Ancak, 1 Temmuz 2010 kabul tarih ve 6002 sayılı yasa ile öncelikle (sözde) iptalden doğan boşluğun giderilmesi amaçlanırken; aynı zamanda, toplumumuz açısından son derece önemli görevleri yerine getiren Diyanet İşleri Başkanlığının teşkilat yapısının çağın gerekleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi olduğu açıklandı.
Halka gösterilen parlak fotoğraf ve aydınlık gelecek vaadinin fütursuz bir yalan ve din ticareti yatırımı olduğu pek çabuk ortaya çıktı. Doğu ve G. Doğu Anadolu illerine bine yakın mele ataması yapıldı. Mele’ler, imam ve Kur'an öğreticisi olarak görev yapacak. Mele Kürtçe bir kelime, Türkçesi ‘imam’, aynı zamanda 'molla' kelimesinin de eşanlamlısı biçiminde kabul ediliyor. Doğu ve Güneydoğu’da (illegal) varlığını koruyan medreselerde yetişiyorlar. Maksat Kürtçeyi camiye resmen sokarak fitne, fesat ve tefrikayı destekleyip beslemek..
1961 Anayasasında Diyanet İşleri Başkanlığının genel idare içinde yer alarak özel kanunla kaim görevleri yerine getireceği hüküm altına alınmıştı. 1982 Anayasa’sının 136. maddesi ise: “Diyanet İşleri Başkanlığı, genel idare içinde yer alan bir kamu kurumu olup, 'laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlüdür” biçiminde ileri, açık, net ve makul hükümler getirdi.
Mezkür kanunda bu görevler, 'İslâm dininin ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili hususatı yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve mabetleri yönetmek' şeklinde belirlenmiş olmakla; Atatürk zamanında mükemmel bir surette uygulanan, vefatından sonra (misyonerlik lehine) tedricen yürürlükten kaldırılan;, Müteakip süreçte ise başkanlığın görev ve yetkileri ile uyması gereken kıstaslar sıkı sıkıya belirlenip, belirtilerek; siyasetin güdümüne sokulmuştur.
Şu halde Başkanlık, yurtiçi ve yurtdışındaki vatandaş, soydaş ve dindaşlarımıza İslâm Dininin orijinal/objektif emir, maksat ve yasakları doğrultusunda hizmette sıkıntı yaşamakta; Durum ve konum itibarıyla üzerine düşen görevleri yerine getirebilmek ve daha iyi bir hizmet sunabilmek uğruna fevkalâde zorlandığı gözlenmektedir. Öyle ki, zaman zaman Diyanet İşleri Başkanlığının dönme-devşirme, kripto, mason, misyoner ve hatta veledi zina bir bakan’a bile bağlandığı vakidir.
Umarım bundan böyle, Atatürk döneminde olduğu gibi Diyanet İşleri nevi şahsına münhasır olarak özerkleştirilir, gaflet, dalâlet ve hıyanet önlenerek İslâmi uyanış, arı-duru şuur, “ilim ve amelde (eylem ve söylemde) bir” oluşun yolları açılır…
Mevcut haliyle Diyanet; Objektif ve reel anlamda ‘Din ve vicdan hürriyeti, ibadet ve ahlâk’ bağlamında: ‘İnsanların diledikleri gibi inanma ve inandıkları gibi yaşama’ özgürlüğü demek olan ‘lâiklik’ ikileminde bile atıl, aciz, güçsüz, etkisiz ve zayıf kalmaktadır. Üstelik de, tüm kapitalist-emperyalist, insanlık düşmanı sapkın, hırsız, bedevi ülke ekseriyeti din devleti olup; Halifelik (Papalık) ve Şeriat hâkimken; Başta Türkiye olmak üzere, sözde medeni İslâm devletlerinin hiçbirinde “şerait” (evrensel hukuk) hak, adalet ve demokrasi geçerli değildir!..
En başta mason/ate unsurları, kök faktör Yahudiler ve diğer gayrimüslimler ile fanatik paganlar “İslâmi ve İnsanî yönetim” olgusuna şiddetle karşı çıkmakta; Muhtemel bir İslâmi modelin hayata geçme ihtimaline karşı her türlü önleyici tedbir alınmakta; Bu uğurda NBC, hatta konvansiyonel savaştan bile kaçınılmamaktadır. El Kaide, Saddam, Eset, Suud, Çrna Ruka, Megalo İdea, Çetnik ve Asala menfurlarını bunlar kurdular. İnsanlık dışı yöntemlerle NATO ve BM’i alet ederek lâğım çukurlarını idare, idame, ikame ve finanse edip, her daim lojistik destekle; nihayet pis, iğrenç ve korkunç emelleri uğruna ‘vahşi yaratık’ kullanmaktan utanmaz ve çekinmezler. Üstelik yeryüzünde insan hakları, adalet ve ileri demokrasi havarisi gibi dolaşıp, Müslüman soykırımlarını organize eden de bu ikiyüzlü mürai melânetlerdir.
Şu anda, haksız yere potansiyel “fundamentalist” ve “cihat” yanlısı olarak suçlanan İslâm ülkelerinde kargaşa, iç savaş var. Srebrenica’da nasıl Müslüman katliam ve soykırımı BM yaptı ise, Nyanmar ve Suriye’de de aynısı icra edilmektedir. Şemdinli kalkışmasında BM ve NATO teyakkuz halinde idi. Asala bir bayrak diksin de, anında duruma el koyalım diye!..