Gazze’ye Selam Olsun…
Bilindiği gibi Gazze, 1967 Arap-İsrail savaşında, İsrail tarafından işgal edilmiş olan Arap topraklarından birisidir. 2005 yılına kadar Gazze İsrail işgali altında kalmıştır. İşgal döneminin en nemli olaylarından birisi de 1987’de başlayan İntifada hareketi ve bu hareketin içinden Hamas’ın oluşmasıdır. Kudüs Müftüsü Hacı Emin El-Hüseyin öncülüğünde 1936’lada Yahudilere karşı başlayan İslami direniş zamanla etkisini kaybetmiştir. Önemli ölçüde Cemal Abdünnasır gibi Filistin dışından gelen etkilerin sonunda, Filistin direnişinde solcu görüşler ve şahsiyetler öncü duruma gelmiştir. Ancak bu solcu, milliyetçi görüşler ve şahsiyetler Filistin direnişine nihai bir sonuca taşıyamamıştır. İşte bunun sonunda Filistin İntifadası’nın içinden Hamas oluşmuştur.
Hamas’ın El-Fetih’ten farklılıkları yalnızca ideolojik düzeyle sınırlı kalmamıştır. El-Fetih Mısır’da, Filistin toprakları dışında oluşmuşken, Hamas Filistin’de ve direnişle oluşmuştur. El-Fetih başlangıçta yalnızca bir Gerilla hareketiyken Hamas, kuruluşundan itibaren Gerilla faaliyetleriyle birlikte bütün sosyal faaliyetleri de bünyesine katmıştır. Hayatın her alanını, her sorununu kendisine bir görev bilmiştir. Filistin direnişinin bölünmesini ve mümkünse kendi içinde çatışmasını bekleyen İsrail’de başlangıçta doğrudan Hamas’ı yok edecek operasyonlara yönelmemiştir. Bütün bunların sonunda2005’te İsrail Gazze’den çekilince Gazze’de neredeyse her yerde Hamas ortaya çıkmış oldu.
Gazze’de 2006’da yapılan seçimleri % 70’e varan bir oy yüzdesi ile Hamas kazandı. Seçim de Hamas’ın seçimlere katılmasına itiraz etmeyenler, seçimleri Hamas’ın kazanması ile birlikte bu seçimleri tanımayacaklarını ilan ettiler. İsrail’de oluşan bu koroya katıldı e 2006’dan itibaren Gazze’ye insanlık vicdanını kanatan ambargo uygulamaya ve bu şartlardaki Gazze’ye her fırsatta saldırmaya, insanları tek tek veya toplu halde katletmeye devam etti. Gazze havadan, deizden, ve kara sınırlarının üç tarafından İsrail tarafından kuşatılmıştır. Üstelik Gazze diye bilinen yer, on km genişliğinde yaklaşık kırk km uzunluğunda 360 km2 yüz ölçümüne sahip bir yerdir. Bu küçücük yerde ise yaklaşık 1.5 milyon insan, insanca yaşamanın gereklerinin pek çoğundan yoksun olarak yaşamaktadır. İsrail ablukası altındaki Gazze’nin dünya ile tek bağlantısı ise Mısır’a açılan Refah kapısıdır. Ne var ki Mısır’ın ABD ve İsrail ile olan gizli açık anlaşmaları sonunda bu kapıda bütünüyle kapatılmıştır. Gazeliler toplu halde ve peyder pey ölüme terkedilmiştir.
İşte bu şartlar altındaki Gazze’ye İHH öncülüğünde bir insani yardım girişiminde bulunuldu. Otuz iki ülkeden yaklaşık altı yüz gönüllünün katılımı ile altı gemiden oluşan yardım filosu İsrail karasuları denilen alandan çok uzak bir mesafede İsrail sahillerine 72 mil mesafede uluslar arası kabul edilen sularda İsrail askeri birliklerinin saldırısına uğradı. 31 Mayıs 2010 sabahı olan bu İsrail saldırısının sonunda 9 Türk vatandaşı şehit düştü. Kırka yakını ise çeşitli derecelerde yaralandı. Bu insanlar İsrail’e ne yapmışlardı? İsrail sahillerine 72 mil mesafede, İsrail Türkiye’ye ve Gazze’ye yardım etmek isteyen diğer ülkelere muhtemelen bir göz dağı vermek için böylesi bir vahşeti gerçekleştirdi. Hiçbir şekilde kendisini savunma imkanı olmayan, yardıma muhtaç, çaresiz ilaçsız gıdasız insanlara yardım gotürmeye çalışan insanları katletmiş oldu. Gemide bulunan bütün gonüllüler ölü veya yaralı İsrail’e gotürülerek tutuklandılar, işkence edildiler.
4 Haziran 2010’da ise Sayın Fetüllah Gülen Wall Street Journal isimli ABD gazetesine verdiği demeçte, “İHH’yi İsrail’den izin almadığı için, İHH’nin bu davranışı ile otoriteye başkaldırdığı için” eleştirmiş ve İsrail’in katliamını ise “çirkin” saymıştır. İsrail saldırısı sonunda Türkiye’nin gösterdiği kararlı bir tutum sayesinde İsrail geri adım atarak bütün tutukluları ve şehit cenazelerini 24 saat sonunda Türkiye’ye göndermek zorunda kalmıştır. İsrail’den getirilen şehit cenazeleri bile henüz kaldırılmamışken Sayı Gülen’in bu açıklaması yayılmıştır. Kabul etmek gerekir ki bu açıklama şehit ve yaralı yakınları kadar onlara kalben yakınlık duyan milyonlarca Müslüman’ı da derinden yaralamıştır.
Sayın Gülen İHH’yi İsrail’den izin almadığı için eleştirmektedir. Hatırlamak gerekir ki Gazze’nin bir İsrail toprağı olmadığını, İsrail’in kendisi de kabul ederek 2005’te çekilmiştir. Şimdi bu durumda İsrail topağı olmayan bir Gazze için İsrail’den niçin yardım alınacaktır? İsrail en vahşi bir ablukayı dört yıldır devam ederken kimden izin almıştır? Benzeri bir abluka İsrail için uygulansa İsrail ve dostları buna razı olur mu? İHH’nin eleştiri konusu sayılan suçlarından birisi de “otoriteye başkaldırı mahiyetindeki bu girişimi” imiş. Müslümanlar için otorite onların ulul-emri değil midir? O ulul emir ise ancak Müslümanlardan olursa Müslümanlar için bir meşruiyeti olur. İsrail gibi saldıran, katliamcı, işgalci Siyonist bir düşman Müslümanlar için izin alınacak bir otorite durumunda olabilir mi? Sayın Gülen’in bu kadar basit ve temel bilgileri bilmeyişi elbette düşünülemez. Üstelik hiçbir mecburiyeti yokken, mağdur, mazlum ve masum Müslümanlara yönelttiği bu yersiz, haksız, merhametsiz eleştirisi ile milyonlarca Müslüman’ı hayal kırıklığına uğratıştır. Buna karşılık kimler sevinmiştir? Değer miydi onları sevindirmeye ve Müslümanları yeniden yaralamaya? Bunun sonunda ne elde etmiştir Sayın Gülen?
Nezaketi, beyefendiliği ve İslami duyarlılığı ile bilinen Sayın Bülent Arınç, Fetüllah Geülen’in bu konuşması için: "Hocaefendi her zaman olduğu gibi doğruyu söylüyor” (Radikal Gazetesi, 06-06-2010) garip br destek açıklaması yapmıştır. Sayın Gülen’in bu konuşması için her şey söylenebilir ama bu konuşması içinden onu övecek bir şey bulunamaz. İşte Sayın Arınç bu bulunamazı bulmuş ve Sayın Gülen’i övmüştür. Ama aynı Sayın Arınç hükümetin bir üyesi olarak bu olay sebebiyle hala İsrail’i en ağır şekilde eleştirmektedir. Acaba hangi Arınç haklıdır? İsrail’i bu vahşi katliamları sebebiyle eleştiren Arınç mı haklıdır yoksa bu katlim sebebiyle İHH’yi eleştiren Fetüllah Gülen’i öven Arın mı haklıdır? Sayın Arınç Fetüllah Gülen’i sevip saymada kendince haklı olabilir. Bu onun kendi tercihidir.
Ama otuz iki ülkenin vatandaşına karşı girişilen bir katliamda bile İsrail yerine İHH’yi eleştirebilen Sayın Gülen’i haklı ilan eden Bülent Arınç son derece yanlış ve yersiz bir tutum sergilemiştir.
İslami camiada çok tanınan Sayın Fehmi Koru’da nedense Fetüllah Gülen’e arka çıkma ihtyacı duymuştur: “Söyledikleri temelde yanlış değil Fethullah Gülen'in; bir ülkenin uluslararası hukuka uygun olarak 'karasuları' ilân ettiği bölgeye izinsiz girerek sorunlara yol açmak, kan dökülmesine sebep olmak elbette yanlıştır...” (06-06-2010 Yeni Şafak Gazetesi). İsrail sahillerine 72 mil mesafede ki sular ne zamandan beri İsrail’in kara suları olmuştur? Hemde bu nasıl uluslar arası bir hukuktur ki, İsrail’e 72 millik kara suları imkanı verebilmektedir? Zavallı Yunanistan kendi kara sularını 12 mile çıkardığını açıkladığı için Türkiye yıllardır bunu savaş sebebi sayacağını ve tanımadığı açıklarken, aynı uluslar arası hukuka göre İsrail nasıl karasularını 72 mile çıkarabilmiştir? Sayın Koru’nun uzunluk ölçü birimlerini karıştırması kadar yazı yazdığı gazeteyi de karıştırmış olması kuvvetle muhtemeldir. Kendisini hala Zaman Gazetesinde yazıyor zannetmiş olabilir. Ancak teslim etmek gerekir ki Zaman Gazetesinde bile Sayın Koru ölçüsünde bir yazı bu münasebetle görülmemiştir.
Halbu ki bu kadar zorlamaya, tevil etmeye ve İsrail kara sularını İsrail’in bile haberi olmaksın 72 mile çıkarmaya gerek yoktur. Burada yanlış yapan İHH değil, İsrail’dir. İHH’yi “kan dökülmesine sebep oldu” diye Beni Ümeyye mantığı ile eleştirmek insan vicdanını ve aklını yok saymaktır. Aksine o İHH’yi, 32 ülkeden, Müslüman, Hıristiyan hatta Yahudi olanları da bir araya getirerek Gazze’deki insanlık dışı ablukayı kaldırmaya çalışmasındaki becerisi için, cesareti için, başarısı için tebrik etmek, teşci etmek gerekirdi.