Gezmek ve Gezi Parkları Üzerine
Uzun bir otobüs gezisi oldu hocam…
Ayrı kaldık memleketten,
Ayrık otu misali uç verdik
Avrupa coğrafyasının dört bir yanından…
Kusura bakma hocam, bu hususta, coğrafya tanımam;
Fırsatını buldum mu hayattan
Kendim için birkaç gün çalmak babından,
Atlar giderim hocam…
Umurum olmaz alem ve dahi beşer…
Umurum olmaz kilometreler..
15 geceye 16 günü sığdırmak,
15 gecenin 6 günü sırtımın döşek görmesi,
Umurum olmaz hocam!
Sırtlar giderim kendimi…
Arsızımdır da,
Utanmam kendim için birkaç gün araklamaktan hayattan
Bu bakımdan, kul hakkına girer mi bilmem,
Azılı, iflah olmaz bir hırsızımdır da…
……………..
Ve döndüm ki, bizim memlekette aynı tas aynı hamam. Ha bir de, üstüne üstlük Mısır’da demokrasi sandığından (!) çıkan “Müslüman Kardeşler” iktidarına karşı da darbe olmuş… (Buna şaşırmadım desem yalan olmaz, bir süredir, özellikle Suriye iktidarına karşı Hizbullah yardımı nedeniyle, küresel batı rüzgârı anafor hallerindeydi).
Avrupa’ya Yunanistan ve “çizme” üzerinden girmiştik. Kuzeye doğru giderken Roma’ya uğradık. Alp Dağlarını (Mont Blank) tünellerle aştıktan sonra coğrafya birden değişiyor. Alabildiğine düzlük, alabildiğine ekin yeşili, alabildiğine orman yeşili.. Paris’te mola verip daha bir kuzeye yöneldik (Amsterdam); yataylamasına Almanya’yı pas geçip Varşova’ya vardık. Coğrafya yine aynı, bir tepelik, bir vadi, bir yamaçtan inen şelale yani bir sürpriz manzara görmek istiyorum, yok.. Tekrar kuzeye dönüyoruz, Litvanya, gene aynı, bir farkla güzel gölleri var. Su ve yeşilin bir arada olması gözlere gerçek bir zenginlik sunuyor. Burada, festival nedeniyle 3 gün verdiğimiz moladan sonra, tekrar daha kuzeye gidiyoruz, Riga (Letonya)… Dönüşte Polonya’dan Slovakya’ya geçerken Karpat Dağlarının alçak tepeleri arasından sınırı geçtikten sonra yine orman yeşili yine ekin yeşili düzlükler, ta Bratislava ve Viyana’ya kadar. Düzlükler dingin, şehirler dingin, nehirler dingin, insanlar dingin…
Bizim buralara gelince, coğrafya adına (jeomorfoloji) ne ararsan burada var, demem abartma olmaz her halde.. Ve bizim bu kadar hırçınlığımız, bıçkınlığımız, delifişekliğimiz acaba Anadolu coğrafyasının sürprizlerinden mi kaynaklanıyor diye düşünmeden edemiyorum. Ve mademki coğrafyamız ve insanımızın karakteri bu, buna en başta yöneticiler anlayış göstermeli..
…………….
Çoğu başkent olan bu tarihi kentlerde (gerçi tarihilik bakımından bizim antik kentlerin eline su dahi dökemezler ya, bu ayrı bir yazı konusu) şehir içindeki “gezi parklarını” merak ettim. Marjinal ihtiyarın genç âşıklara, beyazın zenciye, Asyalının Afrikalıya, uyuyanın laflayana, genç erkeğin şortlu genç kızlara, yerlinin yabancıya, şortlunun güneşlenen mayoluya saygı duyduğu parklardı. Bu saygının özgüveni ile parklarda rahatlıkla mola veriyordu isteyen. Yürümekten yorulunca bizde buralarda mola verdik, ayaklarımızı dinlendirdik, sırt üstü uzanıp gözlerimizi dinlendirdik.
Bizim şehirciliğimizde bu tür park alışkanlığı pek yok. Galiba “bozkır” ve göçebe kültürün etkisiyle, şehirleri de rant ve yağma alanları olarak görüyoruz. Ve kendimizi AVM’lere kapatıyoruz, modernlik adına.. Ve sabırsız ve saygısız ve asabi ve hoşgörüsüz ve empatisiz ve ne bileyim ben bolluk içinde fıkaralık çekiyoruz işte… Demokrasi fıkaralığı… 17.07.2013