Gece Gözlüm Unutmadım Seni
Arabada dinlediğimiz muğamlar eşliğinde, güzel bir sonbahar sabahında Bakü’den çıkmıştık yola. Seyrine doyamadığım bir birinden güzel ovalardan, tepelerden, köylerden,
küçük şehirlerden geçmiştik. En meşhur ressamların fırçası böyle manzaralar çizebilir mi tuallerine diye dünürken, bir yamacın eteğinde sırtına astığı tar’ la koyun güden çoban ilişmişti gözüme, fotoğraf çekmek için aracımızı durdurup dışarı çıktığımda, ”Nebinin bığları eşme eşmedi ay balam eşmedi” muğam’ının yankısında kaybolmuştum. Sanki Nebi başında kara kalpağı, sırtında tüfeğiyle atının üstünde dağların koynunda geziyor, Hacer’i de ona sesleniyordu. Hafif esen rüzgârın savurduğu melodiler saçlarıma, yüzüme, avuçlarıma dokunuyordu sanki. Uçuşuyordu her bir tarafta nağmenin sevdası.
Saatler süren yolculuğumuza Fuzuli şehrini gezip görmek için ara vermiştik. Evine misafir olduğumuz can kardeşlerimizin helal lokmasından nimetlendikten sonra, içimizi burkan vedayla yola revan olmuştuk.
Yüksek bahçe duvarlarıyla çevrili olan toy evine vardığımızda akşamın alaca rengi çökmüştü köyün üzerine. Elektrik lambalarıyla aydınlatılan büyük bahçeye masalar kurulmuş, üzeri sayamayacağım kadar çok olan birbirinden lezzetli görünen yemek çeşitleriyle donatılmıştı. Eş dost akrabalar masa etrafında oturmuş, müzisyenlerin ritimli oyun havalarına eşlik edenleri izliyorlardı.
Bizi masaya buyur ettiklerinde, toy sahibinin mikrofondan bize hitaben “Türkiye’den gelen kardeşlerimiz hoş geldiniz.” Sözüne bütün davetlilerin alkışları eşlik etmişti. Ayağa kalkıp hepsini selamladıktan sonra kardeşlerimizle tek tek el sıkışırken, garmon’ un, nağara’ nın, tar’ ın ve klarnet ’in yüreğinden sızan Azerbaycan’ın toy musikisi nazlı nazlı yayılıyordu.
Garmon üstünde kelebek zarafetiyle dolaşan parmaklar, kenarına dokunup ritim tutulan nağarayla birleşince, bir melodi iner gönüllere. Taa yürekten seslenir, okşar ruhumun en duygulu yerini.
“Ömrüm hep bahar olsun, seven sevilenin yanında olsun, her kız gelin, her delikanlı damat olsun. Her daim çalan Vağzalı olsun.” Diyerek toy akşamı başladı gece gözlü toyunda. Her evin nazlı gaydası, Azerbaycan da her genç kızın gelinliğinin nefesidir Vağzalı. Hele de Karabağ’ da Gece gözlü köyünde bir başka seslenirdi Vağzalı.
Aradan geçen yirmi iki yıl unutturamadı bana o günü. Ne zaman bir düğün görsem, ne zaman gelin çıkarma havasını duysam kapatırım gözlerimi giderim yıllar öncesine, Karabağ’a. Gece gözlüye.
Sonra özümden akan yaşlar yüreğimi acıtır. Derin bir ah çekerim içimden, şimdi nerede Karabağ, nerede Gece gözlü köyü. Uzaktan Kulaklarıma Karabağ şikestesinin segâh sesleri gelir. Ağlama Dağlık Karabağ ağlama.”