Gerekeni Yapmak mı!? Gerekirse Yapmak mı!?
İki siyasetçi düşünün:
Birisi, “Gerekeni” yapmaktan söz diyor; diğeri; ”Gerekirse!” yapmaktan. Temiz siyaset sizce hangisi? Gerekeni yapmak mı? ‘Gerekirse!’ yapmak mı? Gerekeni yapmak, bir dış etkenin zorlayıcı gücü ve yölendirmesi olmaksızın şartların gereğini yerine getirmektir. Toplumsal bir bakışla, Gönüllülük, özveri. Ve gereklilik ön plandadır, bireyselliğe yer yoktur. Ama ortaya konan sonuçtan tüm bireyler faydalanır.. Hem de eşit ve ayni koşullarla..
Oysa, ‘gerekirse!..’ yapmak, birilerine rağmen, birşeyler ortaya koymaktır ki; özünde ‘gününü gösteririm’ciliğin; ‘öyle olmaz, böyle olur’ inatlaşmacılığının intikam hırsı ve ‘meydan okuma’cılığı vardır. İzin vermeyen koşullara “rağman” efelenme ve kabadayılanma bir kararlılığın ifadesi gibi görünse de altında yatan gizli amaç hâkimiyet kurma düşüncesidir.
“Gerekirse!..” yapmak temeline oturtulan siyaset , ‘inat’ temelli oluşundan ötürü , kirlidir. İnadına yapılan siyaset, öfkeyi getirir.. Öfkenin hâkim olduğu yerde kavga kaçınılmazdır. Kavga, kaostur. Böyle bir ortamda, yumrukla, hakaretle, iftira ile.. gerekirse kanunları hiçe sayarak, kanunların arkasından dolanarak, haklılık sağlanmaya çalışılır ki; o noktada hukuk bitmiştir!.. Hala hukuktan söz etmek ya cehalettir ya da ard niyet!. En basiti hukuka hakaret!..
Uygulamada hangisinin ağır bastığını görmekteyiz bugün!? Gerekeni mi.? ‘gerekirse!..’yi mi?
Bir YÖK ki; hukukun üstünlüğünü öğreten fakültelerin de YÖK’ü; “gerekirse!.., kanunların arkasından dolanırız!..” diyor!..Dolanıyor da!.. Hem de yürürlükteki T.C. kanunlarına meydan okuyarak! Ve halktan ses çıkmıyor! Halktan ses çıkmıyor da kamu hukukunu korumakla görevli cumhuriyet savcılarından, hukuku öğreten profesörlerden ve Türk Milleti adına hüküm veren hakimlerden ses mi çıkmıyor!? Yoksa kanunların arkasından dolanabilme yeteneğine hukuksal muafiyet mi tanındı bu karambol de?
Bir ülkenin başbakanı, padişahlığın tarihin derinliklerine ğömüldüğüne inanan milyonlarla alay edercesine, inatlaşırcasına ve T.C. kanunlarına meydan okurcasına “son Osmanlı Padişahı” pankartıyla karşılanıyorsa; buna cumhuriyetin savcıları hukukçuları dahil ses çıkarmıyorsa; kısaca, gereken yapılmıyorsa; bu görev kimin!?
Kendi ülkesinde başbakana; “Padişahlık” payesi layık görülüyorsa, dışarda ona, Sultan’lığı layık görenleri kınama hakkı kimsede olamaz!.. Kim; kimden aldığı cesaretle, kime meydan okuyor!.. Kim kime karşı, “gerekirse!..” inatçılığına kol kanat geriyor!?..
Cumhuriyete uzanan diller, sadece dilde kalmıyor, saldırılar birilerinin dili üzerinden tecavüzlere kadar uzanıyor!.. Cumhuriyet ve ilkeleri korumasız bırakılıyor!..
Cumhuriyetin, Sevr paranoyası üzerine kurulduğu ve hiç bir ilkesi olmadığı televizyonlarda hayasızca tartışılabiliyor..(1Aralık 2010 Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programı)
TV ekranlarından ne idiğü belirsiz tarikat artığı şeyh kırıntıları “cumhuriyeti yıktık!” diyebiliyor! Ve bu hayâsızlık ifade özgürlüğüymüş meğer! Ulaşım zammı protestosu da yıkıcı anarşik eylem! Tıpkı, üniversite harç zamları protestosu gibi!..
‘Açılım’ adı altında, güya kardeşlik projeleri uygulanıyor, “gerekirse!” şemsiyesi altında. Adrese teslim mahkemeler kuruluyor, ve özel mektuplu öncüler, “pişman değiliz; liderimizin çağrısıyla geldik” ifadelerine rağmen “pişmanlık” duydukları gerekçesiyle birkaç dakikada serbest bırakılıyor.. “Gerekirse!” den hareketle ‘gereği’ yapılıyor!
Ve Güneydoğu Anadolıu Bölgesi’nin adı Kürdistan oluveriyor, hem de TBMM çatısı altında... Ve bir “gerekirse!” inatlaşması; kabadayılığı.. daha uygulamaya alınıyor!
----------------------------------------------
Çok geniş bir alanda, çok geniş bir organizasyonla devam etmekte inatlaşma!...
“Gerekirse!.” diye başlayan öfkeli tavırlar, her alana, her kuruma uzanıyor. Orduya, hukuka, meclise, sağlığa, milli eğitime.. medyaya.. Ta bireylere kadar!..Gazeteciler ya hizaya getirilmekte; ya da, yandaş olmaya zorlamakta..
Bu sayede, ya suya-sabuna dokunmaktan çekinen; ya da nimetlerden yararlanmak adına iktidarın her yaptığını öven, yağ çeken türler klonlanmakta!...
Benim YÖK’üm, benim bakanım, benim hukukum, benim memurum, polisim... söylemleri bile yandaş yaratmanın açık itirafıdır!..Topluma ait olması gereken kurum, ve kişileri, makamı ve yetkisi ne olursa olsun hiçkimse kendine mal edemez!.. İşte asıl vesayet budur!..
Vesayetten kurtarmaktan söz ederken asıl kurulmaya çalışılan siyasi vesayet, “gerekirse!..” gündeminin bir ürününden başka bişey değildir.
HSYK; gerektiği için mi değiştirildi, yoksa “gerekirse!..” inatlaşmasının sonucu olarak mı!?..
Anayasa değişiklikleri, bir “gerekirse!.”restleşmesinin ürünü mü değil mi!?
Bilmeliyiz ki, inatlaşma başladımı; akıl, izan, vicdan gider, yerini öfkeye terkeder!..!..
Ne yazık ki, ‘inatlaşma’ büyük!.. Zarar gören; bu ülke ve onun insanları.. Aklımızı başımıza almanın hepten zamanı geçmeden, düşünelim; ‘gerekeni’ yapmak adına!..
“Gerekirse!” diyerek yola çıkanlar, sessizlikten cesaret alanlar, toplum felaketin eşiğine geldiğinde, batan geminin fareleri misali, ortadan ilk kaybolanlardır!..
İçte ve dıştaki Sevr artıklarının oluşturdukları ard niyetli çıkar ordusuna karşı, bireysel karşı duruşların yetmeyeceği artık gün gibi aşikârdır...
“Susma! Sustukça, daha neler olacak! ” söylemi tam bugünler içindir!..
Hocam inanın yıkılacak birşey yok. Sadece demnokratikleşme, özgürleşme sürecinin pervasız sancılarını yaşıyoruz. Süreç bitice -ki fazla sürmez- herkes daha makul ve seviyeli konuşmasını da bilecek. Saygılar.
Aralık 4th, 2010 at 17:51