Gerçekten Değiştik mi?
Günlerdir, 28 Şubat ile ilgili yazıları yorumları, detaylı biçimde takip ediyorum. Kesip, arşivime koyuyorum. Herkes, kendi açısından yorumluyor ve birtakım sonuçlara varıyor. Birçok kişi,
Türkiye'nin artık değiştiğini; bundan sonra, bu tür -rezil- harekatların olmayacağını ifade ediyor. Acaba, gerçekten değiştik mi? Türkiye'ye demokrasi kültürü yerleşti mi? Cesurlaştık mı? İçimizden, tankın üzerine çıkacak babayiğitler çıkabilecek mi? Çıkarlarımız, ideolojik ve politik saplantılarımız uğruna, (bundan sonra) darbe teşvikçiliği ve destekçiliği yapmayacak mıyız? İsrail/ ABD ve AB çıkarlarına uşaklık etmeyecek miyiz? Halka ve seçtiklerine saygı gösterecek; kendimizi halkın üzerinde görmekten vazgeçecek miyiz? Laikçilik ve Atatürkçülük istismarlarına son verecek miyiz? Uzlaşma kültürünü benimseyecek; farklı düşünenlere tahammül etmeyi, saygı duymayı öğrenecek miyiz? Ne yazık ki, mevcut tablo pek ümit verici değildir. Eski hastalıklar aynen devam etmektedir. Genel başkanların -ipe sapa gelmez-kavgaları, sürüp gitmektedir.
Mevcut düzenin de, demokrasi ile hiç ilgisi yoktur; tam bir genel başkanlar diktatoryası hüküm sürmektedir. Çıkar hesapları, ideolojik ve politik saplantılar yine ön plandadır. Halkı ve ülkeyi düşünen çok azdır. Halkımızın da pısırıklığı/ vurdumduymazlığı/ herşeyi devletten bekleme alışkanlığı/ tembelliği artan tempoda devam etmektedir.
Demokrasinin varlığı/yokluğu ile ilgilenen yoktur. Bu kadar yüz kızartıcı/iğrenç/insanlık dışı olaylara (darbelere) rağmen, hiç ibret dersi almıyoruz. Kendimize ve ülkemize çekidüzen vermiyoruz. Sadece, kısa vadeli çıkarlarımızı düşünmekten utanmıyoruz. Sonra da herkesi suçluyoruz. -Peki, neydi (bir politikacı olarak, yakından şahit olduğum) 28 Şubat rezaleti? 1- Hiçbir ahlaki ve insani değere önem verilmeyen; her türlü baskıyı/ şantajı/ iftirayı/ yalanı/ rüşveti/ tehdidi mubah sayan bir dönemdi. 2-Senaryo ve yönetim; İsrail/ ABD ve İngiltere'nin elindeydi.
Zira, Türkiye montaj sanayiinden milli sanayiye geçmeyi planlıyordu; 1996 sonu itibariyle, ekonomik göstergeler, IMF/Dünya Bankası vb. maşalara muhtaç olmaktan kurtulacağımıza işaret etmekteydi: Havuz uygulaması ile faiz ödemeleri hızla gerilemekteydi; Anadolu sermayesi İstanbul Dükalığı karşısında güç kazanmaya, rekabet etmeye başlamıştı. Hükümet, daha önce tümü TÜSİAD üyelerine aktarılan kredilerin büyük bölümünü, Anadolu sermayesine yönlendirmişti. O güne kadar korumacılık zırhı ve montaj sanayii ile gelişmiş holdingler, AB'ye girmekten ve Gümrük Birliği'nden çok korkuyorlardı ve rekabete hiç alışmamışlardı; D-8 birliği sömürgeci ülkeleri ürkütüyordu; Ülkemiz üzerindeki ABD-Almanya çekişmesinde, Almanya ön plana geçmeye başlamıştı vs. vs. Suyu bulandırmak için bahane bulmak zor değildir
Her zamanki gibi, Laikçilik ve Atatürkçülük istismarları (Merhum Erbakan'ın birtakım gereksiz söz ve davranışları). Yandaş medyanın yalanları, iftiraları, abartmaları. Susurluk olayının istismarı. Andıçlar. Fadime Şahin/Kalkancı vb. ajanların provakatif davranışları. Sisi gibi tiplere kadar düşmüş provakasyonlar. Müslüm Gündüz gibi tipler. CİA/MOSSAD vb. örgütlerin kışkırtmaları, terörü desteklemeleri. 3- Peki, vebal kimindir? Saymakla bitmez; - Dış mihraklara alet olan, kafaları devamlı darbe planı ile meşgul, birtakım komutanlar. İnançlı kesimi, devamlı olarak potansiyel suçlu sayan ve fişleyen tipler. Kendini, halkın üzerinde görme ve tek otorite farzetme hastalığı.
Demokrasi kültürünün yokluğu. Darbe hastalığından kurtulamayan, Yeniçeri geni. -TOBB/ Yüksek Yargının tümü/ Sendikalar/ TÜSİAD / YÖK ve rektörler/ CHP/ Kendini aydın zanneden marjinal grup/ Medyanın büyük bölümü/ Faiz lobisi ve demokrasiyi koruma cesareti göstermeyen Sn. Demirel; asker ve medyanın emrine girmeyi içlerine sindiren Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit ve özellikle de (Çoğu, Sn. Çillerin "A" takımım dediği) baskı/ tehdit/ şantaj/ rüşvet vb. faktörlerle, partisinden istifa eden DYP milletvekilleri. Ülkesini ve Genel Başkanını hançerleyen tipler.
4-Neticede ne olmuştur? Türkiye ekonomik/politik ve sosyolojik olarak çok büyük zararlara uğramıştır. Yağma, rüşvet ve yolsuzluklar başını alıp gitmiştir. (Özellikle, o dönemdeki silah alımı ihaleleri titiz biçimde incelenmelidir.) Türkiye; ABD ve İsrail'in kölesi haline getirilmiştir. (IMF/ Dünya Bankası ve büyük (?) ekonomist Kemal Derviş eliyle.) Kartel medyası azmış, gözü doymaz ( peşkeş çekilen bankalara, ihalelere, enerji dağıtım işlerine rağmen) hale gelmiştir. Medya patronlarının başbakanları pijama ile karşılaması, bakan tayin etmesi ve sıradan gazetecilerin tavla başından ayrılmamak için, bakan telefonlarına cevap vermemesi; olağan sayılır olmuştur.
Sonuçta da, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi yaşanmış, milli gelirin yarısı kayba uğramıştır. Peki niçin ibret dersi almıyoruz? Niçin halkımız -demokrasi adına- kılını bile kımıldatmıyor? Nerede o, 28 Şubat dönemindeki; Yeşil sermaye diye aşağılanan, ambargoya tabi kılınan, ordudan (sebepsiz yere) ihraç edilen ve açlığa mahkum edilen kardeşlerimize sahip çıkmayan, ödlek (dindar geçinen) tipler? O -palavradan- mücahidler, (her ihalenin ve haramın peşinde koşan) müteahhit konumuna nasıl geldiler? Niçin, hala gözleri doymuyor? " Haram-helal ver Allahım
Kulun doymaz, yer Allahım" diyebiliyorlar? Ve de 28 Şubat döneminde, kendilerine her türlü hakareti edenleri, -yüksek ücretlerle- danışman olarak, nasıl olup da istihdam edebiliyorlar? Sevgili Peygamberimiz(SAV), ne güzel buyurmuş: "Her toplum, layık olduğu yönetim ile idare edilir." Biz aklımızı başımıza almaz, adam olmazsak, ( Cenab-ı Hak (CC) korusun ama) nice 28 Şubatlar yaşarız.