Füze Kalkanı Meselesi…
19 Kasım 2010 tarihinde, Portekiz'in Lizbon şehrinde, 28 NATO üyesi başkanları Kuzey Atlantik Paktı örgütü NATO için on yıllık yeni bir 'Stratejik Konsept'i görüşmek üzere toplantı yaptılar. Lizbon'da düzenlenen NATO zirvesi bir dönüm noktası olarak kabul edildi. Berlin Duvarının yıkılışının üzerinden 22 yıl geçti. NATO o günden bu tarafa ayakta durma mücadelesi veriyor. Ayrıca Sovyetler ve Varşova Paktının dağılması ile kendisine yıllardır yeni hedefler bulma çabası içerisinde olan NATO hedef arayışını yine sürdürdü.
En son toplantıda, NATO liderleri yeni konular üzerinde tartışmak üzere bir araya geldi. Bunlar arasında Stratejik ortaklık, Füze Savunma sistemi veya Füze kalkanı ve Afganistan'da izlenmesi gereken yeni strateji vardı.
Türk medyası kasıtlı olarak NATO'nun gündeme aldığı diğer konuları tartışmaya açmaksızın Füze kalkanı konusuna odaklandı. Siyasiler ve yorumcularında devreye girmesi ile kamuoyu sadece Lizbon öncesi Füze Kalkanı meselesini gördü.
Oysa NATO'da daha ciddi meseleler vardı. Ki bu mesele NATO'yu derin derine rahatsız ediyor, çatlaklar oluşturuyordu. İncirlik'teki 90 "taktik nükleer silah" dışında ABD'nin, Belçika'nın Kleine Brogel, Hollanda'nın Volkel ve Almanya'nın Büchel hava üslerinde 20'şer, İtalya'nın Aviano hava üssünde 50 nükleer silah bulundurduğu bilinmektedir. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Almanya, Hollanda, Belçika, Norveç ve Lüksemburg'un Avrupa'daki Amerikan nükleer silahlarının geri çekilmesi talebine karşı çıktı. Rasmussen, düzenlediği basın toplantısında, ABD'nin Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı bazı Avrupa ülkelerine yerleştirdiği taktik nükleer silahların geri çekilmesi fikrine bakışının sorulması üzerine, “Bence Avrupa'daki Amerikan nükleer silahları, saygın nükleer caydırıcılığımızın zaruri parçası” dedi.
Birçok NATO ülkesinde savunma harcamaları, Afganistan, Irak'ta koalisyon ve bunların hükümetlere getirdiği yük üzerinde konuşulmakta idi. Nedense Türkiye basını ve siyasileri bunlardan uzak bir yol takip ettiler.
Stratejik ortaklık NATO'nun saflarındaki ayrılıkları örtbas etmek için hazırlanmıştır. NATO'nun Sovyetler Birliğinden sonra düştüğü çıkmaza kılıf aranıyordu. Bu askeri ittifakın devam etmesi gerekiyordu ki bu da en çok Amerikan'ın işine yarıyordu. Bundan dolayı da ittifakı ayakta tutmak isteyen Amerika ittifak için yeni tehditler gösterme çabasına girmişti. İttifakı ayakta tutacak en etkili silahı kendi kalbinde patlatarak 11 Eylül olayını gerçekleştirmiş ve terör bahane edilerek NATO'nun Amerika’nın arkasında Afganistan’a girmesi sağlanmıştı. Uzun süren Afganistan işgali NATO'yu ve müttefiklerini her yönden yordu. Amerika asker bulmakta zorlanırken maddi yükünde gittikçe ağırlaşması NATO içerisinde yeni arayışlara sevk etti. Asimetrik tehditler, kitle imha silahları, siber saldırılar küresel ekonomik krizden dolayı silahlarının yayılması yeni tehdit olarak algılanmaya başlandı.
Gerçekten şu an NATO'yu kim tehdit ediyor? Ruslar mı, Çinliler mi, İranlılar mı, Hindistan mı yoksa Japonya mı?.. herhangi bir NATO ülkesine bir saldırı mı olmuştu veya işgal mi edilmişti?.. Oysa tam bunların tersine bir savunma paktı olarak kurulan NATO işgalci olmaya, başka devletlerin işlerine terör, ekonomik kriz, isyanlar, ayaklanmalar bahanesi ile karışmaya, enerji kaynakları ve yolları üzerinde hak iddia etmeye veya sebep bahane etmeye başlamıştır.
Bu nedenle Afganistan'daki bu günkü durumu NATO'ya hedef için emperyalist sömürgeci kapitalist Amerika oluşturmuştur. Ortadoğu'dan sonra Orta Asya'daki çıkarları için Afganistan'ı ve Pakistan'ı yaşanmaz hale getiren başta Amerika ve sömürgeci güçlerdir.
NATO'nun tehdit algılamasında artık doğrudan Müslümanlar ve İslam âlemi var. NATO üyesi Türkiye bunu kamuoyuna izah etmede elbette zorlanacaktır. İşte bu zorlandığı saptırıcı demeçlerine bir örnek:
Davutoğlu, NATO'nun yeni stratejik konseptinin hazırlanışı konusunda da şu açıklamayı yaptı: “Herhangi bir üye ülke şunu derse, ‘biz x ülkesinden tehdit algılıyoruz’. Bu tehdide karşı tavır almak bütün üyelerin sorumluluğundadır, ancak bugün böyle bir tehdit söz konusu değil” derken antlaşma metninde aynen şu ifadeler geçiyor:
17 Mayıs 2010 tarihli stratejik konseptin, “Füze Savunma” sistemine ilişkin bölümünün daha ilk cümlesinde: “Defending against the threat of a possible ballistic missile attack from Iran has given birth to what has become, for NATO, an essential military mission...”
Burada İran ismi açıkça zikredilmektedir. Ayrıca tehdit algılamasında NATO kayıtlarında hangi ülkelerin tehdit içerdiği isim olarak tek tek yazılıdır.
NATO'nun hedefinde dünya üzerine nükleer silahsızlanma varken NATO ülkeleri bilinmeyen sayıda nükleer silahlara sahiptirler. Örneğin; İngiltere, Fransa ve Amerika nükleer silahlarını her gün geliştirmekle meşguldür.
Afganistan'da 11 yıldır kötü bir tecrübe yaşayan NATO büyük bir çıkmazın içerisine düşmüştür. Yüz binlerce NATO askerinin, bunun yanı sıra NATO birliklerinin eğittiği 140 binin üzerindeki Afgan gücünün bulunmasına, Rusya dâhil bölge ülkelerinin her türlü yardımına rağmen NATO Afganistan'da istediğini hala elde etmiş değildir. David Cameron geldikleri noktaya işaret etmiş ve buradan kurtulmanın yollarını aramaktadır. Her gün onlarca sivilin öldürülmesi NATO'yu zor duruma sokarken asıl direnişi kıramamaları etkili olmuştur. Direnişin ülke çapına yayılması, zayiatın günden güne artması NATO için ağır külfetler getirmektedir. Her ne kadar kamufle etseler de uğradıkları hezimet kendini göstermektedir. Pakistan'a yapılan saldırılar ve sivil ölümlerin artması NATO'nun prestijini daha da sarsmaktadır. Bundan dolayıdır ki 2014 yılında NATO Afganistan'dan çekilmeyi planlamaktadır.
NATO şunu anlamış olması gerekir; füzelerle, uçaklarla, ağır silahlarla, tahrip edip yakıp-yıkmakla daha iyi bir gelecek vaat edemezsiniz. Bu şekilde bir millet inşa da edemezsiniz. Bunu NATO'nun diğer temsilcileri dile getirmeye başladılar. Hatta NATO'nun varlığının Amerikan'ın çıkarlarını korumakla eşdeğer görenlerin sayısı günden güne artmaktadır. Türkiye'de pek gözükmese de Avrupa ülkelerinde NATO karşıtlığı günden güne yükselmektedir. Birçok siyasi NATO'nun kendilerine çıkar sağlama yerine Avrupa ülkelerinin daha çok düşman kazandığına dikkat çekmektedir.
Başkan Obama ve Afganistan'daki Amerikan ve ISAF güçlerinin komutanı sadece güç kullanarak Afganistan'da istikrarın sağlanamayacağının farkında. Bu yüzden Amerikan yönetimi Taliban'la görüşmeler arayışının yanı sıra yeni bir strateji üzerinde çalışıyor. Hatta bu stratejinin oluşmasına katkıda bulunmak ve görüş beyan etmek için Pakistan ve Afganistan'dan Washington'a heyetler gitti.
Rusya'nın NATO çalışmalarında yer almasına neden olan ise başta İslam düşmanlığıdır. Nasıl ki Avrupa kıtasında savaş istemiyorsa Rusya'da topraklarında ve bölgesinde savaş istemiyor. Avrupa'nın enerji kapısı olmak çıkarlarına daha uygun gelmektedir. Diğer taraftan Amerika ve Avrupa'daki İslam düşmanlığı NATO'nun tehdit algılamasının ilk sıralarında yer almaktadır. Rusya'yı NATO'ya yaklaştıran önemli etkenlerden biri de İslam'dır. Orta Asya'da oluşan İslami hava Rusya'yı da rahatsız etmekte ve iki düşmanı birleştirmektedir.
Diğer yönden Rusya eski sınırlarını korumak için NATO ile iyi geçinmek istemektedir. NATO üyesi Fransa, İngiltere ve Almanya Avrupa kıtasında savaş istememektedir. Bu şu an itibariyle Rusya siyasetine de uygun düşmektedir. Böylece Gürcistan ve Ukrayna üzerinde oluşan NATO baskısını şu an için kaldırmış olacaktır.
NATO'da alınan kararların Amerikan çıkar ve siyasi hedefleri hizmet ettiği bilinmektedir. Şu an Amerika ile çatışmaya cesaret edemeyen bu ülkeler onun bazı isteklerini yerine getirerek Amerika'nın ülkelerine olası bir tehdidini kaldırmak istemektedirler. Bunun en canlı örneğini Avrupa'nın verdiği terör alarmında gördük. NATO zirvesi gündemde iken böyle bir tehlike ancak ve ancak Amerika'dan gelir ve Amerikan tehdidi olarak ortaya çıkar. Böyle bir tehdit karşısında Avrupa NATO üyesi ülkeler zoraki antlaşmaların altına imza atmışlardır. NATO'yu Amerikan silahlı gücü olmaktan çıkartmak için herhangi ciddi bir atılımın olduğunu söylemek zordur. Fakat bu ülkeler Amerikan yanında yer almakla kendilerini güvenceye almış gözükmektedirler.