Gençleri Üzmeyin…
Son iki aydır ülke gündemi ve dünya gündemi sürekli değişiyor. Hepimiz zor günlerden geçtik ve belki de hala geçiyoruz. Dost zannettiklerimizin dost olmadığını fark ettik yeniden. Bizden olana ait olduğumuz yeri yeniden sabitledik. Unutmuştuk belki de uzun zamandır. Nereye ait olduğumuzu, nereye adımızın yazıldığını…
Uzun süren bir sessizlik döneminden geçiyorduk, çoğumuzun siyasal gündemi takip etme isteği azalmıştı. Ortalıkta ciddi ve tehlikeli bir sessizlik vardı ve sonunda da olanlar oldu. Bu arada ben de kendi yoğun gündemimden başımı kaldıramadığımdan ki bunların bir kısmı sizlerin de malumu yazmaya yine ara vermiş oldum. Sonra da ortalık gezi parkı eylemleriyle ve bir sürü yalan mı doğru mu olduğu bilinemeyen haberlerle doldu taştı. İnsana dair yazacaklarım aktüel siyasetin arkasında kalacağından yazamadım ta ki bugüne kadar.
Üniversite sınavları, gezi parkı olaylarının tedirginliğinde gerçekleşip sınav sonuçları alınınca yine her zamanki bilinen sıkıntılar yaşanmaya başladı.
Sosyal medyada sınav sonuçlarını paylaşan ve “Acaba hukuk mu yazsam, siyasal mı?” diye aldığı puanın büyüklüğünden üniversite tercihi yapmayı bir şımarıklığa dönüştüren paylaşımlardan ve bu paylaşımların istediği puanı alamayan öğrenciler üzerindeki etkilerinden bahsediyorum. Sevinmek elbette güzeldir ve olmalıdır da. Ama ya diğer benlikler üzülürken, bu denli yüksek sesle sevinmenin ve göstere göstere benlikleri yaralamanın ne gereği var?
Üniversite hazırlık süreci, pek çok faktörün bir araya gelerek sonucu etkilediği uzun bir maraton. Bu yola çıkarken gösterilen gayretler sonuç almada oldukça etkili olsa da yaşam olayları ve bu olayların getirdiği üzüntüler ve baskılar, sonucu ciddi anlamda etkiliyor. Mesela kaç öğrenci üniversiteye hazırlık sürecinde ebeveyn kaybı yaşamış, anne babasının boşanmasına denk gelmiş ya da kanser riskiyle karşılaşıp uzun süren tedaviler görmüştür biliyor muyuz?
Her zaman aynı şeyleri yaparak istenilen sonuç alınamaz. Bazılarının yolları daha uzun, bazılarının yolları daha kolay ve kısa olabilir. Bazıları denizde fırtınalarla karşılaşıp limana gidebilirken, bazıları daha fazla mücadele verse de kıyıya ulaşamayabilir.
Sonuçta sadece limana ulaşmak ana amaçsa, ulaşmak için verilen mücadele hiçbir şekilde kâle alınmayacak mıdır?
Birbirimizin hayatına dair sorduğumuz o basit zannettiğimiz soruların kaç gencin ve ailenin hayatında tahribata yol açtığını bir bilseniz bir daha asla Facebook’ta ya da Twitter’de bu denli ulu orta sevinç gösterileri yapmaz, “kızım puanın kaç?” , “Oğlum nereye girebiliyorsun?” , “Tutuyor mu, tutmuyor mu?” diye sormaz, sorgulamazdınız.
Hal hatır sormak, “Nasılsın?” demek ve ruha dokunmak başkadır, diğerinin hayatına elini sokup sorularla bunaltmak başka. Bir de kendi çocuğunun başarılarıyla haddinden fazla övünmek başkadır, şükür halinde olmak başka…
“Kazandıysanız ne güzel, Tebrik ederiz!” diyebilmek ve geçebilmek kadar güzel bir duruş varken, herkesin görebildiği ve incinebildiği ortamlarda acaba hangisini tercih etsek türünden papatya falları ve forumlar düzenlerken, bilin ki bazı evlerde bazı çocuklar yaşam olaylarının getirdiği etkilerle kilitlenen çalışmaları ve etkilenen sınavları nedeniyle “Acaba nereye zar zor girebilirim?” diye düşünmekteler.
Durumun birde başka yüzü var tabi. Anne-babalara şunu söyleyebilirim ki her üniversite ve her meslek grubuyla her ekonomik seviyeden insanla çalışıyorum. Ve gördüğüm yalnızlık, acılar ve sıkıntılar, ne meslek ,ne de üniversite ayırımı yapmıyor. Daha azıyla daha fazla mutlu olabilenleri gördüğüm gibi, daha fazlasıyla mutsuz olanları da görüyorum .
Hayatta üniversite ve meslek tercihleri bir yola koysa da insanı, o yolun neler getireceğini, yolun kendisi ve yolda yürürken yaptığı duruşlar etkiliyor.
Demem o ki üzmeyin gençleri, üzmeyin çocuklarınızı. Ellerinden gelenin kendilerince en iyisini yaptıklarına inanıyorlarsa siz de şahitseniz ellerinden geleni yaptıklarına, seçecekleri yolda memnun olacaklardır. Tabii eğer belli bir üniversiteye, belli bir bölüme ve belli bir şehre takılmamışlarsa…
Sağlıklı olmaları en büyük zenginliğiniz olsun. Oturup konuşabiliyorsanız, her şeyden önce insanlarsa, gerisi gelecektir. Rızık zekaya ve çalışmaya göre değil, ihtiyaçlı olmaya ve acziyete binaen gelir her zaman.
Seçtikleri ve dahil oldukları yol, onları mutlu etmeye yetecektir. Yeter ki bunu bir züğürt tesellisi olarak görmeyin. Bu Allah’ın yaratmasıdır. Hayatta bir tekdüzelik olmadığından herkesin fabrikadan çıkmışçasına aynı yollardan gitmesine gerek yoktur. Herkesin kendine özel bir yolu vardır ve o yolda rızık ve rahmet diğer yoldakinden daha az ya da daha fazla değildir.
Şimdi tercih dönemindeyiz ve tüm öğrenciler için hayırlı olacağına inanarak ve sevecekleri bir bölümü tercih etmelerini dileyerek sabırla ve anlayışla bu süreci yönetebilmelisiniz. Çocuklarınızı üzmeden ve de havalara sokmadan...
Nazlı Özburun / Uzman Aile Terapisti
nazliozburun@gmail.com
kelebeketkisidanismanlık@gmail.com