Fırsat Nişleri Kaçarsa…
Ekonomide garip döngüler oluştu. Risklerin en yüksek olduğu son üç aylık dönemde, Türkiye’ye 2,7 milyar dolar sıcak para girişi oldu.
Devlet İç Borçlanma Senetleri ve Borsada hisse senedi alımları oldu.
Doların ateşinin düşmesi bundan kaynaklandı. Hatta Merkez Bankası piyasaya dolar vermeyi durdurdu veya azalttı.
Bir taraftan böyle bir gelişme olurken, öte yandan MOODY’s Türk bankalarının iyi olmadığını ifade eden bir açıklama yaptı. Görünümünü negatife indirdi.
Derecelendirme kuruluşlarını, ekonomiden çok siyasi kuruluşlar olarak değerlendirsek de, MOODY’s ifadesinden şunu anlamız gerekir. Türk bankaları, batı finans siteminden, kredi veya sendikasyon kredisi alamaz.
Bildiğiniz gibi, bankalarımız yurt dışından, sermayesi daha büyük bankalardan, borç alırlar. Aldıkları bu borç paraları, Türk yatırımcısına ve tüketicisine belli bir faiz ile verirler.
Kendi tasarruflarımız kendi yatırımlarımıza yermediğinden, dışarıdan bu yatırımları almak durumundayız.
Bunun anlamı şu; dışarıdan borç bulursak, büyüyoruz. Bulamazsak küçülüyoruz.
Şirketlerimiz ve servet sahibi sermayedarımız, üretken yatırımlara yönlenmediğinden, hep dışarıya el açmak durumunda kalıyoruz.
Bu durum ilanihaye sürdürülebilecek bir durum değildir.
Peki, tasarrufu kim yapacak? Asgari ücreti bin üç yüz lira olan işçi mi, çalışan mı yapacak?
Dünyanın her yerinde, tasarruflar genellikle kar’dan elde edilir. Şirketlerin yaptıkları karları biriktirip, yatırım yapmaları gerekir.
Bunu yapmak yerine; dışarıdan yabancı ortak bulup, yani borçlanarak, ulusal pazarları yabancılara terk ederek, alınacak yolun sonuna gelinmiştir.
Böyle bir durumda, Batının mallarını Türk halkına satan ithalatçılar kazanırken, asıl üretim yapan KOBİ’ler, borç içinde olduklarından, iflaslar ardı ardına geliyor.
Üreten sermayedar, sermayesini kaybediyor. Üretmeyen sermaye de, ithalatın karını cebine indiriyor. Ve üstelik de yatırım yapmıyor.
Asıl istihdam sağlayan küçük ve orta boy işletmeler çok zor durumda kalıyorlar.
Ekonomide mevcut anlayışımızı acilen değiştirmezsek, daha zor günler bizi bekliyor.
Geçici rahatlama sağlayan AVM ve konut inşaatı gibi uzun dönemde üretken olmayan yatırımlardan derhal vaz geçmeliyiz.
Her şeyden önce, ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız. Bu cümle, para alıp para satan, tüketimi körükleyenlerin hiç hoşuna gitmez. Ve derler ki; fakirliği mi paylaşacağız.
Osmanlının en önemli çıkmazı borçlanmaktı.
Borç veren Batılılar Osmanlıyı yönetir hale gelmişti. O zaman sanayileşemediğimizden yakınıyorduk. Şimdi de katma değeri olmayan ürünler ürettiğimizden, yani teknoloji üretemediğimizden yakınıyoruz.
Değişmeyen tek unsur var; sürekli borçlanmak. Eskiden devlet borçlanıyordu. Şimdi borçlar özel kesimde birikti. Dışa bağımlılık, Osmanlı’da olduğu gibi sonumuzu getirmesin!
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com