Fırsat Eşitliği-Adalet-Toplum Sözleşmesi-Demokrasi Üzerine
Demokrasinin felsefesini, biliyorsunuz, Jean-Jacques Rousseau’nun 1762 de yazdığı kitabın adı olan Toplum Sözleşmesi’ne dayandırırlar… Zaten yaklaşık 30 yıl sonrada Fransa’da 1789 burjuva devrimi gerçekleşmişti. Siyasi ve ekonomik iktidar,
toprak zengini aristokratlardan şehirli zenginlerin eline geçmişti. Sadece özgür olmak geniş kitlelere mutluluk getirmemiş, sefaletleri daha da ağırlaşarak sürmüştü. 19 yy. boyunca bu sefil durumu düzeltmek için, sanayileşmeye başlayan batı toplumlarında ve ABD, sık sık halk hareketleri olmuş, işçiler sendikalarda örgütlenmeye başlamış; 1848 ve 1876’da Avrupa çalkalanmış, 1 Mayıs 1886’da ABD ölümle sonuçlanan sendikal gösteriler olmuştur. 19 yy sonlarına gelindiğinde çalışma yaşamını işçiler lehine düzenleyen yasalar çıkmaya başlamış, önemli sosyal haklar elde edilmiştir. Doğu halkları ise henüz uzun süren ortaçağ uykusundan uyanamamıştı.
Neyse, bu çalkantılar içinde, emek ve sermaye sahipleri, zımni toplum sözleşmesi çerçevesinde kendilerini, devletin vatandaşları statüsünde ortak bir paydada buluşturmuşlar. Demokrasi bir sınıfın iktidarı olmaktan çıkmış, genişlemiş; vatandaş olan tüm erkekler oy kullanma hakkını elde etmiş. Daha sonrada (20 yy.da) kadınlar toplum sözleşmesi içinde yerlerini almışlar… Bu süreç içinde demokrasi algısı da, hukuku da değişmiş, genişlemiş; vatandaşların mutluluk ve esenliği için bir araç olmuş… Eşit vatandaşlar arasında “fırsat eşitliği” ve “kamu yararı” kavramı girmiş genişleyen anlamın içine.
Toplum sözleşmesi ve vatandaş ortak paydası milli devletlerin daha bir “halkçı” olmasını sağlamış, toplumsal uzlaşı “kader birliğin” algısını güçlendirmiştir. Doğu toplumları da bu süreçten etkilenmiş, milli devlet kurma yolunda, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra, genellikle kanlı da olsa önemli mesafeler almışlardır.
Lakin fırsat eşitliği, vatandaşlık hukuku, kader birliği, toplumsal uzlaşı vs. konularında tarihsel bir süreç yaşamadıkları için, demokrasiyi içselleştirememişlerdir. Adalet, mutluluk, esenlik odaklı olmayan demokrasi iktidar olmanın bir aracı olmanın ötesine geçememiş veya demokrasi milli sınırlar duvarından içeri girememiştir.
……….
Bugün, artık, “fırsat eşitliği” adalet duygusunun vatandaşlar arasında içselleşmesinin en büyük aracı olmuştur demokrasi için… Hatta denebilir ki, vatandaşların temel ihtiyaçlarının karşılandığı (yeme-içme-barınma) bir toplumda fırsat eşitliği gelir dağılımında adalet arayışlarının bile önüne geçmiştir.
Vatandaşlar arasında eğitimde fırsat eşitliği, kamu memuriyetine katılmada fırsat eşitliği, ekonomik faaliyetlerde fırsat eşitliği, savunma hakkının kullanımında fırsat eşitliği vs. demokrasinin niteliğini belirleyen en önemli gösterge olamaya başlamıştır.
Şimdi bizim somutumuza dönersek, 12 yılda eğitimde, değişen her bakanın yapmış olduğu “eğitim reformu” ile eğitimde fırsat eşitliği önemli ölçüde zedelenmiş; eğitim giderleri hane halkının giderleri arasında önemli bir yere sahip olmuştur.
Kamu memuriyetine girmede, partizanlık ve kayırmanın şef ve memurlar düzeyine kadar indirgenmesiyle ve son aylarda bir cemaate yönelik (hizmet hareketi de diyorlar) “paralel yapı” örgütlenmesi suçlaması ile tasfiye ve pasifize etmeye yönelik kanun ve uygulamalar ile bu alanda da fırsat eşitliği dumura uğramıştır.
En büyük tüketici ve kaynak kullanan devletin, kamu ihalelerindeki kayırma uygulamaları ve vergi denetimleri yoluyla mülkiyete müdahalesi veya gözdağı vermesiyle ekonomik faaliyetlerde fırsat eşitliği geriletilmiştir.
Keza adil savunma hakkının kısıtlanması ve yargı sistemine yönlendirici müdahale sonucu adalet sistemine güvenin sarsılması ile adaletin dağıtılmasındaki fırsat eşitliği evrensel hukukun gerisine düşmüştür.
Vatandaşlık hukuku yerine ikame edilmeye çalışılan “kardeşlik hukuku” söylemi ise, somuta indirgendiğinde, demokrasi ve toplumsal uzlaşı için en büyük tehlikeyi de –ki bu toplumsal çözülme ile sonuçlanır- beraberinde getirmektedir. “Kardeşlik hukuku” toplum sözleşmesine dayalı vatandaş temelli kader birliğinden çok, bir kabile, aşiret, cemaat, mezhep vs. dayanışmasını çağrıştırmaktadır.
Duygulara ve vicdanlara seslenen bir “kardeşlik dayanışması” ile Kürt sorunu, alevi açmazı, sayıları az da olsa gayrimüslimlerin hakları, diğer azlık mezhep ve etnik haklarının çözüme kavuşturulması bu duygusallık atmosferi içinde kısa vadede çözülmüşlük izlenimi verse de, fırsat eşitliği ve vatandaşlık ortak paydası göz ardı edilerek uzun vadeli olamayacaktır. Çünkü insanlık, bir “algı yönetimi” süreci yaşasa da, son kertede toplumsal sorunları hala analitik düşünme ve matematiksel çözümleme yöntemi ile değerlendirecek, ne elde ettiğine nelerden vazgeçtiğine elindeki “fırsat eşitliği” bakiyesine göre değerlendirecektir.
Dünyada bizi böyle değerlendirecek, vatandaşların “fırsat eşitliğinden” ne derece yararlandırıldığımız, toplumsal uzlaşı, mutluluk ve esenliği arama hakkını ne derece kullanabildiği ile değerlendirecek ve ciddiye alacaktır. Hedefleri olmayan, günübirlik hareket eden, ne zaman ne yapacağı belirsiz delişmen kitleleri her güç odağı, devlet kendinde gözleme ve dinleme hakkını kendinde görür (Dost ve müttefik Almanya örneği gibi).
……….
Her ne kadar AK Parti tabanına, beklentiler ölçüsünde seslenen başbakan adayı Ahmet Davutoğlu’nun, akademik geçmişi ve terbiyesi ile geçmiş 12 yıllık AK Parti iktidarından farklı bir söylem ve analitik yöntem kullanacağını umut ediyorum. Yoksa etnik ve mezhep sorunlarını çözemediğimiz gibi, yeni sorunlar da üretmeye devam ederiz. Şimdiye kadarki AK Parti yöneticilerinin söylemleri ile ötekileşmiş % 55-60 lık kitle, henüz, “fırsat eşitliğinin” aleyhlerine bozulduğunun farkında değiller… Kürt sorununun çözümü ile belki de, demokrasiye toplumsal barışa katkı sunacak olan Kürt siyasal hareketi ise, bu “ötekileştirme” ortamında normalmiş gibi algılanan fırsat eşitsizliğini fırsata dönüştürme peşinde koşuyor gibime geliyor ya… Yanılıyorumdur inşallah… Emperyalizmin enerji savaşlarının arenası haline getirdiği Ortadoğu coğrafyasında, emperyalizmin kucağında temiz ve esen kalmak etnik ve mezhepsel çıkar savaşları ile mümkün görünmediği ortadadır. 27.08.2014