Fırtına Gider, Ayaz Bitmez…
Kurulmuşuz koltuğa;
“ Bu fırtına sürer” muhabbeti yapıyoruz.
Elimizde sıcak kadeh;
“ Öyle fırtına ki kasıp kavuracak” ahkâmı kesiyoruz.
Masada kebap, mezenin tadıyla;
“Fırtınadan nasıl korunalım” planı kuruyoruz.
Biraz serinlik hissettiğimizde;
“ Elektrikli ısıtıcıları da açın” diyoruz.
***
Memlekette fırtına var.
Polis operasyonu, bakan istifası, savcı soruşturması, kabine değişimi…
Borsa-döviz-petrol fiyatı bir aşağı, bir yukarı.
Sokakta “ Seçimler çok neşeli geçecek” geyikleri.
***
Herkes fırtınadan bahsediyor.
Ayaz’ı düşünen yok.
Ayaz bebeği.
Camı kırık pencereli, damdan bozma sobasız evde ayazda kalarak donan 40 günlük sabiyi.
***
Ayaz bebek, doğuştan talihsiz.
Baba askerde.
Gencecik anası çöpten kâğıt topluyor, 2,5 yaşındaki oğlu Berat’ı beslemeye…
Yetersiz sütüyle de Ayaz’ı emzirmeye çalışıyor.
Barınacak yerleri yok.
Bir odası ikiye bölünmüş kerpiç ev buluyorlar.
140 TL kirası. Uzaktaki eniştesi ödüyor.
Anne Maviş, büyük oğluna sarılarak yatıyor, hem ısıtıyor, hem ısınıyor.
Yanına da iki kat battaniyeye sardığı Ayaz’ı alıyor.
Pencerede cam yok. Çakılan naylon kar etmiyor.
Çatının bir bölümü açık. Konulan taşlar rüzgârda bozuk orkestra gibi çalıyor.
Bulunursa odun yakılıyor.
Yoksa hayalle ısınılıyor.
***
Bir tas çorba, büyük nimet.
Günlerdir mideye girmemiş et.
Aç karınlarını doyuran sonsuz dua.
Hayatları bir bilinmezliğe gidiyor bu tabloyla.
***
Maviş anne, gece yarısı titreyerek uyanıyor.
Ayaz’ı emzirecek.
Beyaz yüzlü bebesi, kara-mor renge dönüşmüş.
Dudak oynamıyor, göz açılmıyor.
Çığlığı gecenin karanlığını yırtıyor.
Gelenler görüyor ki;
Ayaz bebeğin Azrail'i gecenin ayazı.
Ne var ki gözyaşları kaderi değiştirmiyor.
***
Memleket fırtınalı, millet meraklı.
Fırtına gider, merak biter.
Ya, toprak altındaki Ayaz Bebek?
Yoksulun ne ayazı biter.
Ne de Ayaz’ları güler!
**