Gerçekten Para Yok mu?
Büyük sermaye yanlısı ekonomistler, ülkemizde yatırım yapmak için yeterli sermayenin olmadığını söyler dururlar.
Acaba gerçekten durum böyle midir? AVM ve beton binalar için parayı nereden bulurlar?
Elbette şu doğru; istek ve arzuları karşılayacak derecede yatırımlar yok. Yani yatırımlar hiçbir zaman arzulara yetişemez.
Ancak eldeki mevcut mali kuvveti, yeterince planlı ve aciliyetleri sıraya koyan bir şekilde, yatırım yapıyor muyuz?
“Bizim tasarruflarımız yeterli olmadığı için, başkalarının tasarruflarını kullanıyoruz, bunu da istediğimiz fiyattan(faiz oranından) alamıyoruz.” Yani faiz giderlerimiz yüksek, cari açık veriyoruz söyleminin arkasını bilmek gerekiyor.
Ülkemizde, tasarrufların %35 bulduğu dönemlerde, yani planlı dönemlerde, bağımsızlığımızı koruyarak, teknoloji açığımızı kapatmak için, dışarıdan sermaye getirdik.
Bir örnek olsun diye söylüyorum.
İSDEMİR’in yatırım giderlerini, Rusya’ya portakal ve limon ile ödedik.*
Biz daha az narenciye yedik, yani tasarruf ettik ve demir çelik sanayinin temelini kurduk. Karabük Demir Çelik te bir başka örneğidir.
Bir başka değişle, sanayi üreten sanayi kuruluşlarını, zor şartlara rağmen planlayarak başardık.
Sıcak para yoktu ama sanayinin temelleri kuruluyordu. Seydişehir Alüminyum, İzmir Aliağa, Petkim vs…
Soruya tekrar dönelim.
Bizde para yok da, Amerika’da para mı var. Yani Amerikan halkı, yemiyor içmiyor, tasarruf ediyor, tasarruflarını bize satıyor, öyle mi?
Hayır.
ABD’de tasarruf oranı %6-7’dir.
Bizde tasarruf kişi başına %12’dir.
ABD, bize sattığı dolarları, halkın tasarruflarından satmıyor.
Peki, sıcak para nereden geliyor?
ABD şirketlerinin kar birikimlerinden, bankaların elde ettikleri karlardan, FED’in karşılıksız olarak bastığı dolarlardan.
Karşılıksız bastıkları dolarların enflasyon bedelini de, bizim gibi ülkelere ihraç etmiş oluyorlar.
Tekrar baştaki soruya dönelim.
Bizde para var mı?
Var.
Peki nerede?
Bankaların 2013 karları 24 milyar liradır.
Şirket karları açıklanıyor, elli dolar milyarderinin, her birinin şirket karları 2-2,5 milyar dolar tutarındadır.
Demek ki; paralar bu elli dolar milyarderi ve bankalardadır.
Bu kadar para var da, kriz dönemlerinde neden dolar yok olur? Ya da fiyatı yükselir?
Beyler kriz dönemlerinde back to back denilen bir uygulama yaparlar.
Yani kazançlarını dolara çevirip, yurt dışında güvenli yerlere giderler. Bu sırada dolar yükselir.
Kazançlarının vergisini de böylece vermemiş olurlar.
Bakarsınız, Halkın A’sına koyan şirket sahipleri, zarar göstermişler, bir kuruş vergi alamazsınız.
Bilahare, dışardaki paralarını tekrar yüksek faizle, kredi getiriyormuş gibi geri getirirler.
Hem dışarıda faiz geliri elde ederler, hem de içeride vergi ödememiş olurlar.
Sonra da, televizyonlardaki temsilcilerine dedirtirler ki; bizim tasarruflarımız yatırıma yetmiyor. Onun için dışarıdan para satın alıyoruz.
Bu söylem her kriz dönemlerinde söylenir durur.
Ülkenin demir ve çeliğe mi ihtiyacı var, yoksa AVM’lere mi ihtiyacı var, buna ülke halkı karar vermiyorsa, tasarruflar öncelikli yerlere gitmez.
Halkın karar vermesi demek; onun planlayıcıları tarafından, önceliklerin sıraya konulması demektir.
Beyfendinin aklına esti; Kanal İstanbul yapalım değildir.
Bilimin öncülüğünde, tasarrufların imkân verdiği ölçüde, yatırım yapılır.
Aksi takdirde halk, cari açığın faizini ödemek için habire çalışır.
Dolayısıyla işçimiz, dünyada en yüksek çalışma saatleri bakımından birinci olur.
Piyasa ekonomisi demek, halk adına plan ve programları zengin elitlerin yapması demektir.
Onlar kendi karlarına göre plan yaparlar, biz de faiz ödemeye devam ederiz.
*O dönemlerde İSDEMİR’de görevli olmam nedeni ile bu hesaplardan bilgi sahibiyim.