Grip Aşısı Tavsiye Etmek Endüstriye Yardım ve Yataklık Etmektir
Grip hastalığından yaşlılar ve altta yatan ağır kalp, akciğer, böbrek hastalığı, diyabeti olanlar ile bağışıklığı baskılanmış olanların daha fazla zarar göreceği doğrudur.
Gerçekten de bir salgında en çok hastalananlar, ağır hastalık geçirenler, hastane ve yoğun bakımda tedavileri gerekenler ve ölenlerin büyük çoğunluğu bu gruptadır.
Böyle olunca da bu kişilere mutlaka grip aşısı olmaları tavsiyesinde bulunulması da gayet mantıklıdır.
Gelin görün ki gerçekler hiç de bu şekilde değildir.
Bakın neden?
Önce grip aşısının “etkinliği” ile “koruyuculuğunu” iyi anlamak gerekir.
Grip aşısının etkinliği
Vücutlarına zayıflatılmış bir mikrop ya da onun bir antijeni zerk edilen kişilerde bir “bağışıklık cevabı” ortaya çıkar.
Bağışıklık cevabının da “antikorlar” (hümoral immünite) ve “hücreler” (hücresel immünite) ile ilgili iki ayağı vardır.
Bu cevap sayesinde o kişinin daha sonra o mikropla karşılaştığında onu kolaylıkla alt etmesi, hastalanmaması veya hastalansa bile ondan çok fazla zarar görmemesi beklenir.
Etkili bir bağışıklık cevabının ortaya çıkabilmesi için “aşı yapılan kişinin bağışıklık sisteminin sağlıklı olması” gerekir.
Oysa yukarıda adı geçen hastalıklarda ve yaşlılıkta bağışıklık sistemi hastalıkların ağırlığına göre baskılanmıştır ve etkili bir bağışıklık cevabı gelişmez veya gelişse de yetersizdir.
Grip aşısının koruyuculuğu
Aşı ile bir bağışıklık cevabının gelişmesi de o mikrobun yaptığı hastalıktan korunmak için her zaman yeterli olmayabilir, yani aşı koruyucu olmayabilir.
Mesela gribe karşı aşı olan ve 2-3 hafta sonunda kanında grip virüsüne karşı etkili antikorlar ortaya çıkan bir kişi pek âlâ ağır bir grip geçirebilir!
70 seneden beri uygulanmakta olan grip aşılarında virüslerin yüzey antijenleri vardır ve bu antijenler sadece “belirli bir tip grip virüsüne” karşı antikor oluşmasını sağlar; aşı, yüzey antijeni farklı virüslere tesir etmez.
Üstelik bu antikor yükselişi de geçicidir, araştırmalara göre bunlar birkaç ay içinde “sıfırlanır” ve hangi antikor seviyesinin koruyucu olduğu da belli değildir.
Daha da ilginci, aşıya ilave edilen alüminyum, skualen gibi katkı maddeleri -bunların toksik olmalarını da bir tarafa bırakalım- daha fazla antikor oluşumuna yol açarlar ama bunların grip antijenlerine etkisi de şüphelidir.
Ayrıca bu tür aşılarla etkili bir “hücresel bağışıklık” sağlandığının da delili yoktur, zaten öyle olsaydı bu aşıların sağladığı bağışıklık hem etkili olur hem senelerce sürer hem de farklı yüzey antijenlerine sahip grip virüslerine karşı da koruyucu olurdu.
Özellikle viral enfeksiyonlarda antikorlardan ziyade hücresel bağışıklık çok daha önemlidir.
Kronik hastalığı olanlar değil sağlıklı insanlar aşılanmalı!
Yaşlı ve kronik hastalığı olanların grip aşısı olmalarının hiçbir mantığı yoktur, asıl aşı olması gerekenler sağlıklı insanlardır.
Şaşırdınız değil mi?
“İyi ama sağlıklı insanlar gribi rahatlıkla atlatıyorlar neden aşı olsunlar ki?” diye sorduğunuzu tahmin ediyorum.
Burada da “topluluk bağışıklığı” (herd immunity) nazariyesini bilmek icap eder.
Buna göre risk altındaki kişileri korumak için hastalıktan hiçbir zarar görmeyecek sağlıklı kişileri aşılamak gerekir.
Bu sayede gribin aşılanan topluma girmesi ve böylece de altta yatan hastalığı olanların grip virüsüyle karşılaşmaları önlenmiş olur.
Ancak, bunu sağlamak için “toplumun yüzde 90′ ının grip aşısıyla aşılanması” icap eder ki bu imkânsız gibidir.
Daha da önemlisi bu “aşının gribe karşı gerçekten yüzde 100’ e yakın koruyucu olması” gerekir.
Oysa grip aşılarının ne kadar az etkili ve koruyuculuk düzeyinin ne kadar düşük olduğu ortadadır.
Gelelim neticeye
Yüzey antijenlerinden hazırlanan “grip aşıları” , “gerçek grip aşılarının” geliştirilmesinin önündeki en büyük engeldir.
Ticari grip aşılarına dur demenin zamanı gelmiş ve hatta çoktan geçmiştir.
Bunları tavsiye ve teşvik etmek “endüstriye yardım ve yataklık etmekten” başka bir şey değildir.
Ticari grip aşılarını tavsiye edenler, endüstri ve Dünya Sağlık Örgütü ile çıkar ilişkilerini açıklamalıdır.
KAYNAK
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3359130/
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/1565228
Her eve lâzım bilgiler
Neredeyse 70 seneye yakın zamandır uygulanan standart grip aşıları bir önceki sene en çok salgın yapan iki A ve bir B tipi virüsün yüzey antijenlerinden hazırlanıyor.
Grip virüslerinin yüzeyindeki antijenler ise sürekli değişiklik gösteriyor; bu yüzden de aşıların etkili olabilmesi için birinci şart hastalık yapan virüsün aşıdaki üç virüsten biriyle tıpa tıp uyması gerekiyor.
Hastalık yapan virüs aşılardakilerle antijenik benzerlik göstermediği zaman aşı daha baştan “çöpe gidiyor”.
Diyelim ki geçen sene de olduğu gibi hastalık yapan virüs aşıdaki virüslerden birinin antijenik olarak “tıpa tıp aynısı olması da gribe karşı tam korunma sağlanması için yeterli değil”.
Zira hem aşı ile sağlanan antikor cevabı hastalıkla savaşmak için yeterli değil hem de bu antikorların ancak 3-4 aylık bir etki süreleri var.
Üstelik bir de aşı olan bir kişi virüsü aldığı zaman bu antikorlar yüzünden virüse karşı tam bağışıklık gelişmediğinden (CD8+ T-hücreleri oluşmadığından) daha sonraki salgınlarda çok daha ağır grip geçirmek durumunda kalıyor (Kanada fenomeni).
Buna göre, bu standart grip aşıları bırakın insanları gripten korumayı yeni grip virüsü salgınlarında onları adeta ölüme sürükleyen bir uygulama oluyor.
Yeni diye sunulan, içinde iki A iki B tipi virüs, 4 misli fazla antijen veya skualen gibi bağışıklığı uyaran maddeler bulunan aşılar da aldatmacadan başka bir şey değil; yüzey antijenlerinden hazırlanan her türlü grip aşısı “ticari aşıdır”.