Gıda ve Tohuma Saldırılar!
Gıda konusu hem üretici ve hem de tüketici açısından çok önemlidir. Bu konuda bilerek veya bilmeyerek, gerçekleri saptırmak, toplumu yanıltacak beyanlarda bulunmak genelde, kendi konusunda pek dile getirecek konu bulamayan akademisyenlerden kaynaklanmaktadır. Aslında onları konuları dışına çıkmaya zorlayan da sansasyon peşindeki medyadır. Onlar alışkanlıkları gereği beyanatlar vermeyi sürdürürken, medya işin gerçek sahibi akademisyene ulaşmayı aklından bile geçirmez. Çünkü alacağı bilgi onun kafasındaki olumsuzları doğrulamayacaktır. Bir tıp hocasının Türkiye’deki ahır hayvancılığının ekonomik boyutunu bilmesini beklemeyiz. Fakat o, bu dalın, daha doğrusu endüstriyel tarımın terk edilmesini dahi savunabilmektedir.
Prof.Dr. Hasan Rüştü hocanın şu saptaması çok ilginç: “Bilgisiz ve ilgisiz kişilerce verilen beyanatlar ve kaleme alınan köşe yazıları sayesinde ülkemiz hayvancılığının gözbebeği olan tavukçuluk sektörümüze son günlerde ciddi zararlar verilmiş ve verilmeye de devam etmektedir. Sözde halkımızın sağlıklı beslenmesine katkı sağlamak amacıyla yapılan tüm bu yayınlar, sınır tanımayan eleştiriler nedeniyle insanlarımızı hayvansal gıda tüketiminden tamamen uzaklaştıracak boyutlara ulaşmıştır. Gıda kontrolünden sorumlu kamu kuruluşlarının zafiyet içinde oluşu, şikayet dinleyip gereğini yapacakken şikayetçi konuma geçmeleri ile mevcut tartışma daha da büyümüş ve var olma savaşı veren ülke hayvancılığımıza bir büyük darbe daha vurulmuştur. Bu, hayvancılık sektörümüze yapılan ciddi bir haksızlıktır. Ne hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz ne de tavukçulukla uğraşan modern entegrelerimiz bunu hak etmemektedirler”.
Özellikle son günlerde, belki de yoğunlaşan bazı “gıda terörü” örneklerinden cesaret alarak, öylesine yoğun saldırı ile karşı karşıya kaldı ki gıda ve tohum sektörü, işin gerçek sahiplerini isyana sevk ettiler. İşte burada bir saptama yapmakta yarar var. Konunun gerçek sahipleri meydanı boş bırakmaktadırlar. Basın toplantıları, basın bildirileri, günlük gazetelere yazılar, bloglar, web siteleri ile toplumu aydınlatmak onların bilimsel araştırmalar kadar sorumlu olduğu alandır. Onlar, susmakla meydanları kimlere bıraktıklarının farkına ne zaman varacaklar!
Yıllardır politikaları ve stratejileri ihmal edilen Türk tarımının sempatizana gereksinimi var. Tam bu aşamada toplumu tarımdan soğutmak kime ne kazandırır? Uluslar arası birçok “zengin”in (Bill Gates vd.) özellikle dünya tarımsal araştırmalarına yaptıkları milyarlarca dolarlık destekleri göz önünde bulundurursak, ülkemizde maalesef bu tür bir örneğe rastlamak olanak dışı. Hâlbuki böyle uygulamalar için toplumu bilinçlendirmek, farkındalık yaratmak bizlerin görevi. Bilgi kirliliğinin tavan yaptığı günümüzde, konusu dışında rastladığı gerçek dışı bir rakama sarılıp “Böyle giderse 40 yıl sonra Anadolu’da tek sap maydanoz bile yetişmeyecek!" şeklinde beyanat verenler hangi bilgi ile konuşuyor? Hâlbuki küresel ısınma ve tarım konusunun ele alındığı analizlerde (http://blog.milliyet.com.tr/kuresel-isinma-gida-uretimini-nasil-etkileyecek--/Blog/?BlogNo=342139) 2050 yıllarında pamuğun Çarşamba – Bafra ovalarına kayacağı, güney illerimize de şeker kamışı gibi tropikal ürünlerin gelebileceği belirtilmektedir. (https://nacikgoz.wordpress.com/)
Geleceğe yönelik stratejik planlamalardan nasipsiz Türk tarımında 2,6 milyon hektar arazinin artık ekilemiyor oluşu büyük bir boşluk. Bunun nedenleri genelde sosyoekonomik. Fakat tarımın ”cazip bir sektör” olamayışı asıl nedenlerden biridir. Durum böyleyken tarıma, gıdaya, tohuma saldırılarla onu itici kılmaya bir dur deme zamanı gelmiştir. Fakat:
Türkiye tarımını hiçbir olumsuzluğu izlenmemiş “hibrit”, hiçbir sorunu gözlemlenmeyen “hormon” ve ilaç kalıntısı suçlamalarına rağmen milyarlarca liralık ihracatı gerçekleştirilebile
gıdalarımız duruken, arkadaşlarının gıdalarını Azerbaycan’dan getirdiğini ilan eden din bilginlerimiz varken,
On yıllık tohum ithalatını bir yıllık imiş gibi göstererek toplumun Türk tohumculuğa bakışını olumsuza dönüştürmeye çalışan sivil toplum örgütlerimiz varken,
Türkiye’de ekilmediğini bile bile GDO’ları kastederek “epter tohum” gibi kavramları öne sürüp, kendi reklamlarını yapmaya çalışan akademisyenler varken,
“Küçük çiftçi muafiyetinden”, “ıslahçı haklarından” bihaber ekonomistlerin “Çiftçinin kendi tohumunu dahi ekemeyeceği” gibi mesnetsiz çığırtkanları devam ederken,
Son günlerde söylenen “Tavuklar günde üç kez yumurtlatılmaktadır, bunun için de tavuğa, doğasına aykırı bir şeyler yapılmaktadır” şeklindeki beyanlarla toplumun kafası karıştırılırken,
“Arkadaşım kızına yumurta yedirmeyi kesti, çocuk sağlığına kavuştu” gibi ifadelerle sektör yargıya gitmeye zorlanırken,
Gıda terörünü kapitalizmin bir sonucu olarak ilan ederek tarımı hala kendi politikalarına alet ededururken,
Tarım ekonomistleri “Yerel tohumlarla alınan verim şirket çeşitlerini geçiyor”u savunurken,
Danışman kullanma özürlü sivil toplum örgütlerinden biri olan Gıda Güvenliği Derneği Başkanı “Hormonlu ürünler genetiği değiştirildiği için kabuğu sert olur ve taşınırken ezilmez”
gibi gerçeklerle ilgisiz beyanatlar verebiliyorken,
Dünyanın ana besin maddesini; “beş para etmez pirinç tahılı, protein değeri en düşük, glisemik endeksi en yüksek…” çeklinde aşağılanmaya çalışırken,
"Türkiye, 40 yıl sonra bir çöle dönüşecek ve tarım yapmak imkânsız hale gelecek” gibi gerçekdışı beyanlarla topluma korku salınırken,
“MEB NE YAPACAK? Çocuklarımız geleceğimize dönük canlı bomba olarak eğitiliyor ama MEB uyuyor. İlköğretim 4. Sınıf Türkçe kitabında çocuklara GDO ürünleri bakın nasıl
anlatılıyor...Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu skandalla ilgili ne yapacağı merak konusu...” bu tür bilimdışı saldırılar sürüp giderken, SAVUNMAYA NEREDEN, NASIL BAŞLAYABİLİRİZ!
Olayları çarpıtarak sürdürülen bu tür saldırılar, yalnız Türk tarımına zarar vermekle kalmıyor:
Yumurta gibi, gelişmiş ülkelerin gerisinde kalan sağlıklı gıda tüketimi dolaylı olarak engellenebilecektir,
Yerli gıda tüketimini karalamaların, tüketimi ve dolayısıyla üretimi olumsuz etkileyecektir,
Bilimsel temelden yoksun ve çözüm üretmekten ziyade kafaları karıştıran tartışmalar, özellikle düşük gelir grubundaki vatandaşlarımızın daha kötü beslenmesine neden olabilecektır,
Geleceğin meslekleri arasında bakılan tarım mühendisliğine saygı ve ilgi yıpratılmaya çalışılmaktadır,
Bill Gates’ gibi dünya tarımsal araştırmalarına yaptığı katkı örneğini ülkemizde de görebiliriz. Ama yapılan bu tür saldırılar tarıma sempatiyi olumsuz etkileyecektir,
Müfterileri deşifre etmek sorunu çözer mi? Her iki durumda üniversitelerin, bilim insanlarının, meslek odalarının ve sivil toplum örgütlerine büyük görev düşüyor.
Özellikle hayati bilim alanında çalışanların, bu tür ideolojik yaklaşımlardan etkilenmesini beklememeliyiz. Onların toplumu gerçeklerle buluşturmak için ellerinden geleni yapması gerekir. Türk üreticisini dünya pazarında yaşanan hırçın rekabetinde yalnız bırakma hakkımız yok!