content

02 Nis

Gölgede Çürüyen/Çürütülen İnsanlık

Allah kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek istedi.

Ve bu  görev için halife sıfatıyla insanı yarattı.

İnsan tüm yaratılmışların üzerinde onların bir temsilcisi olarak çok geniş bir kabiliyetle, üstün yeteneklerle donatıldı.

Kainatta bulunan tüm varlıkların özellikleri insanda bütünleştirildi Yaratıcı tarafından.

Her insan tamamen özgün diğerinden farklı bir ayine olarak yaratıldı.

Taklit israftı ve Allah kainatta israfa asla müsaade etmedi.

Mükemmel bir ayine olacak misyon verildi insana , Rabbini yansıtsın için.

Bu mükemmel ayine Yaratıcısına aracısız bağlandığı kadar değerliydi.

Yaratıcısına direk muhatap olduğu kadar misyonunu ifa edebiliyordu.

Bir günçiçeği gibi güneşine ulaştığı kadar varlığına kavuşuyordu.

Özgünlüğünü kaybedip başkası olduğu anda aslında yok oluyor kendisindeki görevi taklit ettiği diğer insan üzerinde imha ediyordu.

Kısacası, Yaratıcıyı bir güneş gibi tasvir edersek güneşle direk muhatap olduğu anda var oluyor, yaratılış hikmetini yerine getiriyor, güneşle arasına birini aldığı anda aldığının uydusu oluyor, kendisi yok oluyordu.

Güneşe muhatap olanlar görünüyor, var oluyor , gölgedekiler kayboluyor , yok oluyordu.

Bu gün insanlara baktığımızda bunu net görürüz.

İki çeşit insan vardır.

1.Asıllar:Yaratıcıya direk muhatap olan, ‘’iyyakenegbudu ve iyyakenestain=Yalnız sana İBADET eder,yalnız senden YARDIM dileriz’’ diyenler.

2.Gölgeler:Hayatını başkasının gölgesinde, onun izin ve iradesinde sürdürenler.

İslam; ‘’La rehbaniyyetefil İslam=İslam’da din adamları sınıfı yoktur’’ sözüyle her iman eden MÜMİN insanın Rabbine aracısız, vesilesiz , gölgesiz,  günde 40 defa ‘’iyyakenagbudu ve iyyakenestain’’ diyerek KULLUK yapmasını emreder.

Peygamberimiz ashabını bu şuur ve bilinçle yetiştirmiş ve sahabeler vahiy olmayan ve akıllarına yatmayan tüm konularda Peygamberimize sorular sormuşlar ve bireysel farklılıklarını sonuna kadar yaşayarak özgünlüklerini muhafaza etmişlerdir.

Hz. Ebu Bekir iman ve sıddıkiyet konusunda parlarken ,

Hz. Ömer Adalet ve teşkilatçılığını ortaya koymuş,

Hz. Osman ahlak , haya , hilm ve cömertliğin temsilcisi olmuş ,

Hz. Ali (R.Anhum) ise, İlim, şecaat ve cesarette yıldızlaşmıştır.

Asrı saadetten sonra geçen zamanlarda saltanatında İslam Devlet yönetimlerinde hakim olmasıyla tek tip insan yetiştirme arzusu özgünlüğü gölgelemiş ve insanları belli kalıplar arasında eritmiştir.

İster idareci olsun , ister din adamı olsun kulla yaratıcı arasına giren herkes insanlara gölge etmiş ve onları çürütmüştür, karanlığa mahkum etmiştir.

Özellikle ortaçağ tecrübesinde batı Hristiyan din adamları tarafından tek tipleştirmenin en ağır tecrübelerini yaşamış , bu konuda yapılan bütün baskı ve zulümler kilise ve rahipler üzerinden uygulanmıştır.

Bu acı tecrübe bu gün yaşadığımız modern yaşamda Allah’la yaratılmışlar arasındaki gölgeleri (kilise, rahipleri, din adamları) kaldırmak yerine dine ve dinlere karşı tamamen reddetme biçiminde ortaya çıkmıştır.

Bizdeki modernleşmeyi de tamamen batıyı referans alarak yapan aydın zümre aynı hataya düşmüştür.

İnsanın fıtratında aşkın bir yaratıcıya kul olma , ona bağlanma , ona tapınma , ona ibadet etme vardır. Zira Yaratan kulunu bu hikmetler için yaratmıştır.

Siz insanın yaratıcısı ile ilişkisini keser ya da gölgelerseniz o insanlıktan çıkar, vahşi bir canavara dönüşür.

Bu gün her Müslüman kendi hayatına göz atmalı, derinlemesine analizler yapmalı ve kendi konumunu yeniden tespit etmelidir.

Asıl mı ?

Rabbine direk muhatap oluyor,aracısız, vasıtasız kulluğunu sunuyor mu ???

Gölge mi ?

Kulluğu başka insanlar üzerinden, gruplar , cemaatler üzerinden mi ifade ediyor ???

Şurası yanlış anlaşılmasın !

Biz cemaat ve cemiyetlere karşı değiliz aksine İslam’ın cemaat dini olduğunu kabul edenlerdeniz.

Ama cemaat ve cemiyetler bireysel farklılıkları muhafaza eden bir fikir ve düşünce özgürlüğünü içlerinde sonuna kadar yaşatmalı, buna imkan vermelidir.

Asla tek tipleştirici yaklaşımlara girmemelidir.

Allah ayetinde bizlere bu konuyu en net şekliyle şöyle bildiriyor;

‘’Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılmak, O'na kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekle emr olunmuşlardı. İşte en doğru olan din de budur.’’ Beyyine,98/5

Rabbim bizleri dini sadece Allah’a has kılan ihlaslı kullarından eylesin.

Diğeri zaten kabul edilmiyor.

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank