Geronimo ve Doğruluk
Hani kardeştiniz, hani kol kırılır yen içinde kalırdı! Yoksa kırılan kol yen içinde kal kala kokuştu mu?
Batı batarken bile batıcılığından taviz vermemekte, Doğu ise yeni bir doğuşa tanıklık etmek için dua etmekte. Herkesin, başkasına/ötekine saygılı ve hoşgörülü olma gerekliliğinden dem vurduğu bugünlerde, kendimize, bizden olduğunu iddia ettiklerimize ne kadar saygılı ve hoşgörülü olduğumuzu hatırlatmak, gözden geçirmek, kaçınmamız için takındığımız tavırları anlamak ve yapmamız gerekenleri anlatmak istedim.
Neticede kulağa hoş gelen sözcükler; saygı ve hoşgörü…
Kimisi de, dirisine saygı göstermiyorsan bari ölüsüne saygı göster demektedir… Neticede peygamberimiz (s.a.s.), “İslam’a en büyük düşman olarak gördüğü Yahudilerin ölüsüne dahi “İnsan” olması hasebiyle uygun düşecek hareketi göstermiş” demektedirler… Fakat gözden kaçırılan bir şey var galiba O (s.a.s.), kendinden olmayana, düşmanına bunu yapıyordu, kendinden olanın dirisine de ölüsüne de saygısı vardı, saygıdan da öte önemsiyordu.
Bizden olduklarını iddia etiklerimize saygı ve hoşgörüden öte duyarlı olmalıyız… “Mü’minler bir vücudun azaları gibidir.” demişti Nebi (s.a.s). Bir azada oluşan acı tüm vücudu rahatsız eder, etmiyorsa felçtir.
Peki, ya bizler, O’nun ümmetinden olan bizler…! Peygamberimiz böyle iken; herhangi bir sebeple aramıza niza girmiş din daşlarımızın ölüsüne neden saygı duymuyor, tam aksine ölüsüne dahi saygısızca zarar vermekteyiz. Neden birbirimizin ölüsüne dahi zarar verecek kadar biribirimize kin tutmuş duruma gelmişiz. Bunu yapanları bir tarafa bırakalım da, ikaz edecekleri yerde onlara alkış tutanları anlamakta güçlük çekiyorum. Yoksa imanımız felç de haber imiz mi yok!
Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Yanımızdan bir cenaze geçmişti. Rasulüllah (s.a.s.) hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de (ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktık ve: "Ey Allah'ın Rasulü! Bu bir Yahudi kadın ın cenazesidir" dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.): "Şüphesiz ölüm korkunç bir şeydir. Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız." Ahmed b. Hanbel'in Abdullah b. As'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerif de şu mealdedir: "... Evet, kâfir cenazesine de ayağa kalkınız. Çünkü siz (aslında) o kâfir cenazesine kalkmıyorsunuz. Ancak ruhları kabzeden yüce Allah'a ta'zim (nişanesi) ederek ayağa kalkıyorsunuz." buyurmuştur.
Yahudi dahi olsa ölüye “insan” olduğu için hürmet gösteren ve bu tavrıyla bin yıl öncesinden bizi de ikaz eden bir peygamberin ümmeti olduğunu varsayan bizlere ve bazı medya gruplarına bakıp çok ciddi manada üzülüyorum. Bazı siyasi ve sivil kuruluşların bugünlerde bölgede yaşanan ölümler yüzünden taziye ve gıyabi cenaze merasimlerine katılma veya önceden programlanmış bazı organizasyonları iptal kararı almalarını: “Skandal veya zora sokan şok karar” manşetleri ile duyurmalarını hangi din i anlayışla bağdaştırdıklarını anlayamadığımdan, İslam’daki taziye anlayışını kaynaklardan araştırma gereği duydum…
İslam’a göre kimlerin taziyesine gidilebilir?
Bunu anlamak adına araştırma yaparken bunun da ötesinde klasik fıkıh (ilmihal) kitaplarında kafirlerin taziyesine dahi gidilebileceğine dair görüş olup böylesi kişilerin taziyesinin nasıl ve hangi cümlelerle yapılacağının dahi mevcut olduğunu gördüm. Kin ve nefret ile tarafgirliğin gözümüze ve hukukun tecelligahı olan vicdanlarımıza ne kadar da kesif bir perde indirdiğini fark ettim…
Evet, herkes her şeyi yapacak diye bir kaide yok ama hani başkalarının yaşam felsefesine, hareket tarzına ve yaptıklarına saygı duyulacaktı… Sevgi kalbidir bunda bir zorlama olamazdı ama saygı öyle değildi. Herkesi ve her görüşü sevmeyebilirsiniz ama herkese ve her görüşe saygı duyma zorunluluğu vardı hani! Gayrı Müslimler’e hatta İsrail’e dahi gösterdiğiniz hoşgörüyü (ki madem herkese saygı ve hoşgörülü olmak gerek; olması gereken de bu) birbirimize neden göstermiyoruz?
Hani kardeştiniz, hani kol kırılır yen içinde kalırdı! Yoksa kırılan kol yen içinde kal kala kokuştu mu?
Bizden olduklarını iddia ettiklerimizin ölümlerinden dolayı diri olanlarına yapılan taziyeyi veya (gıyabi kılınanan) cenaze merasimlerine katılmayı anlamsız veya skandal sayacak kadar zıvanadan çıkmışsak, toplumsal mutabakat, ülkeye fedakarlık veya ülkeye sevdalı mefhumumuzu sorgulamamız gerekir; çünkü görünen köyü anlatmaya gerek yok…
Tabiki “Benlere” dağılmaya sebep teşkil eden olguları ortadan kaldırmaya yönelik çaba sarf eden ve “Biz” olarak ayakta kalmayı sağlayacak eylemlerde bulunanları kutluyorum. Ne mutlu “Benleri” Bizleştirebilenlere! “Biz olmayı” başarmanın büyük değişim ve dönüşümü de beraberinde getireceği inancını “Benlere” aşılamayı başarabilenlere!
Geronimo’yu kahraman ilan edenler ya yalan söylüyorlar veya bu doğrularını her coğrafyada söyleyecek kadar cesur ve yürekli değiller… Bizi okşasınlar diye birilerine gösterdiğimiz hoşgörüyü din daşlarımıza da gösterme yürekliliğine sahip olmadan insanlarımızın ölümlerinin önüne geçilmeyecek, ölümler devam edecektir.
Unutmayın ki: Dirinize saygı gösterilmesini sağlayacak bir “Birlik” sağlamadan, ölünüze saygı duyulmasını beklemek zillet olduğu kadar dirinize saygı duymayandan ölünüze saygı göstermesini beklemek de zillettir. Birbirimizi sevelim ki birbirimizi unutmayalım. Bir birbirimizi unutmayalım ki birlik olalım! Bizden olduğunu iddia ettiklerimizi unutmayalım ki onlar da bizi unutmasın. Bir Allah dostu şöyle der: “Ben bir insanı sevmediğimi: Onu dualarımda unuttuğum anda anlarım.” Biribirimizi dualarda unutmamak umuduyla…
- See more at: http://www.genisufuk.com/yazi/17-geronimo-ve-dogruluk.html#sthash.2jKjScFP.dpuf