Gezi İzlenimleri (X) Giresun ve Ordu
Sümela Manastırı'ndaki gezi-mizden sonra yola çıkıyoruz. Trabzon'da Nihat Usta'nın yerinde soluğu alıyoruz.
Trabzon'dan ayrılmadan önce 2. bir Akçaabat köftesi yemek istiyoruz. Merkezde bulunan Nihat Usta'nın önüne park ediyoruz. İyi ki, Nihat Usta'yı tercih etmişiz. Lezzetli ve unutamayacağımız Akçaabat köftelerinin tadına bir kez daha bakıyoruz.
Beylikdüzü CHP İlçe Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu arıyor, memleketinde köftelerin tadına baktığımızı söyleyince, 'Nihat Usta yakın dostumuzdur, selamlarımızı iletin' diyor, bizde üzerimizdeki selamı garsonlar aracılığı ile adresine iletiyoruz.
Kilise cezaevi yapılmış!
Ver elini Giresun. Giresun'u Rize ve Trabzon'dan daha çok beğeni-yoruz. Yolların kenarındaki düzenlemeleri görünce farklı bir kente girdiğinizi hissediyorsunuz. Belli ki, Giresun Belediyesi oldukça iyi çalışıyor.
Giresun Merkez'de bir yapı dikkatimizi çekiyor. Aynur'a dönüp, "Mutlaka burayı görmeliyiz" diyerek, aracımızın yönünü tersine çeviriyoruz. Tarihi mekan, Giresun Müzesi olarak kullanılıyor. Buranın kilise olduğunu sonradan dönüştürüldüğünü söylüyorum. Müzenin önündeki tanıtıma bakınca şunlar yazıyor, tarihi mekanla ilgili.
"18. yüzyılın ortalarında, Giresun'da yaşamış yerli Rumlarca, Ortodoks Kilisesi olarak yapılmış olan bina, 1923 yılına kadar kilise olarak kullanılmıştır. 1923 yılından 1948 yılına kadar bina boş kalmıştır. 1948 yılından 1967 yılına kadar da cezaevi olarak kullanılmış olan bina, 1967'den 1982 yılına kadar tekrar boş bırakılmıştır. Boş kaldığı bu yıllarda yıkılmayla karşı karşıya kalan yapı, 1982 yılında Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek 1988 yılında müze olarak açılmıştır."
Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi, Karadeniz'in her yerinde Rumlara dair izleri bulmak mümkün. Giresun'da mübadele yıllarına kadar müze binası kilise olarak kullanılmış. Sonra içimde cız ediyor. Yaratana inananların mabeti, 1948 yılında cezaevine dönüştürülmüş. Ne acı. Ne hazin. Camilerin cezaevine dönüştürüldüğünü duysanız, ne hissederdiniz?
Müzeyi gezdikten sonra, Ordu'ya doğru yola çıkıyoruz. Ordu'ya gi-rince şunu hissediyoruz. Kim ne derse desin, Karadeniz'in en güzel kentinin Ordu olduğuna karar veriyorum. Yaşanacak bir yer. Çok hoşumuza gidiyor.
Ordu başka bir güzel
Hele ki, Boztepe'den Ordu'nun tüm güzelliği gözler önünde. Muhteşem bir kent görüntüsü…. Ordu'ya hayran kalıyoruz.
Fındık almak istiyoruz ve nereden alabileceğimiz sorduğumuzda, Boztepe'ye çıkmamız isteniyor. Orada hangi kapıyı çalarsak, fındık bulabileceğimiz ifade ediliyor.
Biz Boztepe'ye doğru yola çıkı-yoruz. Fındık bahçeleri arasında tırmanışa geçiyoruz. Fındıkların bahçelerden toplanma mevsimindeyiz. Bir kişinin günde 10 kilo fındık toplayabileceği belirtiliyor. Yevmiye 80 Tl, 10 kilo fındık ise 40 Tl. Fındık üreticileri isyanda. Fındık bahçeleri sökülerek, başka işleri yöneliniyor. Dünyada fındık üretiminin yüzde 70-80'ini karşalıyan ülkemizde yavaş yavaş üreticiler bu işten vazgeçiyorlar. Toplanan fındık, emeği karşılamıyor.
Sanki birileri bilerek yapıyor bütün bunları. Dünyanın her yerinde toprağa da-yalı üretim devlet tarafından desteklenirken, bizde kösteklenmesini anlamak mümkün değil.
Dünyada bir ürünün yüzde 80'ini bir ülke karşılıyorsa, orada devletin farklı bir politika izlemesi gerekmez mi? Üreticilerin teşvik edilmesi gerekmez mi? Yanıtımız ne yazık ki, hayır oluyor. Bir dokunuyorsunuz, fındık üreticisine 1000 ah işitiyorsunuz.
Boztepe'de fındık bulamıyoruz. Çünkü herkes bahçede fındık topluyor. Yol kenarlarında satanlardan temin ediyoruz fındığı. Dostlarımıza fındık götüreceğiz. Hani yolda biz fındık kırıyoruz, dostlarımızda fındık kırsın diyoruz.
Getirdiğimiz 10'larca kilo fındık halen balkonda kurumayı bekliyor. Kuruduktan sonra dostlarımıza fındıkları ileteceğiz, fındık kırma kervanına katılsınlar diye.
Aynurla şuna karar veriyoruz. Ordu'da yaşanır.
Dışarıdan görünen şu. Modern bir Ordu var karşımızda. Hayat cıvıl cıvıl. Belki o gün bize öyle gözüktü ki. Olsun, biz Ordu'yu çok sevdik. Bu biline.
Yazınızı okudum.
Ağustos 22nd, 2010 at 12:14Tşk ederim
Çapar Kanat
Çiftçi-Çiğ Süt Üreticisi