Gitti Ahlak, Geldi Etik…
Gitti Ahlak, Geldi Etik…
Emniyet’te Ahlak Masası vardı.
Bu masada çalışanlara Ahlak Polisi denirdi.Fuhuş, kadın ticareti, seksle ilgili olan ne varsa basmakla sorumlu tutulan kamu görevi ve görevlileriydi.
Samsun’da bir ara ahlak zabıtası kuruldu.
Elinde telsiz, motosikletle dolaşırdı.
Yan yana oturan bir çift gördü mü, fırçalı talimatı çakardı:
“ Kızın omzundan elini çek…”
“Uygunsuz oturmayın, eteğini ört…”
* *
2000’li yıllarla birlikte…
Zina suç olmaktan çıktı.
Otellerde evlilik cüzdanı aranmaz oldu.
Evli erkek veya kadının, karakola şikâyetiyle ev bastırmaları olayı kalktı.
Ne ahlak masası, ne de polisi kaldı.
Zabıtası çarşı, pazara çekildi.
* *
Ahlaka, etik denmeye başlandı.
Etik kendine göre yeni kurallar, söylemler getirdi.
Etik davranış, etik değerler, etiğe uygunluk, etik kurumu vs…
Ahlak bel altı, şalvarın içindeydi.
Yerine gelen etik, olayı sosyetikleştirdi.
Kültüre, sanata, ticarete, siyasete girdi.
Etik konferanslarına başlandı.
* *
“Özel sektör ve etik arenası” isimli son toplantıda…
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ekonomide etiğe değindi.
“ Her kişinin başına etik zabıtası dikemeyiz… Her işletme etik davranmalıdır” dedi.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise, etik-yolsuzluk bağlantısını şöyle kurdu:
“ Kamu görevlileri, siyasetçiler, iş dünyası arasındaki çarpık ilişki, şeytan üçgenidir… Bunların arasında dönüp dolaşan şeye yolsuzluk denir… En çok tartışılan kısmı da siyasetçi tarafıdır”
* *
Toplumsal etiğin ilerlediği savunuldu.
Etik düzene daha çok katkı çağrısında bulunuldu.
Hiç kimse bakanlara, “Etik zabıtası var mı?” diye sormadı.
Şeytan üçgeninin bacağı siyasetçinin dokunulmazlığı sorgulanmadı.
Katılımcılar etiğe, adaba uygun dinledi, davrandı.
Oturum etik kurallarına göre kapandı.
* *
Ahlakın lafı bile anılmadı.
Zaten gereği de yoktu.
Kelime olarak modası da çoktan geçmişti…
**************************