Gölgesi Kokan Güller
Kaleminden damlayan incileri derdiğim, her gün sosyal medyadan takip ettiğim, dost bildiğim, dost olduğuna inandığım ve ömrümde bir kere gördüğüm Hasan Yücel Beyefendinin sözünü, sözüme ilham ederek yola çıktım bu yazıda.
Büyük şehirde birçok insanın olduğu gibi benimde evimle iş yerim arası uzun mesafe. Bu mesafe kitap okumak için güzel bir zaman. Onun için hiç şikâyet etmem. Üstelik bu uzun yollu yıllarımda en güzel okumalarımı yapıyorum.
Bu sabah yine hazırlanarak yola çıktım. “İnşallah oturacak yer olur da kitabımın sayfasında yol alırım.” diye düşündüm. Öyle de oldu. Metroya vardığımda her sabah beni bekleyen koltuğuma oturdum. Aralıklarla durduğumuz istasyonlarda bile başımı kaldırmadan okumama devam ettim.
Karşımda oturan beyin; “Güzel bir eser okuyorsunuz. Bende okudum onu.” sözüyle başımı kaldırdım. “Evet, çok güzel… Okudukça çoğalmasını istediğim nadir eserlerden biri.” diyerek gözlerimi satırlara çevirdim. Daha bir satır okumadan; “Bilir misiniz oraları.” dedi. “Kırımı görmedim ama gerek oralı dostlarım aracılığıyla, gerek okuyarak hakkında birçok şeyi biliyorum. Zaten bende Kafkasyalıyım birçok şeye aşınayım.” diyerek yanıt verdim.
Ayracı sayfa arasına koyarak kitabımı kapatmak durumunda kaldım. Sadece bize mi has yoksa başka yerlerde de var mı bilmiyorum; “Nerelisin?” sorusu muhabbetin demini artır her zaman. Yine öyle oldu. “ Kafkas Türkü Terekemeyim. 93 sürgününde Kars’a yerleşmişiz. ” dedim. Kimi askerliğini orada yapmış. Kimisi görevini. Hepsi de hürmet ile bahsettiler. Mutlu oldum tabi ki.
Şehrimde bir dönem görev yapanlardan elli beş altmış yaşlarındaki güzel görünümlü bey hüzünlü bir ifadeyle; “Yeni kaybettiğimiz Şeref TAŞLIOVA’ yı tanırsınız mutlak.” dedi. Başımı önüme eğerek tek kelimeyle; “Evet.” yanıtını verdim. Gözlerimin buğusunu görsün istemedim.
“Edebiyat fakültesinden mezun olduğumda ilk tayinim Kars Merkezde bir liseye çıkmıştı. O zamana kadar sadece haritada gördüğüm bu şehri, hiç düşünmemiş, hiç önemsememiştim. İstanbul’ dan yola çıkmıştım. Uzun mu uzun sürecek yolculuğumda heyecanlıydım. Terminalde eşyalarımı bagaja yerleştirdikten sonra, Otobüse bindim. Biletimdeki yazan koltuğa oturdum. Yolcular birer biler yerlerine geçerken, uzun boylu, gösterişli yapısı olan beye ilişti gözlerim. Yabancı gelmedi ama bir türlü çıkaramadım. Ben o na bakarak nereden tanıdığımı düşünürken, bana selam vererek yanımda ki boş koltuğa oturdu. Yanında küçücük kalmıştım.
Otobüsümüz yola koyulduğunda biz muhabbete başlamıştık bile. Adını söylediğinde kendimden utandım. Edebiyat fakültesinde okuyan biri olarak nasıl tanımadım diye kendime kızdım.
Yirmi dört saate yakın bir zaman dilimini yan yana iki koltukta geçirmekle kalmıyor, Halk Edebiyatının en bilgesiyle yeni ufuklara, yeni bilgilere sahip oluyordum.
Şehrin otogarına girdiğimde biten uzun yolculuğuma üzülmüştüm. İlk kez gördüğüm bu yerleri Şeref TAŞLIOVA yı tanıdığım anda sevmiştim. Veda ederken elini öptüm. ‘Hep çalış Hocam. İhtiyacın olursa bana ulaş.’ dedikten sonra eline bavulunu ve sazını alarak yürüdü. Arkasından hayranlıkla ve öğrettikleriyle ve öğütleriyle baka kalmıştım.
Aradan geçen üç yılda bir daha kendisini görememiştim. Bir gün okulla ilgili bir proje hazırlığında desteğe ihtiyacım vardı. Ne kadar çırpınsam da sonuç alamıyordum. Öğretmenler odasında başımı ellerimin arasına almış düşünürken aklıma geldi. Olur mu? Olmaz mı? demeden hemen yerimden fırladım. Lapa lapa yağan kara aldırmadan, buz tutan yollarda düşe kalka dediği yere gittim, evine gittiğini söylediler adresi alarak tam ters istikamette olan evine koştum.
Görür göremez beni tanıdı. Şaşırdığımı anlayınca hoş bir sedayla; ‘Hafızam çok iyidir hocam. Onca şiir, onca usta malı eser, onca yaşananlar, onca tanıdıklarım nasıl bu gün ki gibi aklımda kalır.’ diyerek hanesine buyur etti. Nar gibi yanan kömür sobasının ısıttığı misafir odasında sıcak çayımızı yudumlarken düşüncelerimi anlattım. Çok beğendi. O zaman cep telefonu yoktu. Yerinden kalkarak diğer odadan uzun kablolu telefonu getirdi. Mübalağa etmiş olur muyum bilmiyorum, belki otuz yeri aradı ve numaraların hepsi de ezberindeydi. Hem onu dinliyor, hem de kütüphanesine göz gezdiriyordum. Bir evde bu kadar kitap… diye düşünürken; ‘Tamam hocam. Gerekli yerlerle görüştüm şuraya git gerekenler yapılacaktır.’ diyerek elindeki kâğıdı bana uzattı.
Çay içmekle kalmamış hoş muhabbetti eşliğinde kaz yemeğimi de yemiştim. Ertesi gün projemi Şeref TAŞLIOVA’ nın sayesinde tamamlamıştım. Dört yıl süreyle kaldığım Kars’ da ne zaman dara düşsem ona koşardım. O da yılmadan dinler, elinden geleni esirgemezdi.
O zaman toy bir delikanlıydım şimdi torunum var. Müfettiş olarak emekli oldum. Bu zaman zarfında nice değerler tanıdım ama bir başkaydı Şeref TAŞLIOVA. O Sadece Karsın değil hepimizin kıymetiydi. Erken gitti.” dediğinde sesi titredi. Ben ise gözyaşlarım dökülmesin diye gayret sarf ediyordum. Başım aşağıda buğulu gözlerle ancak ayakucuma bakabiliyordum. Gözümden düşen ilk damlaya trenin anonsu eşlik etti. İneceğim istasyonda indiğimde başım dik, göğsüm gururlu, yüreğim hüzünlü, gözlerim ıslaktı.
Ankara’nın soğuk sabahında ruhumu, gururumu okşayan, yokluğunda yanan yüreğimi düşünürken, birkaç dakika önce yaşananlara Hasan YÜCEL Beyin GÖLGESİ KOKAN GÜLLER sözü ne güzel yakışmış dedim. O gitti dediğim anlarda bir hatırası çıkıp geliyor karşıma. Her bir yerde gölgesini görüyorum. Ve O GÖLGESİ KOKAN GÜLLER’ dendir diyorum.
04.12.2015/ ANKARA