Geride Unutulanlar
Güzele, iyiye ulaşmak isterken yoruldu yüreği… Bir tebessüm, bir güzel söz yeterken her şeye, bunları esirgeyenlerin arasındaydı ne yazık ki…
Kendisi mi seçti yalnızlığı bilinmez ama sanki kendi seçmiş gibi kalakaldı.Yürekti bu… Öyle her şeye benzemezdi.
Düşüyor, kalkıyor, yara-bere içinde kalıyor ama yine de yolu kat etmeye çalışıyordu.
Oysa kanıyordu için için… Kimseler bilmese de… Dışarıdan güçlü görünse de kanıyordu her yeri…
Her geçen gün, onu biraz daha yaban bir hayatın çıkmazlarına sürüklüyordu.
Sırf bu yüzden geçmişini arıyor, geçmişine duyduğu özlem her geçen gün katmerleşiyor ve her dakika iyice ağırlaşan amansız bir yük haline geliyordu.
Eskiden olduğu gibi yürek yüreğe dostluklar yoktu etrafında… Pazarlıksız, riyasız ve sıcak bakan gözler her nedense kayıp gitmişti hayatından…
İnsani, vicdani ve manevi olan ne varsa gitmişti hayatından…
Yorgunluk, burukluk ve küskünlük biraz da bundandı zaten…
Nicedir bir çiçeğin kokusunu hatırlamaz oldu. Nicedir dumanı üstünde bir mısır ekmeğine sürülen tereyağının insana huzur veren tadı yoktu hayatında…
Kendisi de bilmiyordu doyumsuz ev sohbetlerinin hayatından ne vakit çıkıp gittiğini…
Şimdilerde onun sevdiği şarkılar dinlenmiyordu. Fanatiği olduğu yazılara dönüp bakan yoktu artık…
Öncelikleri, başkalarının öncelikler listesinde görünmüyordu.
Yalnızlığı bundandı belki de…
Yıllar önce bir Anadolu şehrinin sokaklarını, kaldırımlarını yürüdüğü ya da kahrını beraber soluduğu can arkadaşını arıyordu.
Belli ki; o da hayatın dayatmalarına daha fazla direnememiş ve kendisinin hayatından çekip gitmişti.
Yılların hızla akışıyla birlikte etrafında bir zamanlar var olan içten gülen, dost gözler birer birer terk etmişti kendisini…
Bir anda anlamsız bir dünyanın içine doğmuştu.
Her şeyin yürekten yüreğe aktığı bir zamanlar ağlayabilen o yürek, şimdilerde istese de gözyaşlarını serbest bırakamıyordu.
Ağlamak isteyip de ağlayamamak…
Nereden geldiği belli olmayan ağır bir cezanın infazını yaşıyordu şimdi…
Belki de bu yüzden hayatın anlamını çözmekte zorlanıyordu.
Durup dinlenmeden sürekli koşturan insanların gerilerde bir şeyler bıraktığını düşündü hep… Geride ve bir daha yaşanılamayacak olanı bıraktığını düşündü.
Hayata değer katan değerlerin bir bir yok oluşu onu beter ürkütüyordu.
Daha da acısı insanların koşturmalarının estirdiği bir iklime o da kapılıp gidiyordu.
Oysa ileriye giderken aklı, ruhu ve yüreği bir şeylerin sürekli eksildiğini düşünüyor ve kahroluyordu.
İşin garibi aslında nereye gidildiği de belli değildi. Ama bir yerlere gidiliyordu işte…
O hengâme içinde rotaya da, pusulaya da bakmak kimsenin harcı değildi zaten…
Tüm fiziki ihtiyaçlarını karşılayan ve bunun için amansız bir kargaşanın içine giren âdemoğlu ruhunu, yüreğini nereye bırakmıştı acaba?
Gözle görünmüyordu ama bir yerlerde devasa mezarlıklar olmalıydı.
Aslında şöyle katıla katıla, hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu.
Bunu çok yapmak istemesine rağmen kendisini engelleyen neydi?
Bilmiyordu.
Bildiği tek şey tatsız-tuzsuz ve anlamını yitirmiş bir hayatın yaşanmak zorunda olduğuydu. HOŞÇAKALIN