Güdülmüş Toplum…
Türkiye tarihin de böylesi bir siyasal tıkanmayı yaşamadı, darbeler gördü, doğal afetler yaşadı, yıllardır terörü hala çözemedi. Batı'da hala kabul görmediği uluslararası saygınlığın ne kadar önemli olduğunun farkına varamadı. Cumhuriyet, çağdaşlık ve Atatürk devrimlerinden uzaklaştırılmış, dine dayalı bir yönetim hâkimiyetinde ülke olmaya doğru giden bir Türkiye, hedef 2023 felaketin yaşanacağı bir yıl olmaz dilerim. Peki, neden 2023? Bunu şimdi sisteme hakim olanlar, topluma inandırıcı biçimde açıklayamıyorlar. ‘Her şey çok iyi gidiyor, Türkiye çağ atlıyor, dünyanın örnek aldığı bir ülke olduk, işsizlik azaldı, ithalatımız ihracatımızın çok üstünde, aç ve yoksulluk sınırında yaşayan kalmadı, herkes bu gidişten memnun, biz gelecekte tüm dünyanın kendi ülkesine örnek göstereceği bir ülke yaratma gayreti içindeyiz,2023 Türkiye'nin çağ atlayacağı bir yıl olacak, yeni şehirler kurulacak, aç yoksul yaşayan insan kalmayacak'' Bunu söyleyen Başbakan. Konuşamayan korkan sessiz güdülmüş bir toplum, kendini yönetenleri sorgulama şansına zaten sahip değil.
Bu sözlere inanmaya devam edecek. Âmâ Türkiye'yi zor günler bekliyor bunu biliyorum.
ATATÜRK'ÜN KURUMLARI YOK EDİLDİ...
Çağdaş bir sanat eserine ''UCUBE'' diyen bir Başbakan, şimdi asıl ucubenin ta kendisi olan 14 yıllık kesintisiz eğitim senaryosuna ''28 Şubat tan intikam aldık '' diyebiliyor. Tüm dünyanın seyrettiği bir Türkiye'yi, akıl ve bilimsel değerlerin dışında tutan bir geleceğe sevinerek bakıyor ve bu tasarının kabulüne evet diyen AKP vekillerine ''çok hayırlı bir iş yaptınız sizi kutluyorum'' diyor. Başbakan geçmişte yaptığı bir konuşmasın da, ‘Laiklik değil ümmetçilik evladır, geliyoruz hem de sindire sindire geliyoruz'' diye açıklamalar yapmıştı. Şimdi sanırım hiç bir özeleştiri de bulunmayıp bu sözlerinin içinde dine dayalı bir eğitim sisteminin yattığını, çok öncesinde bu konuşmalarıyla açıklıyordu. Muhalefet karşı çıksa da çoğunluk zaten AKP de, peki ileri demokrasiden bahsedenler buna nasıl bir açıklama getirecekler acaba? Cumhurbaşkanı benim bu yazıyı yazdığım sırada belki de kararnameyi onaylayacaktır, bunun aksini düşünemiyorum.
İşlemin adı ''al gülüm ver gülüm '' Atatürk'ün çağdaş düşünce anlayışında dine hiç bir zaman baskı yoktu. Ama şimdi bu düşünceye karşı siz dini koyarak çatışma yaratmak isterseniz, sonra da kendi eserinizi seyretmeye kalkarsanız, Türkiye'yi felaketin ortasında bırakırsınız. Bununla birlikte Atatürk'ün kendi eliyle yazdığı ''vasiyetnamesi'' nin 28 yıl önce böyle bir düşünceyle nasılda yok edilmeye çalışıldığını düşündüm. Şimdi yapılmak istenenler de korkutucu değil mi? Atatürk'ün ''en büyük eserim ''dediği laik Cumhuriyeti, Atatürk devrimlerinden hızla uzaklaştırmak ve sözde Türk İslam sentezini savunanlara teslim etmek bir tehlike değil midir? Che Guevara,1967 yılında Bolivya'da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından, Atatürk'ün Büyük NUTKU çıkmıştı.1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin, Ben, Çin'in Atatürk'üyüm demesi.1938'de General Mc Arthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüzden fazla kişiye,'' şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim' ‘dediğini tüm dünyanın ona hayranlıkla baktığını düşündüğüm de, biz şimdi onu ''UCUBE'' senaryolarla yok etmeye çalışıyoruz, tıpkı 2006'da AB Uyum yasaları gereği devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiği anlayışa hizmet edercesine. Başbakan ''her odaya Atatürk resmi gerekmez' ‘dediği unutulmadı. Şimdi asıl hedef kesintisiz eğitim masalının altında, Atatürk devrimleri ve onun çağdaş anlayışının yok edilmesi yatıyor.
TEK ÇARE AYDINLANMA DEVRİMİ...
Türkiye bu çarkın arasından ancak aydınlanma devrimiyle çıkacaktır. Hukukun üstünlüğü elbet bir gün kendini gösterecektir. Atatürk'ün çağdaş anlayışını yansıtan kurumların üzerine kapatılmaya çalışılan perde açılacaktır. Ancak Atatürk kurumlarını silmeye çalışanlar, bu duruma ses çıkarmayanlar, bugün ve yarın bu utançla yaşamanın acısını unutabilecekler mi acaba. Bu utanca şimdi seyirci kalanların yarın toplum önünde nasıl bir savunma yapacaklarını merak ediyorum. Özellikle (ADD) lerinin hala neden suskun kaldıklarına bir anlam veremiyorum. Bugün hala nasıl bir demokrasiyle ülkeyi yönettiklerini toplumla paylaşamayanlar, yarattıkları ''korku sendromu'' ürpertisiyle, yine düşüncesini bile yazmaktan korkar hale gelmiş bir toplum yaratmanın, gelecekte ülkeye nasıl bir bedel ödeteceğini sanırım biliyorlardır. Bugün Türkiye hala ithal bir demokrasiyle yönetiliyor, bunun da adına kimileri ileri demokrasi diyor. Türkiye 1881 yılında Fransa'nın İzmir konsolosluğunda siyasi sığınma hakkı talep eden Hürriyet kahramanı, Kanuni Esasi'nin kabulünün baş mimarı Mithat Paşa'yı Abdülhamid'in eli kanlı cellatlarına teslim eden anlayışın içinde olmayacak hiç bir zaman. Bu anlayışa demokrasinin hiç bir adını yazamazsınız. Türkiye AB'ye girdiğinde demokrasi olmayacak, ancak özde dolaysız bir demokrasiye kavuştuğu zaman AB'ye üye olabilecektir. Kaldı ki, şu anda zaten, Avrupa, Türkiye'yi kendi içinde görmek istemiyor. Şimdi tanzimat aydını da düştüğü bu tıkanmanın çarkın arasından kurtulursa zaman Türkiye'de aydınlanma devrimi, Atatürk devrimlerinin çağdaş anlamda değişimi, Türkiye'yi uluslararası alanda gerçek saygınlığa ulaştıracaktır.