Gönle Kapı
Kadir’i tanımak… Altı yüzden fazla öğrenci arasından neden Kadir?
Tuhaf çocuktu Kadir…
Takvimler Ekim ayının on sekizi gösteriyordu. Akkuş İlçesine atanmıştım. Her şeyin yabancı gibi göründüğü mekâna alışmak için gayret sarf ediyordum.
İki gün böyle geçti. Öğrenmeye başladığım şeyler sınıfların ve çalışanların isimleriydi önce.
Akkuş İMKB YİBO tepelerin ortasına yapılmış bir okuldu. Yani eğitim öğretim yuvası. Anasınıfı hariç diğer birimler vardı. Ben mekân ve şahıs acemisi biri olarak etrafta dolaşırken birden bir soruyla karşılaştım:
Kadir’i tanıdın mı?
Kadir’i tanımak… Altı yüzden fazla öğrenci arasından neden Kadir?
Birkaç gün sonra işte Kadir bu dediler. Okulun girişinde bulunan bir kirişe yaslanmış duruyordu. İlk bakışta diğer öğrenciler gibi görünse de dikkat edildiğinde öyle olmadığı görülecekti. Kadir sırtını kirişe dayamış, kendisine çok bol gelen pantolonu belinden iple bağlamış gibi dururken; üzerindeki kazağın bir kısmı içeride, diğer tarafı düzensiz bir şekilde sarkmış vaziyette; karşı tepelerin ötesine bakıyordu sanki… Yüzünde hayatı hiçe sayan bir ifade vardı. Bir bakıma tebessüm, bir bakıma hüzün aynı anda hissediliyordu. İçinden geçenleri en iyi kendi biliyordu muhakkak…
Ona doğru yönlendiğim esnada bana “seninle konuşmaz” dediler. Birden duraksadım ve konuşmak isteğimden vazgeçtim. O anki bakışlarını sureten kayıt altına almak için fotoğrafını çektim. Elbette fotoğraf bir görüntüden ibaretti ve bir şeyin iç dünyasına vakıf değildi. Ancak Kadir’in fotoğraflarıyla iç dünyası bir uçurumdan ibaretti zannımca…
Akşam etüt vakti okula vardığımda bir yerde kümelenmiş öğrenciler gördüm. Yaklaştığımda birkaç öğrencinin yerdeki bir öğrenciyi sürüdüğünü gördüm. Yerde yatan Kadir’di. Herkese çekilmesini söyledim. Kadir’e de kalkmasını... Kadir kalkmadı. Bana “o hep öyle yapıyor” dediler. Biraz düşündükten sonra hiçbir şey yapmadan oradan uzaklaştım. Ayrılırken Kadir’in gözlerine baktım. Kadir de bana baktı. Anlayamadığım bir şeyler söylüyor gibiydi.
Zaten onu kimse anlamıyordu…
Kadir’i kime sorsam bana ‘akıllı’ kelimesinin zıddını söyleyerek “O öyle işte” diyorlardı. Bir anda ‘normal’ ile ‘normal dışı’ arasındaki geçiş noktasını düşünmeye başladım. Buradaki ölçü ne idi? Fark; bir kelimelik, bir cümlelik, bir satırlık, bir sayfalık… Her neyse ne kadardı? Kim kimden daha akıllıydı ve neye göre?
Her sabah kadirle karşılaşınca ona selam veriyorum, halini hatırını soruyordum. O bana cevap vermiyordu. Yüzündeki kâh hüzünlü, kâh gamsız, kâh hayatı hafife alan, kâh insanlara acır gibi bakan ifadesini hiç değiştirmiyordu. Herkes ona… Kadir diyor, o başkalarına hiçbir şey demiyordu.
Sahi kim daha akıllıydı?
Ben ne PDR ne de zihinsel engelliler eğitimi almıştım. Onun için bu sınıftaki eğitimcilerin işine karışmamak için duruma müdahale etmek istemiyordum. Öyle ya işi daha da zora sokabilirdim. Yıllardır Fen dersleri vermiş birinin bu tarz öğrenciye nasıl davranılacağını nerden bilebilirdim. Bu yüzden herkes gibi okula gelip gidiyor Kadir’i her gördüğümde ona günaydın diyor, kısaca halini hatırını sorup bana ayrılan çalışma odama gidiyordum.
Bir gün, iki gün, yirmi gün, dört ay… Zaman geçiyordu. Ben bir defa bile aksatmadan Kadir’e her gün selam veriyor ona gülerek bakıyordum. Bir gün başını okşadığımda hem Kadir hem de diğerleri bana baktılar… Ama Kadir ile diğerlerinin bakışı aynı değildi. Sadece bakıyorlardı. Ama kadir konuşuyor gibi bakıyordu. Konuşuyordu konuşmasına da biz anlamıyorduk. Ah Kadir seni bir anlayabilseydim. Acaba bu normal kişilerden farkın ne kadardı onu öğrenirdim. Normal kişiler yani şu anda dünyada, çevremizdekiler… Anlıyorsunuz değil mi?
Bir akşamdı. Kadir’in yanına gittim. Yanındaki çocuklar Kadir’den şikâyetçi oldular hemen. “bize vurdu” dediler. Kadir dahil bana baktı herkes. Kadir’e olan yakınlığım bilindiğine göre uygulamayı bekliyorlardı. Şimdi ben ne yapacaktım. Kadir de bekliyordu ne yapacağımı. Kısa bir sükûttan sonra “Kadir kimseye vurmaz” dedim. O bilinen bakışlarını gözüme çevirdi Kadir. Aferin bildin der gibi baktı. Bir de nerden bildin gibi de ilave etti bakışlarıyla. Kadirin zaten ışıyan gözleri daha da aydınlandı. Gecenin karanlığı biraz daha azaldı.
Ah Kadir içimize de öyle baksan. Oradaki karanlıkları kim yok edecek…
Velhasıl;
Bu yazı burda bitmez.
Tuhaf çocuktu kadir…
Zeki ORDU