Galata Kulesi’nden Uçuralım Sıkıntılarımızı…
Bu hafta kışın yoğun ve yorgun izlerini daha bir hissettim nedense…
Belki de çalışmalarımın yoğunluğu şu son aylarda oldu ondandır diye düşündüm.
Ama pek bir yorgunum hani…Hayal ettim sonra, bazen çok yorgun olduğumda aynı hayali yaparım; Galata Kulesinden uçmak isterim tıpkı Hezarfen Çelebi gibi.
Şöyle en tepesine çıksam da kendimi bıraksam ama her seferinde başka bir yere…
Uçsam, uçarken de tüm sıkıntılarımı bıraksam denizin en altlarına. Zaten deniz temizler tüm sıkıntıları köpük, köpük…
Düşündüm yine Hezarfen Çelebinin yaptığı bir bilim miydi? Bilimse bana ne yararı var?
“Ne yararı olacak bak hayal kuruyorsun uçmakla ilgili” dedim sonra.
“Uçmak, bir şeyden veya yerden uzaklaşmanın en kolay yolu olduğu kesin.”
Hezarfen Çelebi o zamanlar neyden uzaklaşmak istedi bu da ayrı bir konu da, şimdiler de uçama deneyimini uçak ve benzeri dışında kendi kendine uygulayanlar çok oluyor.
Tepelere çıkıp intihar edenler en başta.
O zamanlar (eskilere döndüm yine) Cevheri, kapı kanadı takarak, yüksek bir binanın tepesinden kendini boşluğa bırakmış. Ancak kanatları ağır geldiğinden düşerek ölmüş.
Bilim uğruna canını vermekle şehit mi olunur, yoksa Niyazi mi orasını Allah bilir.
Onun başarısız deneyi, Hezarfen Çelebi’nin uçma planlarını bozmaz. Cevheri’nin deneyiminin neden başarısız olduğu konusunda araştırma yapar. Ayrıca kuşların uçuşlarını, hava akımlarını inceler.
Kendisine uçma sevdalısı olan yardımcısı Lagari’de destek verir.
Hatta o daha da ileri gider insanın bir havai fişek gibi fırlatılarak uçabileceğini hayal eder.
Hezarfen, Leonardo da Vinci’nin kanatlı insan üzerine yaptığı çizimleri de inceler. Yaptığı hesapları, şifreli yazıları anlamak içinde çok kafa yorar.
İstikbalin (geleceğin) göklerde olduğunu, dört yüzyıl öncesinden sezen Hezarfen Ahmet Çelebi, sonunda yaptığı kanatlarla Galata Kulesi’nin tepesinde uçmaya karar verir.
Kulenin tepesinde sırtına taktığı kanatları birkaç kez açıp kapattıktan sonra, kendisini boşluğa bırakır.
Denizin üstünden bir martı gibi süzülerek Üsküdar Doğancılar semtine inmeyi başarır.
Padişah 1V Murat, Çelebiyi bir kese altınla ödüllendirir. Sonra etrafındaki fesatlardan etkilenip onun her işi yapabilen becerikli, uçmayı da bilen bu adamın korkulacak biri olduğunu düşünerek sürdürür, ta Cezayir’e.
Her zaman böyle olmuyor mu? Bilim, teknoloji ve ordunun gücü, iktidarı elinde bulunduran tutucu takımların hep korkulu rüyası olmuştur.
İktidarlarını koruma adına, özgür düşüncenin ve gücün önünü tıkamak ise toplumun tarihsel gelişimini geciktirmiştir.
Hatırlarsınız Osmanlının Kanuni’den sonra duraklama ve gerilemesinin başlıca nedenlerinden biriydi.
Şimdi ne mi oluyor? Ben bilmem hükümetimin canım yöneticileri bilir.
Bana mı ne oluyor şimdi?
Haa uçma isteğim mi? Evet, yorgunluğumu atma anlamındaydı.
Hadi uçayım dedim şöyle güzel bir martı gibi denizin üstünden süzüle, süzüle Galata Kulesi’nden bilinenin en bilinmezine doğru!
Hiç tasa ve kaygı sıkıntı kalmasın tüm milletimin insanlarının sıkıntısını da yanıma alıp dağıtayım… Hepsi birden yok olsun dedim.
Ne güzel!
Bir pazar günü için okunabilecek çok güzel moral veren bir yazı olmuş tebrikler
Mayıs 16th, 2010 at 12:39Mrb
hafiflemek için en güzeli uçmak sonra ,turkuaz denizde yüzmek,hafiflemek,başka bir kısıtlamya getirmeyene dek özgür olmak..
hep dingin olun ki ışığınız daha çok olsun,,
Mayıs 16th, 2010 at 15:57tebrikler teşekkürler
Maide Hanım ben sizinle en kısa zamanda Galata dan uçacağa benzerim.Benim ençok ferahladığım rüyalarım uçtuklarımdır.Uyandığımda sanki gerçekten uçabilecekmişim gibi hissederim.kanatlarımızı takmamızı kimsenin engelleyemeyeceği bir dünya için çok mu geç kaldık?
Mayıs 17th, 2010 at 14:10