Füüytt..
Trafiğin keşmekeşliğinde neredeyse kaplumbağa yavaşlığında ilerleyen genç adam, arabasını evinin önüne park ettiğinde günün yorgunluğundan bütün teni vıcık vıcıktı. Gülümseyerek kapıyı açan karısını öpüp, bir solukta soyunarak kendisini banyoya attı. "Soğuk su dakikalarca akmaya (devam) ettiğinde, karısına seslendi; 'devam' sözcüğü eklenecek...
“ Karıcığım şofbeni açar mısın?” Çıplak bedeni titremeye başladığında sıcak suda avuçlarındaydı. Sıcak suyun bedende birleşmenin keyfine diyecek yoktu. “Sırtımı karıma keseletsem mi?” diye aklından geçirdiğinde, karısının mutfakta yemek yaptığını düşündü, vazgeçti… Gözüne kaçan sabunun acılığına rağmen keyifle çaldığı ıslığın sesi üst katları zorluyordu. Kapının zili peş peşe çaldığında, kapıyı elinde tepsiye rağmen karısı güçlükle açtı. İri yapılı, kalın kaşlı ve pos bıyıklı yeni komşuları resmi kıyafetiyle;
“ Hanımefendi, banyomuzda ıslık sesi kesilmedi. Zaten gündüz sokakta protestocuların ıslık sesinden kulaklarım sağır oldu. Hiç olmazsa evimde rahat edeyim!”
“ Eşim banyoda, bugün terfi etmiş ondan keyifli olsa gerek.”
“ Söyler misiniz, derhal ıslığı kessin! Yoksa…”
“ Yasak mı?”
“ Evet, sanırım işitmediniz, ıslık çalmak yakında kanunen de yasaklanacak!”
“Evde de mi yasak?”
“ Ben anlamam, ıslık sesi duymak istemiyorum. Anladınız mı?”
Kadın, şaşkınca kafasını “olur” kabullenmesiyle sallayarak kapıyı yavaşça kapattığında, “Allah! Allah! Evimizde bile rahat bırakmıyorlar” diyerek banyonun kapısını araladığında eşi de bornozun içinde ıslık çalarak kulaklarını temizlemeye devam ediyordu. Karısı, duştan çıkan kocasına; “ Islığını kes, yoksa yeni taşınan polis komşumuz seni içeri aldıracak! Hem akşam akşam şeytanı da evimize davet etme!” diyerek mutfağa tekrar yöneldi…
Öykümün sonunu merak ettiniz değil mi? Vallahi kahramanıma neler oldu, bende bilmiyorum. Belki karakolda ifade veriyordur, belki de çoktan Silivri’nin yolunu tutmuştur. Kim bilir… Haber alırsam duyururum ( ! )
Neyse biz gelelim haftanın kerevetlerine; Rüşvet liginde Liberya, Afganistan, Irak, Hindistan ve Gana’dan sonra altıncıyız!… Ülkemde skandallar bitmiyor. Bıçak parası aldığı iddia edilen doktor gözaltına alındı. Anne olurken bağırsakları yanlışlıkla alınan mı dersiniz, torba yasasını protesto eden kadının gözü, polisin attığı gaz bombası ile kör olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Ordumuza “Kâğıttan Kaplan” diyen çiçeği burnunda siyasetçimiz oldu… Ve bu söze nazire yapılırcasına savcılık “Balyoz Davası”nda 163 asker için tutuklama kararı verdi. Askerler mahkemede hep bir ağızdan “Harbiye Marşı” nı okudu… Başbakan’da Dolmabahçe’deki Ofisi’nde Genel Kurmay Başkanı ile bir görüşme yaptı. Aklıma Başbakan’ın Dolmabahçe’deki eski Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la yaptığı ve mezara kadar gitmesine karar verdikleri görüşme geldi. Halada merak içindeyim, “Neler konuşuldu?” diye… Yoksa bu konuşmada mı mezara kadar gidecek? Zira konuşmanın içeriği hakkında bir bilgi yok. Olursa hep birlikte öğreniriz. İnşallah…
Ordu’dan söz açıldı. Günlerce Mübarek’in gitmesini isteyen halk sonunda havai fişekleri mısır gibi patlatarak 30 yıllık milyarder diktatörü ülkesinden kovdu. Şimdilerde Cezayir ve Yemen’de kaynıyor… Buradaki halklar ne istiyor?
Ülkesini soymayan, yandaşlarına peşkeş çektirmeyen, kendisine aş, iş ve adalet veren, en önemlisi de özgürlüğünü ve demokrasisini istiyor… Bizde halkın darbesiyle iktidara gelen ordu’ya; biran önce seçim yapmaları için tavsiyelerde bulunduk. Umarım sürekli “ D.rb. “ sözcüğünü dilinden düşürmeyenlerin Mısır’a da birkaç sözü olur. Biran önce Mısır Ordu’sunun görevi sivillere devretmesini, hatta hükümeti devralan komutanlarında tutuklanmasını bile isteyebilirler. Ben bundan böyle artık “D.RB.” sözcüğünü hiçbir yazımda kullanmayacağım. Tüm Türkiye’ye sesleniyorum; Gelin birçok kişiyi yakan ve aileleri söndüren bu sözcüğü beynimizden atalım. Çocuklarımıza unutturalım. Önce; “Yaşamım boyunca son nefesime kadar ‘Demokrasi’den vazgeçmeyeceğime, ’DARBE’ sözcüğünü kullanmayacağıma ve bu konuda herhangi bir eylemde bulunmayacağıma, doküman vs gibi bilgiler edinmeyeceğime namusum üzerine söz veriyorum” şeklindeki yemin metnini imzalattırıp bir daha malzeme ettirmeden tarihe gömerek ülkenin esas konuları ile meşgul olmanın yolu açılmalıdır.
Güzel fikir değil mi?
Bu sözcüğü yanlışlıkla söyleyenin, bir başkasına iftira atanın, bunu partisine malzeme yapanın ağzına biber sürelim! Olmadı bundan sonra konuşanın, hani uykuya dalarken arkadaşlar arasında “ Konuşanın ağzına b.k girsin” deriz ya işte öyle olsun… Gelin bu sözcüğü Türk Dil Kurumu dâhil tüm sözlüklerden ve ders kitaplarından da çıkartalım… Veya “D.rb.” sözcüğünü kullananlar ve aklından geçirenler ile çamur atanları bundan sonra “Hadım” edelim! Ne dersiniz? Hadım dedik de, bu da son günlerin en çok tartışılan konusu oldu. Bana kalırsa tecavüze yeltenenleri idam edelim. Her ne kadar idama karşı olsanız da, vicdanınızın sesini dinleyerek bebeklere, çocuklara, kadınlara tecavüz edenleri beslememiz doğru mu? Hadım etsek ne olacak ki, şeyini keseceğine kellesini uçurun daha iyi! Yine bu konuda en mantıklı kanunun çıkması hepimizin beklentisi olacak. Eskilerde hadımın nasıl olduğunu biliyor musunuz? Osmanlı’da hadıma karar verilen organı kökünden keskin bıçakla cartlatıp, yara(y)a kaynar yağ döküp sonra da taze tezek yığınına yatırılıyormuş. Ardından da süt içiriliyormuş. Hadım edilen genç ise yaşarmış, yalnız çişini yapmak şartıyla, yapamazsa ölüyormuş. Bazen de testisler ezilip, buruşturulurmuş…
Harem karılarına önlem böyle, peki günlük hayatımızda yaşam hakkımıza tecavüz edenlere ne yapmalı?
Eğer haklarımıza tecavüz eden, siyasilerse; tek yapılacak şey, oylarınızla onları cezalandırıp, iktidarı hadım etmektir (!) Bu kudret asil damarlarınızda mevcuttur!…
Sevgiden yana olanları kutlarım…