Galiba Bu Akılla Son Olmayacak, Daha Çok Acılar Çekeceğiz *
Güneydoğu'da görev yaparlarken yitirdiğimiz 8 gencecik polis... İki üç yıllık polisler...
Zırhlı olmayan bir araçta, hain ve kalleşçe kurulan bombalı tuzak sonucu yitirdiğimiz gencecik çocuklarımız...
Sonuçta zırhlı araçlardaki çocuklarımızı da kaybediyoruz ya...
Samet Kırcalı'nın eşi feryat ediyor... Eşi olmak için 12 yıl beklediğini söyleyen Duygu Kırcalı, ağlamadan, metanetli bir şekilde haykırıyor... “Bu son olsun.”
****
Duyarlar mı, Duygu Kırcalı'nın sesini...
O içinin nasıl yandığını biliyor, aynı acının başka eşler ve çocuklar tarafından paylaşılmasını istemiyor.
Ağlamadan ağıtlar yakıyor...
Eşinin hangi olanaklarla nasıl büyüdüğünü anlatıyor...
“İşsiz kaldı… Başbakan’a söyleyin, mecbur kalınca polis oldu” diyerek feryat ediyor.
İşsiz kalınca polis olmayı tercih eden binlerce çocuğumuz...
Duygu, gözyaşlarını akıtmadan yürekleri dağlıyor feryatları ile...
“Bakın şu saçlarım bembeyaz oldu. İzmir’in şehidi var. Dağlara çıkmasına kıyamadım, Özel Harekat’tan vazgeçirttim. Çevik Kuvvet canımı yaktı, zırhlı arabaya bindirmediler.”
****
Çocuklarını kısa dönem için askere gönderen, savaş bölgesinde değil diye sevinirken, bir gece yarısı ölüm haberleri alan eşler, anneler, babalar, kardeşler, çocuklar...
Çocuklarını yitirmeyenler, çocukları askerde olmayanlar, yitirecek çocukları olmayanlar 'daha çok kan aksın' diye hamaset yapıyorlar.
Köşelerinde döktürüyorlar... Askere çocuklarını göndermeyecek, askere gönderecek çocukları olmayanlar için ne kolay savaş istemek...
Akıllarını tatile göndermişler...
****
Adına ister terör, ister savaş, ister düşün yoğunluk savaş; ne derseniz deyin...
Yaşananlar karşısında yitirdiğimiz her can sonrasında, televizyon karşısına çıkıp 30 yılda ezberlediğimiz demeçleri veren, yorumları yapanlar, hamaset yapanlara sormak istiyorum.
Neden bir karar alıp çocuklarınızı, yakınlarınızı savaş alanlarına sürmü-yorsunuz...
PKK ile gönüllü savaşmaya neden gitmiyorsunuz?
Neden çocuklarımız üzerinden savaşseverlik ve hamaset yürütüyorsunuz, neden?
****
Sorun çözmek için iktidar olmuş olanlar, halka hizmet için iktidar olmak isteyenler;
12 yıl bekledikten, 1.5 yıl önce eşiyle evlenmiş olan acılı eş, yüreği yanan eş, gözyaşlarını akıtmayan Duygu Kırcalı'nın “Bu son olsun” çığlığını duyuyor musunuz?
Kürtlerin talepleri kabul
edildiğinde ne diyeceğiz?
Bugün devletin televizyonunda Kürtçe yayın yapılıyor. Kürtçe televizyonlar yayın yapıyor. Kürtçe gazeteler çıkıyor. Kürtçe, okullarımızda seçmeli ders oldu.
Üniversitelerde Kürtçe bölümlerinin kurulması konuşuluyor.
Bugün bunlar olmuşsa, son otuz yıldır “Kürt yoktur, Kürtçe diye bir dil yoktur” diye neden yırtındık durduk...
Ahmet Kaya, “Kürtçe kaset yapacağım” dediği için neden sürgün ettik, neden linç kampanyaları düzenledik?
Leyla Zana'yı TBMM'den attık, yaklaşık 10 yıl cezaevinde yatırdık, bugün yine milletvekili ve en aklı başında çözümler öneren o...
Sormayacak mıyız, neden 20 yıl önce yaptığımız bir yanlışı tekrarlayarak, BDP'lileri TBMM'den atmayı neden konuşuyoruz?
Bir 20 yıl daha zamanımız var mı?
****
Birkaç yıl sonra bu ülkenin topraklarında özerk yerel yönetimler, yarı federatif bölgeler ve kentler ortaya çıkarsa, ana dilde Kürtçe eğitim kabul edilirse, PKK ile anlaşma yapılıp silahlar bırakılırsa, Apo'ya ev hapsi verilirse, 30 yıl önce kimilerinin rüyasında bile kabul edemeyeceği ta-lepler kabul edilirse ne yapacağız?
Sormayacak mıyız o zaman: “Son otuz yılda çocuklarımız neden öldü?” diye...
Sormayacak mıyız, “son otuz yılda bunca acı neden çekildi?” diye...
Sormayacak mıyız,“son otuz yılda iki halk arasında bu kadar düşmanlık neden büyütüldü ve büyüdü?” diye?
Duygu Kırcalı sormayacak mı? 12 yıl bekledikten sonra evlendiğim eşim neden öldü? Yapacaklarınızı daha önce yapsaydınız da eşim ölmeseydi, başka eşler, başka çocuklar ölmeseydi... Neden bunca zaman beklediniz? Neden çocukları öksüz, eşleri dul, anne ve babaları evlat acısıyla tanıştırdınız? diye...
****
Kürtler, 'PKK'lılar için bu hakları kazanmak için öldüler' diyecekler. Ya evlatlarını, eşlerini PKK ile savaşta yitirmiş olanlar ne diyecekler? Bir gün bu topraklarda hem de öyle uzun zaman sonra değil birkaç yıl içersinde, duyduğumuzda tüylerimizi diken diken eden kimi değişiklikler olursa ne söyleyeceğiz? O zaman başka soruları da soracak mıyız?
Son söz: Anlaşmayı yapanlar büyük adamlar olacaklar, yitenler ise...
* Bu yazı 19 Eylül 2012 tarihinde Gerçek Gazetesi'nde yayınlanmıştır.