Gezi ‘de Gezinmenin Faydaları
Üç haftadan fazla bir süredir ülke gündemini meşgul eden gezi parkı eylemleri hakkında çok şey söylendi ve yazıldı. Eylemi savunanlar oldu, karşı çıkanlar oldu. Kimisi de orta yol izledi. Ancak, bu olaylardan ülkenin zarar gördüğü konusunda herkes hemfikirdi.
Evet, ülkemizin ekonomisi, psikolojisi, sosyolojisi ve en önemlisi de sinerjisi büyük zarara uğradı. Peki, Gezi Parkı eylemlerinin hiç mi yararı olmadı?
Gezi Parkı eylemleriyle birlikte bilinmeyen veya unutulan bir çok özellik ortaya çıktı ve bir çok maske düştü.
Batı medyasının, özellikle de Amerikan basınının öyle bazı safların zannettiği gibi tarafsız ve dürüst olmadığı görüldü. CNN, BBC ve payandaları, Türkiye ‘deki benzerlerini bile yaya bırakacak kadar yalan haber, ikiyüzlülük ve iftirada ön saflarda yer aldı. Öyle ki CNN, miting fotoğraflarını bile Gezi Parkı eylemleri olarak göstermeye kalkarak izleyicisini aptal yerine koydu, sorduğu sorulara verilen cevapları beğenmeyince yayını kesme küstahlığını gösterdi.
Daha önce çok seyrettiğimiz bir filmin ayn ı aktörlerle oynandığı görüldü. CHP, IP, TKP ve benzeri başrol oyuncuları burada da sahnedeydi. Tek fark, bu defa hassas bir konu, yani yeşilin AVM gibi kapitalist bir girişime kurban gideceği bahanesinin, gerçekten daha samimi duygularla bir kısım insanların Gezi ‘ye gelmelerine yol açmasıydı. Bu da sadece olayların başlangıcında masumiyetini koruyabildi, daha sonra filmin akışında kaybolup gitti.
Parkı koruma bahanesiyle oraya toplananların büyük çoğunluğunun öyle park gibi bir dertlerinin olmadığı, başbakana olan öfkelerini patlatacak bir ortam aradıkları görüldü. Aksi takdirde polis çekildiği halde taşkınlığa devam etmez, günlerce hem dokunabildikleri her şeye zarar verip hem de biraz insan olur başbakana ve ailesine küfretmezlerdi.
Gezi Parkı ‘nı ve birkaç ağacı bahane ederek bu tavrı sergileyenlerin, o kadar gündeme gelmesine rağmen Koç Üniversitesi için kesilen binlerce ağaca ve o kesimi yapabilmek için çevrilen dolaplara niçin kulaklarını tıkarlar az çok biliyoruz.
Utanmazlığın her boyutunun sergilendiği görüldü. Milletvekili sıfatlı provokatörlerden sanatçı olarak bilinen balonlara, gerçek çapulculardan devrim hayalperestlerine kadar çeşitli konuşkanların sosyal medya aracılığıyla yalan haberler yayarak, çalıntı ve ilgisiz fotoğraflar kullanarak, belki hiç akıllarında yokken bazı gençlerin öfkelerine yenilmelerini sağladılar. İftira mumlarının bu devirde yatsıya kadar da yanmadığı görüldü. Çünkü aynı sosyal medyada yalanların foyası da çabuk meydana çıkıyor.
Demokrasinin, her önüne gelenin kolayca ağzına alıp laçkalaştırmasına izin verilmemesi gereken bir sözcük ve kavram olduğu görüldü. Sn. Başbakanın demokratik olmadığını seviyesizce bağıranların esnekliğe ve içgüdüsel grup heyecanına kapıldıklarında Beşiktaş ‘ta yaptıkları gibi sadece başörtülü olduğu için bir kadına ve bebeğine saldırabilmeleri daha başka neler yapabilecekleri hakkında da fikir veriyordu.
Demokratik talep iddiasında bulunan bu insanların içinden, bu tip saldırıları kınayan kimse neden çıkmaz düşündünüz mü? Aslında onların, bir çok tasvip etmediğim yanlarına rağmen mevcut AKP hükümetinin demokratik yönetimine şükretmeleri gerekir. Daha yakın zamana kadar, bir gösteri için o parka gidebilirler miydi? Diyelim ki gittiler, geri dönme şansları olabilir miydi?
CHP ‘nin, sandıkta bir sonuca ulaşamayacağına kesin bir şekilde inandığı görüldü. Bu kadar terörize olmuş, marjinal grupların yönetimine geçmiş bir eylem platformunda CHP milletvekillerinin payanda gibi hareket etmeleri başka türlü açıklanabilir mi?
Allah ‘ın bu milleti sevdiğine inanıyorum. Değerli ozanımız Uğur Işılak ‘ın ifadesiyle “On günde ülkeyi bu hale getirenler on yıl ülkemizi yönetmiş olsalar halimiz ne olurdu?”.
Antikapitalist Islamcı olarak boy gösterenlerin hoca vasıflı da olsalar pek antiemperyalist ve antivandalist olmadıkları görüldü. Müslüman zenginin malı gözüne batarken geçmişte olduğu gibi tekrar dokuz kişinin pulunu bir kişiye vermeye kalkışanlara rahatlıkla destek olabildiler. İslam ‘ın anti’li, izm’li, mizm’li takıntılara ihtiyacı yoktur.
Ya başından beri ya da sonraki aşamalarda dış siyasi ve ekonomik güçlerin sözde eylemcilere tam destek verdiği görüldü. Zaten içerideki sosyal veya psikolojik uzantılardan birisi de sosyal medyada açıkça ifade etmişti: “Mesele sadece ağaç meselesi değil, sen hala anlamadın mı?” AIPAC ‘ın, Mi Minör tiyatro oyununun, Alman vakıflarının ve İsrail ‘in bu işle ne kadar ilgisi var diye biraz araştırma yapınca kolaylıkla ipuçları ortaya çıkıyor. “Revolution Business” bu konularda bize acaba bazı mesajlar veriyor olabilir mi?
Türkiye ‘nin artık eski Türkiye olmadığı, bir taraftan kırgınlığın ve öfkenin hemen sokağa taşınabileceği, bir taraftan da iletişimin çok hızlı sağlanabildiği görüldü. Bir zamanlar İstiklal Mahkemesi tecrübeleri yaşamış, kutsal kitabını toprağa gömmek zorunda kalmış, başbakanı idam edilmiş, değer verdiği bir aliminin mezarının yerini bile öğrenmesine izin verilmemiş, faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş, aba altından sopa gösterilmiş bir millet için elbette bu durum çok olumlu bir gelişmedir.
Örnekler, bilgiler ve ipuçları çoğaltılabilir. Burada konuyu fazla uzatmayıp Sn. Başbakan çok zararımız var dese de, bu kadar çabuk göz açabilen ve maske düşüren sonucuyla, Gezi ‘de gezinmenin bu ülkeye faydası da varmış diye düşünüyorum.