Gönül Efkarlanırsa
Gün olur gönül efkârlanır bir kuş olup uçmak ister. Haykırmak ister dağlara yıkılırcasına. Gün gelir zapt edilmesi zor bir kale gibidir. Ne surlarına ulaşılır nede sığınılır bir yerine. Gün gelir dalında kurumuş bir gül gibidir dokunsan düşecektir.
Hasretini çektiğim her şeyi baştan silmek isterim ve hepsine yeniden başlamak isterim. Döner bakarım geriye ne çare ne uçabilirim ne de her şeyi silip atabilirim. Hani deriz ya gönül ferman dinlemez bazen de öyle olurum işte. İçimde kopan fırtınalar sürükleyip götürür bilmediğim yerlere doğru. Adına ömür dediğimiz yaşam süresinin nerde, nasıl ve ne zaman biteceğini bilmediğim için gönlümü avutup teselli etmeye çalışırım. Kızgın güneşin altından çıkıp gölgeye sığınarak serinlemiş bir yolcu gibi olurum.
Bir bakarım ilkbaharda yeni açan kırmızı bir gül, bir bakarım sonbaharda rüzgârın ününde sürüklenen bir sarı yaprak. Nerde olduğuma, nasıl olduğuma bir karar vermek isterim ama nafile çıkamam içinden bu kadar karmaşanın. Bırak olduğu gibi kalsın derim kendime.
Nasıl ki ilkbahar yağmurları başlayınca kurumuş otlar yeşermeye başlarsa içimdeki umutlarım da yeşerecektir elbet bir gün. Ulaşamadığım ve düşlediğim hayallerim gerçek olacaktır belki de.
Gecenin zifiri karanlığın da yolunu kaybetmiş yolcu misali ne yöne gideceğimi bilemem çoğu zaman da. Yalnızlığımda bulurum bu soruların cevabını hep. Ama çaresiz miyim, yoksa bir çıkmazın için de miyim? Hayır değilim aslında fakat beni bu düşüncelere sürükleyen nedir. Neden kendimi bu kadar karamsar ve yorgun ya da bezgin hissederim.
Aslında beterin beteri olduğunu düşündüğümde hemen vazgeçerim bunların hepsinden. Eğer her şeye rağmen hayat devam ediyorsa ve her şeye rağmen yaşamak güzelse değmez kahretmeye ne de efkârlanmaya her şeyi zamana ve kendi akışına bırakmak en doğrusudur.
Biz insanlar hep güzeli iyiyi düşleriz her şeyin doğru ve düzenli olmasını isteriz fakat hepsi bir arada olmuyor demek ki. Sabretmek ve şükretmek diye bir olgu var biliyorum belki de her şey onların içinde gizlidir.
En doğrusu sabretmem ve şükretmem gerek benimde. İnsanlar yeryüzüne dağılırken farklı farklı yerlere yerleşmişler, farklı kültürleri ve dilleri geliştirmişler. Onlara baktığım zaman kendime çok gürdüm bunları. Ne kadar zorda olanlar var. Hatta aç kalanlar bile.
Ey sen deli gönlüm bırak divaneliği, bırak ulaşılmayacak hayalleri sen kendini yaşa, içindeki beni yaşa. Hayata küsmüş, kırılmış olabilirsin ama nefes aldığın sürece ona ayak uydurman gerek. Herkesten aynı şeyi düşünmesini beklemende yanlış çünkü herkes sen değil ki. Nasıl ki dünya tersine dönmeyecekse olmayacak beklentilerin altına sığınmanda anlamsızdır.
Kaderdeki çizgi ne ise onu yaşamaktır asıl olan. Her gün gökyüzü mavi olmayacaktır. Her gün yağmurda yağmayacaktır. Bunları bildiğine göre daha ne sitem edersin. Sen elinden geldiği kadar yine güzellikleri yaşamaya devam et. Şimdiye kadar ayakta durmayı nasıl başardıysan öyle devam et. Bırak anlamayan anlamasın. Bırak kötülükler kötülerle kalsın. Unutma her sabah güneş yeniden doğar ve yeni bir gün başlar. Yarın belki bu günden daha güzel olacaktır.
Hocam,
Ellerıne saglık. Duygusallık basa bela.Yıne herzaman oldugu gıbı yureklere seslenmıssınız ınceden ınceye...
Aslında kaderını ınsan kendı yaratır. Allah ınsana akıl fıkr vermıs.Kulları becerıksızse kader ne yapsın?
Insan tabıkı hergun aynı duygular ıcınde yasamaz. Bazen terazının bır kefesı agır basar. Olumsuzluklar cogunluk ta dıye ogun olumlerden olum mu begenelım? Karalar mı baglayalım?
Insanlar bırbırlerıne yardımcı olmak zorundadır.
Bır dost uyursa dıger dost ayaktadır herzaman...
Gulmeyı unuttuk dıye aglamak yoldas mı olmalı bıze.
Dunya uc gunluktur.
Dun gecti,
Yarın mechul,
Bız bugunu yasamak zorundayız.
Umutla ve sevgıyle dolu...
Ankara,dan selamlar...
Mart 20th, 2011 at 05:08