Grip Ama Gerçek
Çalışan herkes kendini hafta sonu dinlenmesine programlar. Aslında dinlenme değildir. Yığınla yapılacak ev işi vardır. Tamiratların düzeltilmesi, ütü yapılması, çamaşır yıkanması, ev temizliği, çarşı pazar derken hafta sonu bitmiştir. Dinlenmek şöyle dursun daha da yorulmuşsunuzdur. Ardından hafta başlar ve Pazartesi sendromu kendini gösterir. Koca beş günün yükünün iki günde atıldığı nerede görülmüştür. Yine de hafta sonu umudu olmasa hafta içi çalışmak eziyet olabilir.
Geçen hafta sonu mecburi dinlenmeye geçtim.
Maalesef ki grip ile burun buruna geldim. Burun buruna diyorum çünkü mikroplar burnumdan vücuduma giriş yaptı. Mülteci girişine izin olmaz ama beni gafil avlamışlardı. Boş bir anımda çaktırmadan sınırı geçmişlerdi. Sınır dışı etmek için sprey kullanımına başladım.
Cumartesi sabahı uyanamadım. Göz kapaklarım ağırlaşmış arasına kibrit çöpü koysam öyle duracaklardı. Zar zor yataktan kalktım fakat bu sefer de burun tıkanıklığından nefes alamıyordum. Elimi yüzümü yıkamaktan korkuyordum, biliyordum suya dokununca üşüyecektim. Kahvaltı yapmak canım istemiyordu iştahım yoktu. Nasıl bir tatil başlangıcı anlayamamıştım. Yastığımı koltuğumun altına alıp doğruca televizyon karşısına uzanmaya gittim. Hasta insan yatmaktan başka ne yapar? Zaten zorlasam da kafamı yastıktan kaldıramadım. Dışarıda yağmur yağıyordu. Hava kapalıydı, tam uyunacak hava vardı. Yarı baygın vaziyette kumanda elimde o kanal senin bu kanal benim gezdim durdum. Yeni yeni programlar yayına başlamış, her konuyu program haline getirmişler.
Pazar sabahına gelince aynı filmi başa sarıp tekrar oynadım desem yeri vardır. Arada iş yaptım, kendime yiyecek bir şeyler de hazırladım. Gelgelelim yediklerimin tadını almakta hastalık dolayısıyla zorlandım. Doktora gitmek istemedim, bir de muayene sırası beklemekle sinir hastası olarak hastalığıma hastalık eklemeye gerek görmedim. Nihayetinde benimki ciddi bir hastalık değildi. Kendiliğinden geçirebileceğim bir hastalıktı.
Hafta sonu bol bol yatarak ve burun silerek geçmişti.
“Sağlık her şeyden önemlidir” şeklinde klasik bir söz söylenir. Doğrudur da en basit gripte bile ne yenen yemeğin tadı olur, ne de nefes alabilirsiniz, öksürük ise yanına bedavadan katılır.
Rahmetli dedem mide kanaması geçirmişti. Hasta yatağında iken bizler ziyaretine gitmiştik. Hala aramızda olduğunu hissetmişti. Benim üniversite mezuniyetim yaklaşıyordu. Ailem moral olması açısından mezuniyetime dedemin de katılacağını söylemişlerdi. Gördüğü tedavinin yanında bu düşünce ile kısa zamanda iyileştiğini söylerler. Ben de sevildiğimi düşünmüştüm.
İnsan hasta olunca sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duyuyor. Azıcık naz yapabileceği birilerinin varlığı hastalığın daha rahat atlatılmasını sağlıyor. Yanınızda kimse olmayınca da benim gibi kendinizi Sürahi Nine tabiriyle “hasta ve yaşlı” hissedebiliyorsunuz. Ciddi hastalıklarda mutlaka bir refakatçi hatta ziyaretçi de gerekiyor. Hasta ziyareti neden önemsenmektedir? Hastaya müdahale edebileceğimiz bir durumumuz yoktur. Üstelik sevdiğimiz insanı hasta yatağında görmek üzücüdür. Tamamen iyi niyetimizle ona moral vermeye, destek olmaya gideriz. Bağışıklık sistemini harekete geçirerek ruhuna, mikrop ve virüslere karşı direnmesi için olumlu düşünceleri yükleriz. Farkında olmadan onu iyileştiririz.
Bir an önce iyileşmeyi ve sağlıklı yaşamayı diliyorum. Sağlıkla ve mutlulukla kalın….
En zevkli hastalık, grip.
Ekim 21st, 2009 at 12:45Tabi size bakacak, ilgi gösterecek nane limon kaynatıp yoğurt veya yayla çorbası yapacak, dilim dilim portakal mandalina getirecek birileri varsa.
Sevgili aslı, sanırım bu şansa sahipsin.
Esenlikle.
Sayın Hocam;
Ekim 21st, 2009 at 16:12Bana pek zevkli gelmiyor, keşke dediğiniz gibi olsa...
Geçmiş olsun adaşım.Bilseydim ben seni nazlardım.Cafe world'den ıhlamur yollardım:D Acil şifalar diliyorum.Sevgilerimle...
Ekim 22nd, 2009 at 21:57Bana karada ölüm yokmuş anladım, Adaşım teşekkür ediyorum.
Ekim 23rd, 2009 at 11:45