Gelinlikle Girdin, Kefenle Çıkacaksın
Küçücük başı allı, pullu yazmanın altında, kulağında;
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar /Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler/Uçanda kuşlara malum olsun ben annemi özledim/ Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim/Babamın bir atı olsa binse de gelse/Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse/Kardeşlerim yolları bilse de gelse…
Uçanda kuşlara malum olsun ben annemi özledim Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim Türküsü…
Minik ellerine kına sürülürken küçük avucunun ortasına bir çeyrek gömüldü. Yapmak istedikleri, amaçları, düşlerini satın almışlardı sanki bir çeyrekliğe. Bedelini ağır ödeyeceğinden habersiz buruk ve hüzünlü bir mutluluk kapladı içini. Kaçmak, uzaklaşmak kilometrelerce öteye gitmek istemişti evlenme kararını alırken. Henüz sadece on sekiz yaşındaydı. Tek istediği çocukluğunu yaşayamadığı, her gün basit bahanelerle yediği dayaklardan kurutulacağını düşünmek biraz olsun içini rahatlatıyordu. Oysa arkadaşlarıyla gülecek daha çok şeyi vardı, çocukluk aşkının acısını bile doya doya çekmemiş, rüyalarının uçuk mavisinin tadını çıkarmamış, akşam vakitlerinde yeni aya bakarak hayallere dalmamıştı.
Kına gecesi dedikleri bumuydu? Umutlarının çalındığı, hayallerinin elinden alınıp bilinmez bir meçhule giden yolda fenersiz, fersiz içinde susturamadığı feryatla kala kalması mıydı? Kocası kimdi? ideallerine ne kadar da uzaktı şuan içinde olduğu durum.
Hâlbuki ablasından biliyordu “hem ağlarım, hem giderim” demişti, kendi kına gecesinde gülümseyerek. O mutluydu kendi kına gecesinde. Ya kendisi! Bıraksalar annesinin eteğine sığınacak kadar savunmasız, çaresiz ve mutsuz hissediyordu kendisini.
Sabaha kadar gözüne uyku girmedi Gülsün’ün. Geri dönüşü olmayan yola girmiş hissediyordu kendini. Hâlbuki komşuları şükran teyze, daha çok küçük bir kızken kendisine sormamış mıydı? “büyüyünce ne olacaksın” diye… O da dememiş miydi? İki omzuna düşen sarı bukleleriyle oynayarak ‘gelin olacağım’ diye… Evet, gelin olmuştu işte. Akşam vakti yaklaştıkça içindeki hüzünlü mutluluğun yerini, hüzünlü korku almaya başladı. Korku dolu gözlerine bulutlar inmişti çıkarken baba ocağından. Öptü son kez (kız) evinden ayrılırken (baba) ocağında, annesinin elini, babasının gözlerine baktı yalvarırcasına bırakma beni der gibi…
Fazla değil, sadece iki gün sonra anlayacaktı kocasının da babasından farksız olduğunu, ilk dayağını yediğinde… Yılanın başı küçükken ezilirmiş! Yağmurdan kaçarken dolu ya mı tutulmuştu Gülsün. Adı Gülsün, kaderi sanki gülmesin der gibi ağladı. Kendinden başka hiç kimse duymadı… Çekmek zorundasın derdi annesi, kendisine verilen öğüdü tekrarlarken. Gelinlikle girdin, bu evden kefenle çıkacaksın!
Haberler;
Ağrı'da 4 gün içinde beş kadın intihar etti. Köylerdeki intiharlar yetkilileri harekete geçirdi. Ağrı Valisi Ali Yerlikaya: Bu sözün bittiği yer
Ağrı’nın Diyadin İlçesi'nde 2 gün içinde 3 kadın intihar etti. Köylerdeki intiharlar yetkilileri harekete geçirdi.
Ağrı’ya 60 kilometre uzaklıkta olan, daha önce kadına şiddet ve töre cinayetleri ile gündeme gelen Diyadin İlçesi'nde 3 kadın kendilerini asarak yaşamlarına son verdi. Kaplıcaları ile ünlü Diyadin İlçesi'nde intihar olayları Tendürek Dağı eteklerindeki Yanık çukuru ve Yolcu pınar’ı köylerinde meydana geldi.
Ne acı. Bilinçsiz, cahil ve sabit fikirli Anne babaların yüzünden nice genç kızlarımız çocuk yaşta yanlış evliliklere sürükleniyorlar. Buna artık dur demek gerektiğini daha kaç kez söyleyeceğiz bilmiyorum. Kadının adı var dönemi artık geride kalmadı mı? Bu da terörün başka türlüsü olmuyor mu? Kadın haklarına tecavüzün kenarda kalmış iğrenç yüzü!
Bu kadının kaderi değil insanlığın ayıbıdır…
Yüreğinize sağlık, maalesef hayatımızın acı gerçekleri.. bende Doğuda görev yapıyorum ve burdaki zihniyette şu, bir bayan 20 yaşına kadar evlenmemiş olursa "kartlaşmış olur"
Kasım 22nd, 2010 at 09:54Sanırım daha fazla söze gerek kalmıyor...
Ve inşallah bu zıhnıyet değişir birgun....
duyarlı yaklaşımınızdan dolayı teşekkür ederim İbrahim bey ayrıca yorumla katkınız için de...
Aralık 9th, 2010 at 20:23Ayşe hanım öncelikle yazılarınızı takip ve takdir ediyorum
Aralık 10th, 2010 at 00:40genellikle ele aldığınız konuları seçmedeki hassasiyetinizi tebrik ederim. yukarıdaki yazınızda kadınların en büyük sorunlarından birini ele almış güzel işlemişsiniz. günümüzde dahi ülkemizdeki kadınların büyük çoğunluğu erkek egemenliği altında bulunuyor bunu kabul etmeyenlere ise çeşitli yakıştırmalar yapılıp başka gözle bakılıyor.
genelde kadınlar evlenene kadar babasının ve abisinin egemenliğinde oluyor evlendikten sonra ise kocasının hakimiyetine giriyor.ve boşanmak diye bir şey olamaz.ayrılmayı istemek bir yana düşünemez hatta lugatında böyle bir kelime olamaz bile.olaki kocası bir şekilde ölür dul kalırsa önce kocasının bekar kardeşiyle yada akrabası ile evlendiriliyor.
yok artık dedirtecek bu sığ düşüncelere töre demişler ve töreyi uyduran örümcek beyinlilerden kurtulamadığımız sürece bırakın çağdaş olmayı bir adım öte gidemeyiz
dinimiz buna müsade etmiyor
İslâm Dîni, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizâm ve sistemin veremediği müstesnâ bir makâma sâhip kılmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’inde:"Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır." buyurmuştur.Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de erkekleri, kadınların hak ve hukûkunu gözetmeye dâvet etmekte ve bu konuda: "Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız." buyurmaktadır.Başka bir hadîs-i şerîflerinde de: "Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım." buyurur
zoraki bir evlilikse eğer kına gecesinin yaşattığı hüznün anlatımı duygulandırdı beni de..
Aralık 12th, 2010 at 18:06