Gazeteci Etiği ve Halide Edip
Siyasi mücadele, her şeyden önce bir kültür ve ahlak meselesidir. Gazetecilik de bir haber ahlakını, bilgisini ve kültürünü gerekli kılar. Bir ülkedeki siyasi feraseti ve seviyeyi, o ülkenin medyasına bakarak ölçmek mümkündür. Tersi de, doğrudur; bir ülkedeki meydanın niteliği, o ülkedeki siyasetin seviyesine dair önemle bir ölçüdür.
Siyasi mücadeledeki entelektüellik, esprilik, zekâ parıltılarından üreyen mizahilik, toplumsal gelişim seviyesinin objektif işaretleridir. Aynı durum, medya için de geçerlidir.
Bugünkü Türkiye’ye bu açıdan baktığımızda, pek geçerli bir not vermek mümkün değil. Ancak ülkenin dünü de böyle; bugünkünden daha iyi değildi.
Daha geri gideceğim; 1928’lerın Türkiye’sine.
Ülkenin en çok kitap yazan değerli yazarlarından Halide Edip’in, İpek Çalışlar tarafından yazılmış biyografisini okurken, dönemin gazetecilerinin büyük bir bölümünün, siyasi gidişata göre kıvırtan ve bel altı vuran yazılarını okuduğumda, bugün için değişen fazla bir durumun olmadığını gördüm.
Basın ahlakının temeli yasalardan vs. değil, asıl olarak kişinin kendisinden kaynaklanır.
Bir kalemin namussuzluğu, satılmışlığı, bel altı vuruşları, yalan ve iftira üretmesi, basın ahlakından çok, o kişinin zihinsel yapısıyla, karakteriyle ilgilidir.
Örneğin size Tansu Çiller-Mesut Yılmaz dönemlerindeki Sabah ile Hürriyet grubunun kapışmalarını hatırlamanızı öneririm. O kapışmaların anlı şanlı kalemlerinin ne denli düzeysizleştiğini, patronları için finolaştığını, hükümet yıkıp hükümet kurma gücünü kendilerine vehmeden bu şımarık kesimin ne denli fütursuzlaştığını gördük. O kalemler bugün de yazıyorlar. Ancak eski havaları kalmadı. Vesayet rejiminden kaynaklanan güvenleri epeyi sarsıldı. Böle bir medya, öyle bir siyasi yapının ve seviyenin ürünüydü!
Ya dünkü basının durumu?
Örnekleyelim.
Halide Edip Adıvar, Osmanlı’nın ve Türkiye’nin en sarsıntılı, en sancılı dönemlerinde edebiyatçılığının yanında, siyasetin de aktif olarak içinde olmuştur. 1919’lu yıllarda daha baştan Ankara lehinde tavır alan Halide Edip, bizzat M. Kemal’inde talebiyle Ankara’ya gelmiş. İsmet İnönü’nün talebiyle onbaşı rütbesiyle cepheye katılmış. Sakarya Savaşında, Büyük Taarruzda bizzat M. Kemal’in yanında bulunmuş.
Sonra?
Cumhuriyet ilan edilmiş. Tek parti olan Cumhuriyet Halk Fırkasına (CHF) karşı Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Adnan Adıvar ve savaşın önde gelen birçok ismi tarafından Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) kurulmuş. Yeni kurulan bu fırka, M. Kemal’in kafasını bozmuş. Şeyh Sait İsyanı da bahane edilerek Takriri Sükûn Yasası çıkarılmış ve TCF kapatılmış. 1926 yılında da İzmir Suikastı Davası nedeniyle eski İttihatçılardan bir kısmı idam edilmiş. İşte M. Kemal ile Halide Edip’in arasının açılmasının temel nedeni bu uygulamalar ve siyasi görüş farklılığıdır.
Halide Edip ile eşi Adnan Adıvar, 1925 yılında İngiltere’ye gitmişler. Halide Edip Amerika’da konferanslar vermiş, makaleler yazmış vs.
Peki, Türk matbuatı Halide Edip için ne demiş?
Kitapta üç örnek yazı var.
1928 tarihli Milliyet Gazetesinden Orhon Seyfi ve Mahmut Soydan, İkdam Gazetesinden Yusuf Ziya, Halide Edip’e Yahudi dönmesi (demek bu Yahudi takıntısı o dönemde de yoğun) ve daha başka bir yığın kişilik saldırısından sonra Edip için “Kaytan bıyıklı Mehmetçiklerin altına yatan cephe orospusu” diyorlar.
Bakar mısınız yazılara ve o günün matbuatına?
Halide Edip’in cinselliğini ağzına dolayan ve bel altı vuran gazetecilere bakar mısınız?
İçim sıkılıyor bu bayağılıklardan. Bu utanç verici saldırıların neresinde siyaset, edebiyat, zekâ, espri, eleştiri var?
En acısı ise, Halide Edip’i cepheye davet eden ne İsmet İnönü, ne de M. Kemal, bu yazılara itiraz etmiyorlar!
Bu ülkenin kültüründe şövalyelik yoktur.