Gazze’den Sokağa
GAZZE’DEN SOKAĞA
Aldığımız ilk duyum şöyleydi; İsrail, Türkiye’den Gazze’ye yola çıkan insani yardım gemisine saldırdı, 9 sivili öldürdü, 26 yaralı var.İnanamadım, hayretler içerisinde kaldım. Çünkü;
“Ne kadar terörist bir devlet de olsa, hiçbir mantık böyle bir durumu asla göze alamaz” diye düşündüm.
“Bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşen böylesi bir eylemin altından hiçbir güç kalkamaz, dünya kamuoyunca suçüstü yakalanılmıştır” diye düşündüm.
“Bu devlet, geçmişte bu türden örneklerini çok defa gördüğümüz, şahit olduğumuz İsrail bile olsa, böylesine aptalca ve bile bile lâdes dedirtecek bir hunharlığı, nasıl olur da böyle aleni yapabilir” diye düşündüm.
Gerçekten inanamadım, ama çok daha fazla kahrettim, çok daha fazla lânetledim.
Bütün gece televizyon ekranlarına odaklanarak, olan biten vahşiliklere sadece duyduklarımla değil, gözlerimle de şahit olmak istedim ve izledim.
Yerli ve yabancı kanallardan dikkatli, tekrarlı ve ısrarlı izlenimlerim, o vahim ilk duyumlarımdan biraz farklılık göstermeye başladı.
Tamam, ortada bir “müdahale” vardı, ancak “saldırı” yok gibiydi sanki. Ne denizden ve ne de havadan silahlı bir saldırı görüntüsüne veya bu yönde yapılan herhangi bir açıklamaya rastlamadım örneğin.
“Müdahale” ile “saldırı” birbirinden çok farklı şeylerdi. Bu olay saldırı değil, görüntülere göre müdahaleydi.
Peki ne görmüştüm?
Denizden ve havadan gemiye girmeye çalışan silahlı İsrail askerleri ile uzun demir çubuk ve sopalarla vurarak, askerlerin gemiye inmelerini/çıkmalarını engellemeye çalışan kavuniçi yelekli siviller. Ne olduysa, İsrail askerlerinin gemiye tamamen girmeleri sonrasında olmuştu ve maalesef ki yaşanan arbedede 9 sivil insan hayatını kaybetmiş, 26’sı da yaralanmıştı.
Görüntülere rağmen, “Hadi canım sen de, bal gibi alçakça bir saldırı var” diyenlere/diyecek olanlara şu soruyu sormak isterim. Düşünün bir kere; gemide 589 kişi var ve bunların büyük çoğunluğu da güvertede. İsrail askerleri ellerindeki uzun namlulu silahlar ile hem havadan ve hem de denizden saldırıyor. Üstelik, İsrail askerlerinin son derece acımasız olduğu da dünyaca biliniyor. Kayıp sayısı ne olurdu sizce? Mesela, 9’da kalır mıydı!
Ayrıca, gemiden sağ salim kurtularak Türkiye’ye gönderilen gemi personelinin mikrofonlara yaptığı; “Biz onlardan değil, İsrail askerleri bizden korkuyordu” şeklindeki sıcak açıklama, o ortamın ruh halini yansıtıyordu.
Basında yer alan bazı açıklamalar, olayın daha iyi anlaşılmasına ışık tutarken, bazı durumların da maalesef ki anlaşılamamasına neden oluyordu.
İnsani yardım gemisi “Mavi Marmara”, Gazze istikametinde henüz uluslar arası sulardayken, İsrail tarafından uyarılmış, rota değiştirilerek yardım malzemelerinin Aşdod limanına boşaltılması istenmiş, aksi taktirde müdahale edileceği özellikle bildirilmiş.
Burada akla takılan sorular şunlar; amaç yardım malzemesinin Gazzeli Filistinlilere ulaştırılması ise, ha Gazze limanı, ha Aşdod limanı, ne fark eder? Müdahale olasılığı çok yüksekken bu inat ve ısrar niye?
Uyarıya filodaki diğer 5 gemi hemen icabet ederken, neden sadece “Mavi Marmara”da direnme, istenmeyen olaylar ve ölümler yaşandı? Ölümün bile göze alınmasının sebebi ne olabilir? Olaylar esnasında hayatını kaybeden bir sivil için, bir başka sivil tarafından sarf edilen “Şehidimiz” ibaresinin bir açıklaması, başkaca bir anlamı var mı?
“İnsani yardım” deniyor. “Gerçekten insani mi, yoksa dini mi?” konusunda haklı tereddütler var. İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirilen protestolara katılan kitlenin profilinden, atılan sloganların, ellerde taşınan pankartların, kafalara sarılan bantların rengi ve içeriğinden, yardım’ın, etkinliğin ve protestoların insani’den çok dini olduğu gözleniyor.
İsrail, Filistin’i işgal etmiştir, tamam.
İsrail, Filistinlilere zulmetmektedir, tamam.
Zalim’in değil, mazlum’un yanında yer alınmalıdır, tamam.
Ancak, olaylara, durumlara, sebep ve sonuçlara bu şekliyle değil, tamamen, sadece ve sadece “insani” boyuttan bakılmalı, aksi taktirde haklıyken haksız durumlara düşüleceği, doğruyken yanlış ve farklı anlaşılmalara sebep olunabileceği, mikrofonu eline alıp, bas bas bağırma gayreti içerisinde olan bazı siyasetçilerimiz tarafından özellikle bilinmelidir, tamam, tas tamam.
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com
Size tamamen katılıyorum.
Haziran 4th, 2010 at 09:53