Ganita’da Düş Nöbetleri
Dalgalar kıyıların saçlarını okşuyor gecenin ayazında. Deniz, o masmavi gözleriyle ufuklara göz kırpıyor karanlığın koynunda. Düşler kapısını aralıyor gerçeğin asık suratına. Çakıl taşları söyleşiyor suların mavisiyle… Ay, doyumsuz bestesini fısıldıyor tan vaktine…
Bir deniz türküsünün yanık ezgileri okşuyor kulağımı. Yoldaşım oluyor dalgaların fısıltıları. Sular dertlerini döküyor kıyılara. Özgürlük denizlerde, huzur, sonsuzluk, yalnızlık, daha ötesi… Gönül, ayrılık ateşini denizin kollarına atılarak biraz olsun hafifletiyor.
Çok uzaklarda aradıklarımızın çok yakınımızda olduğunu fark etmenin şaşkınlığıyla deniz yıldızlarıyla söyleşiyorum. Yakamozlar göz kırpıyor köpüklü sulara…
Âh Ganita, huzur sanma çok uzaklarda… Yarının dertleriyle dertlenmek ahmakça… Bir nefes kadar yakın olan huzuru çok uzaklarda aramak basiret körlüğü değil de nedir? Bir anlasana… Bir masalın sihirli dünyasında dolaşmak kadar gizemli denize, dalgalara, martılara sırlarını dökmek ve onlarla hemdert olmak… Açılmak, gönül boşluğundan ta derinlere…
Kulak vermeli denizlerin çağrısına. Ardına bakmadan ufka yol almalı sonsuza kadar… Âh Ganita, beni bir sen, bir de mavi gözlü denizler anlar ancak… İçimi ısıtır yakamozlar…
Balıklar ne de güzel öpüşür dalgalarla, sonsuzluğa yol alır derin sularda. Deli dolu fırtınalar bile denizlerin dik başını eğemez. Balıkçıların ağları umuda atılır, umutla çekilir.
Ketumdur deniz, paylaşmaz sırlarını yabancılarla. Bir ıstırap güftesini besteler dalgalar aşıkların koyun koyuna sırnaştığı dolunay gecelerinde… Denizler ki yol alır sonsuzluğa…
Şimdi Ganita’da tavşankanı çayımı yudumlarken düş nöbetlerinde yüreğim… Hüzünlü bir keman sesi şehrin ara sokaklarına dağılmakta. Ruhumun ıpıssız koylarına sevda sularında yol alan bir taka sokulmakta; ölümsüz aşkları taşımakta gönül limanlarına…
Umut çiçekleri yeşermeden solmakta gönül saksısında. Güneş ufuklara ‘elveda’ demekte sararan yüzüyle. Yıldızların hükmü irileşmekte karanlık gecelere inat…
Sana sığınıyor yaralı kalbim âh Ganita!.... Vurgun yemiş yüreğim fırtınalarda. Ne sen eski sensin, ne de ben eski benim ey mavi gözlü melek!... Yüreğim kanamakta derinden…Gülüm solmakta ıssız gönül bahçelerinde. Hazan düşmekte mevsimlerden payıma.
Ilgıt ılgıt esen rüzgarlar dağıtır o ipek saçlarını Ganita!... Hasret abanır gönül mahzenine. Acılar düğümlenir göğüs kafesinde. Bembeyaz kağıtlara dökülür gözyaşıyla yazılmış kurşundan daha ağır mısralar… Âh Ganita, ben kendimle boğuşurken sen heybetli bir dağ gibi duruyorsun karşımda. Şimdi ömrüm bir med-cezir kavşağında tükenmekte…
Ganita, beni anla!... Yüreğimi kurtar paslı prangalardan. Yeşersin içimin çöllerinde solan düşlerim… Gönül dağlarımdaki buzları erit gül kokulu nefesinle. Mürekkeple hokkanın dostluğu başlasın yeniden. Dolunaylı gecelerde yine el ele tutuşalım sahillerde. İmbat, ikindi vakitlerinde okşasın meçhul sevgilinin ipek saçlarını… Denizlerin âhı tutsun gökleri…
Ömür bir kelebeğin nefesi kadar kısa… Feryat kanayan gönlümün aşınası… Umut ve vuslat aşıkların som altından yitiği… Yağmurlar dertlerimin ve gözyaşlarımın tek tanığı… Kaybolan gözlerim aşkın tenhasında, şaşı nazarlarım ufukların ardında… Omuzlarımda aşkın kurşundan ağır yükü, dizlerim çatırdıyor. Gönlümün anahtarını nerden bulurum şimdi?
İçimde kahkahaların ölü bedeni… Sol yanım sende kaldı Ganita!... Bir güzelin saçlarına bağlandı yetim hissiyatım… Hicranın namlusundan çıkan kurşunlar gönül evini tarumar etti. Vurgun yemiş ümitlerin dağıldığı demdeyim… Zor bir denklem var önümde…
İçimdeki hasretin göç vaktidir. Ay ışığı akar uykulu gözlerimden. Bahar gözlerinde kaybolmuş senin. İçimdeki yangınları söndürür pınarların. Aşkın sürgün verir çorak tarlalarımda. Bir eski şarkıda anılır adın… Çözülür aynalarda saklanan sırlar… İçimdeki şair hezeyan eder uluyan zamana… Gözbebeklerinde gizlenir bahar neşesi… Göklerimde boy verir hüzün bulutları… Aşkın ile dirilmeyi bekleyen yürek nöbette… Aşkın damlıyor hüzünkâr kalemimden… Ey Ganita, o demli çayların hatırına beni unutma, beni unutma!….