Fotoğraflar Sararmasın
Yanımda bir delikanlı (oğlum), bir çocuk (yeğenim) geçen Cumartesi, saat 21.00 civarı. İstanbul’da taksi bekliyoruz. İki alternatif var, ya Beşiktaş’a ya da devasa cüsseli Zorlu Center’a gidilecek. ‘Bana ikisi de uyar’ diyorum. Beşiktaş’a gidersek, ufaklığa
stadı da gösteririz, hem bugün maç vardı fikri doğuyor. Maç deyince ürküyorum, saat de geç. Küçük yeğenime tercihi bırakıyorum. Hiç görmediği iki yer arasında Zorlu’yu tercih ediyor. Bilemiyorum, eğer gitseydik stadyumun ne tarafında olurduk, facianın yaşandığı yere mi giderdik? Ötesi kader. Bu tesadüfün de etkisi, o bomba onlarca kez patlıyor yüreğimde. Gençlerin sorumluluğun vebali iliklerime iniyor. Bizim gençler kurtuldu ama diğer bizim gençlerimizi kaybettik, onların vebali?
GÖRKEM, SELİN, BERNA...
Her zaman olduğu gibi kimlikler açıklanmaya başladı, hayat öyküleri döküldü. 21 yaşında tıp öğrencisi Berkay ve babasının feryatları. Görkem’in, dolmuştaki Selin’in hikayesi. Ya gencecik polisler. O fotoğraflara artık bakamıyorum, içim yanıyor ve beteri yine unutulacaklarından korkuyorum.
Birkaç günlük anma, sonra değişen bir şey olmayacaksa ne uğuruna ölmüş olacaklar öfkesi sarıyor. Ankara Gar patlamasında kaybettiğimiz İzmirli Berna vardı mesela, hatırladınız mı? Daha 26 yaşındaydı.
Üniversite sınavlarına hazırlanırken, temizlik işçiliği yapıyordu. Bebekken ailesini trafik kazasında kaybetmişti, önce bir aileye evlatlık verildi ama bu aileyi de küçük yaşta kaybetti. Sonra yetiştirme yurdunda büyüdü Berna. O kadar haksızlık yaşadı ki, haksızlıklar olmasın diye sivil mücadelenin içine katıldı, sendikaya girdi.
Olmadı, kaderi yine bırakmadı. Binlerce İzmirli kadınla uğurladık Berna’yı. Başka patlamada kaybettiğimiz hukuk fakültesi öğrencileri, Nusrettin Can ile Zeynep yanyana toprağa verildiler. O iki acılı annenin birbirine sarılarak haykırışları aklımdadır.
Atatürk Havalimanı’nda kaçmak yerine saldırgana müdahale ederken şehit olan Serkan Türk. Ya neredeyse her gün verdiğimiz şehitler. Onlar da mı unutulacak?
Üstlerine gelen her yeni acıyla hepsi yalnızca sararan fotoğraflara mı dönüşecek?
BİREYSEL BORÇ
Bizler haberlerini okudukça; aileleri yaşadıkça yanıyor. Bir olaydan yenisine unutuyoruz, yakınları nefes almaya utanıyor. ‘Devlet terör örgütlerine karşı mücadelesini veriyor bizler ne yapalım’ demekle kimse yetinmesin. Siyasi sorumluluk devlette ama toplumsal sorumluluk hepimizde.
Günümüzde hiçbir savaş, salt savaşarak kazanılmıyor. Toplumsal örgütlenmeler yoluyla daha çok vereceğiz mücadelemizi.
Gerekirse, terörün beslendiği topraklarda yaşayan her çocuğa, her gence tek tek ulaşılacak. Yeni köprüler kurulacak. Belki baştan başlayacağız, barışın dilini öğretmeye. Çözüm neyse o. Burnumuzu kıvırmayacağız sorunlar öyle çözülmez diye.
Küresel, kronikleşmiş problemlerin de üstesinden ancak barışa kilitlenmiş bir halk gelir. Yok yine inanmıyor musunuz. Olsun, bireysel borcumuzu ödemiş oluruz vatan için yitirdiklerimize. Fotoğraflar belki o zaman sararmaz. Barışa dair kimin çabası yoksa o vebal onun da üzerindedir. Sözümüz ağırsa bağışlayın; bileğimiz kesilse canımız ancak bu kadar yanar.