Global Yaptırım Ve Yaşlı Çiftçinin Kızı
Batı, bilimsel çalışmalarına takla attırıp teknolojiyi üretinceye kadar biz Osmanlılar dünyanın en güçlüsü, efendisi edasında dört kıtada at oynatırken her şey iyi ve güzeldi. Köroğlu’nun meşhur deyişi benzeri teknoloji icat oldu biz Türkler afallayıp oracıkta kaldık. Doğal olarak hızlı bir çöküş sonrası öz parçamız Anadolu’da fakir, yoksul, cahil halimizle tek başımıza kalakaldık.
Bundan önce ata binip “Allah Allah” naralarıyla önümüze çıkan her orduyu yeniyorduk. O gün at, kılıç ve imanla beslenmiş cesaretli yürek bize tüm dünyayı adaletle yönetmekte yetiyordu. Sonrasında top ve tüfekle teçhizatlanmış ordumuzla her sorunu çözüyorduk. Anadolu insanı kendi kendine yeterken payitaht ve kutsal topraklar fethedilmiş ülkelerden alınan ganimetlerle besleniyordu. Ha birde tek bir idealimiz ve hep tek bir gelecek projemiz oldu. Din-i Mübin-i İslam’ı yeryüzüne yaymak. Bunun için belirlenen yakın hedefler kızıl elma adıyla idealleştirildi.
Elin gavuru elbet boş durmamıştı. Bilinçli yapılan deniz aşırı yolculuklar, onlara yeni dünyalar dolayısıyla alternatifler ortaya çıkardı. Bitmez hazine Afrika’yı keşfetmişlerdi. Bu bitmez kaynaklı kıtadan acımasızca, hunharca ve doyumsuz bir iştahla beslendiler. Bu onlara dünya nimetlerini, zenginliği ve bir türlü takla attıramadıkları bilimsel çalışmaları teknolojiye çevirmeyi sağladı. Avrupa’da yeni büyüyen bu yeni dev, dünya kahramanı Osmanlıyı topraksal ve maddi olarak hızla çökertti.
Ve onların her zaman gelecek hedefleri oldu. Amerikan filmlerinde dile getirildiği gibi B planı anlamında hedeflerinin de hedefleri hiç eksik olmadı. Bu yeni dev dünyaya bir defa abanmıştı ve hiçte bırakmak niyetinde değildi. O günden bu güne yedekteki B planlarıyla birlikte tüm dünyayı kendi hakimiyetleri altında yönettiler ve yönetiyorlar.
Züğürt Ağa konumuna düşen Osmanlının evlad ve torunları, bu yeni Batı karşısında ağızları açık, hayran kaldılar ve hala devam ettirdiğimiz aşağılık kompleksi geliştirdiler yada planlamacı Batı uyanıklığıyla bu yola girdirildiler.
Evet Tanzimat’tan günümüze, kabul edilmese de biz, toplum olarak hep planlandık. O günden bugüne kızıl elmalarımızı, ideallerimizi de bizi planlayanlar belirledi. Söyler misiniz salt bizim olan Tanzimat’tan bu yana kaç projemiz olmuş. Batının işine gelmeyen hiçbir planlama ve projemiz maalesef uygulanıp ete kemiğe büründürülememiş; aksi gerçekleşmişse bile çok azdır ve gerçek hedefinden saptırılmıştır.
Osmanlı Ağasını çok iyi hisseden ve günümüzde dindarlar diye isimlendirilen kesim geçmişte ve bugün yaşadığımız olumlu gelişmeleri karşı tarafa rağmen kendilerinin kazandıkları bir sonuç olarak görüp yorumlasalar da aslında bütün bunlar Batının izin verdiği ölçüde gerçekleşmiştir.
Dindar ve muhafazakarların bu yanılsamaları bana, gençlik çağına girişte yetişkin bir yakınımdan işittiğim şu hikayeyi hatırlatır:
Geçmişte bir zamanlar hiç erkek evladı olamayan tek kızı bulunan ancak kendi kendini idare edebilen bir çiftçi varmış. Yaşlılığına kadar kendi eker kendi biçermiş. En son araziyi ekmesine ekmiş ama yaşlanıp rahatsızlaşınca yetişip yeten buğdayı biçmeye gücü yetmemiş. Kızı kız başıyla ekin biçemeyeceğinden kara kara düşünür olmuş. Durumu fark eden kız babasıyla konuşmuş. Babasının bu basit endişesini öğrenince kız, “ah baba buna mı canını sıkıyorsun, sen hiç merak etme ben o ekini hemen biçtirir ve buğdayı eve getirtirim” demiş. Yaşlı adam bunun nasıl olacağını düşündüğü gibi bende düşünmüştüm.
Hikayenin asıl kısmı olan bundan sonrasını yakınım şöyle anlatmıştı: Kız genç ve güzelmiş. Köydeki tüm delikanlılar bu kıza vurgunmuş ve kız tüm bunların farkındaymış. Babası ve kendisinin yapamadığını elbet köyün delikanlılarına yaptırmış. Her bir delikanlıyla gizlice görüşerek onları ümitlendirmiş ve bunu her birine birbirinden habersiz verdiği hediye mendillerle somutlaştırmış. Sonrasında hepsinden arazide kalan ekinlerini biçmelerini rica etmiş. Elbette delikanlılar koşarak gelmişler. Hava serinken başlangıçta eğilip elle ekin biçmek kolaymış.
Sıcak bastırıp yorgunluk çökünce delikanlılar tırsmaya başlamışlar. Her şeyi önceden öngörüp planlayan genç kız, bir ifadeyle her defasında delikanlıları gaza ve gayrete getirtip öğle olmadan buğdayı babasının evine yığdırmış. Uyanık kızın sihirli sözü neymiş biliyor musunuz: “Göster kendini mendil verdiğim oğlan! Ha göreyim seni!”. Kız ata kırbaç vurur gibi ara ara bu sözü haykırıyor ve olan biten ve birbirinden habersiz saf delikanlılar herkesin gözdesi kız yalnızca bana hitap ediyor zannıyla çalışıyor da çalışıyorlarmış.
Sizi bilmem ama ben bu hikayeyi duyduktan sonra hiçbir kızın peşine düşmedim. Akif’in “tek dişi düşmüş canavar” diye ifade ettiği Batı, çiftçinin bu uyanık kızından daha uyanıktır herhalde.