Gözlerinizi On Dakika Kapatın!
Gözleri kapatıp Abdullah ibn’i Ummi Mektum’u anlayabilmek.
Abdullah ibn’i Ummi Mektum. Peygamber efendimizin kendisine “gel ey ALLAH’ın zatında beni azarladığı adam” diye hitap ettiği ve İslam toplumları içinde özürlü tasavvurunda ellerimizden tutan bir şahsiyet. Fiziksel engelin aslında engel olmadığı ve yaşamın orta eksenine koyulmaması gerektiğini bize hatırlatır Abdullah ibn’i Ummi Mektum.
Yasin süresi 9. ayette geçen “baksalar da görmezler” derinliğinin ve hadisi şerifte geçen “gözü kör olan değil, basireti kör olan kördür” nasihatinin yeryüzünde gezen binlerce delilinden biri Abdullah İbn’i Ummi Mektum. Sekuler Frenk medeniyetinin bir zamanlar zorda kalarak kapitalizmin kucağına atlayan İslami yaşayış tarzına sokuşturduğu özürlü = yük eşitlemesinden çok yükü omuzlarına alan bir özürlü tasavvuru çiziyor oysa
Anmaları ve aşkları ne yazık ki sadece bir güne hapseden medeniyet tek dişlisinin görme engellilere(!) armağan ettiği bir hafta bu hafta. Yeryüzünde yaşayan 8 milyar insanın gözünün önünde yapılan insanlık suçlarının yani ırak’ın yani Filistin’in yani Afganistan’ın ölümüne seyirci kalan bu milyarlarca kör insana hangi günü armağan etmek lazım oda tartışmaya açık konular arasında. Öküzün tirene bakması gibi yer yüzüne bakan ve sözde gören zihniyetin fiziksel bulanıklığı özürlülüğün ötesinde bir olay. Zahir’i görme ile Batın’ı görme arasındaki farkı ayırt edememe insan varlığını tehdit ederek saf saf ilerliyor önümüzde. İbretlik dünya hayatının gerçeklerini görmeyerek görmek istediğimiz şeyleri görmek sona yaklaşmak ne yazık ki. Güzel kadın veya yakışıklı erkek ,bol para, lüks otomobil ve son model hayat gibi meta dünyasını görmek.
Özrü kabul etmeyerek beş vakti ayna karşısında geçiren ve hatta ins olma alametlerinin hiç birini kendinde barındırmayarak özürlülerin imha edilip sperm bankaları ve çiftlikleri kurup özürsüzlüğe ulaşmaya çalışan zihin müsvetteleri bir hafta vermişler bu insanlara dalga geçercesine. Ateşin düştüğü yeri yaktığını unutup gözlerini kapatarak “ay ne kadar kötü” sözleriyle kendini kandırmakla olmuyor bu işler. Yılın 358 günü kolonların verdiği coşkuyla o bar benim bu bar senin gezen akşamları 5 çayına mutakip konken oynayanların bir haftasını bu insanlara ayırıp onların dertleriyle dertlenmelerine çoktandır tok bu aç karın.
Aslında tam bu zaman dilimi içinde özürlü tasavvurunun yeniden çizilmesi ve yeni bir yasa ile de etrafının süslenmesi lazım. Geçenlerde bana anlatılan ve fazlaca hayret etmediğim bir olay çıkarılaçak olan yasanın taslağının elde edilmesinde deyme hukuk proflarına taş çıkarıyor. Takriben 30 yaşlarında bir insan görme engelli ve hafız. Dışarıdan eve geldiğinde eve giren hırsızı kıskıvrak yakalamış. İşin komik tarafı hırsız gözlüklü imiş yani argo bir terimle 4 (yazıyla: dört) gözlü. Şimdi vicdan mahkemesini ki eğer, kapitalizmin kölesi etmemiş isek, kurarak kime özürlü diyeceğimizi seçelim.
38 yıldan bu yana üniversite kapılarına süt dökmüş kedi misali bakan baş örtülü insanların eğitim ve özgürlük hakkını elinden almayı yegane görev bilmiş insanlar mı kör yoksa Abdullah ibn’i Ummi Mektum mu. 100 senden beri sanal irtica korkularıyla insanımızı hak ettiği yerden mahrum bırakan ve Türkiye’yi hiçbir zaman ulaşamayacagı muasır medeniyetler seviyesinden adım adım iyice uzaklaştıran zihniyet mi kör yoksa hz YAKUB mu. Yırtık çorabı ve ikinci el önlüğüyle devlet okuluna gidip adam olmak(!) için uğraşan yerine babasının maaşıyla öğrencisinin beyin kapasitesini ve insanlık değerini ölçen öğretmen mi kör yoksa insana insan olduğu için değer veren Metin Şentürk mü. Medeniyet beşiği olarak standartlaştırdığımız insanlık timsali olarak tanınan ve her sene köpek mamasına 40 (yazıyla:kırk) milyar € harcayarak susuz Afrika’nın su problemini çözmek için 8 (yazıyla:sekiz) milyar € harcamayan Avrupa medeniyeti mi kör yoksa çocuklarını dünyaya getirmek pahasına görme yeteneğini kaybeden komşumuz Bahar teyze mi.
Yukarıda belirtilen özellikler çerçevesinde çıkarılan özürlü yasasını dört gözle bekliyorum. TBMM’ye açık mektuptur. Hem öyle bir hafta gibi sıkıştırılmış bir zaman dilimi içerisine de hapsetmeyelim onları , doyasıya gülüp eğlensinler yeryüzünde.
Son olarak bizim bu çerçevede yapacağımız tek şeyi söylemek istiyorum. Yılın 7 gününü bu insanlara armağan edip gözlerimizi kapatarak anlamaya çalışmak yerine yılın 365 gününü bu insanlara adayarak ve armağan ederek Abdullah ibn’i Ummi Mektum ve arkadaşları olmak. Bu iş gözleri kapalı İstanbul’u dinlemeye benzemiyor. Bismillah deyip şimdiden başlamak lazım.
Saygılarımla