Fındık Turizmi
Son iki yazımda ekolojik tarım turizmini yazıyorum, yazmaya da devam edeceğim. Biliyorsunuz bizde 15 yıldır devam eden KABAKDAĞI örneği ve yaklaşık 4 yıl öncesinde benimde katkılarımla başlayan KAYABAŞI örneği var, onlara da birer köşemde yer vereceğim.
Bu konu Ordu için biçilmiş kaftan ve inanılmaz bir fırsat, çünkü iddia ile söylüyorum neredeyse her köyümüz ve köylerimizdeki birçok evimiz-çiftliğimiz ekolojik tarım turizmine uygun.
Daha önce bahsettiğim bir hedefimi-idiamı burada tekrar paylaşmak isterim: “Orduyu il sınırlarıyla birlikte organik bir havzaya dönüştürelim”, “hem tarımsal ve hayvansal üretimlerimizle, tüketim alışkanlıklarımızı toprağa dayalı organik tüketime dönüştürmemizle hemde tedavi yöntemlerimizi alternatif tıp alanına kaydırmamızla”.
Biliyorum bu konu kapsamlı ve üzerinde çokça durulması gerekiyor, ancak bir cümle ile bitireyim: düşünsenize Ordu’nun organik bir havzaya dönüştüğünü, o zaman her köy ve her çiftlik “ekolojik tarım turizminin yapıldığı potansiyel bir alana dönüşür.
Bunlar vizyon tespitler, bu tespitlerle kimse ilgilenmiyor, var gücümüzle hastane yapıyoruz, hastaneler dolup taşıyor, malesef yetmiyor, yetmez, yetemez, bataklığı kurutmayınca beton bina hastaneler yapar dururuz, bu binaların kendisi sağlıksız bir kere, bunu da geçtim: çözüm koruyucu önleyici sağlık hizmetlerinde. Yok efendim biz bu konuya ağırlık veriyoruz: sonuç alamıyorsunuz, çünkü kurutamadığınız bataklığın üzerinde bir ileri iki geri yapıyorsunuz...
Biz gelelim konumuza...
Fındık ordu tarımının hakim ürünü ve Ağustos ayındaki hasat döneminin dışında; gübreleme, ışkınını alma, budama (bizde yok), sulama (bizde yok), otunun vurulması gibi ritüellerimiz var.
Aslında bir bahçe belirli büyüklükte olduğu takdirde yıl boyu sahibini içinde istiyor. Özellikle de Ağustos ayı hasat dönemi; gavsülü kurutma, patoza verme, deneyi seçme ve kurutma, çuvallama ve depolama veya teslim etme şeklinde bir aydan daha uzun bir dönemi kapsıyor.
Bizim için zahmet ve zorluklarla dolu olan bu işlemler; fındığı bilmeyen, merak eden, dokunmak isteyen, dalından yemek isteyen, o dönemin çalışmalarına katılmak ve farklı bir atmosfer yaşamak isteyen bizim dışımızdaki yurt içi-dışı insanlar (misafirler, turistler) için farkındalık oluşturmak ve sadece fındık toplamak değil o kültürle iç içe insanlarla da yaşamak için büyük bir merak ve fırsat.
Tek yapmamız gereken şey; konuyu kapsamlı düşünmek, organizasyon yapmak, evlerimizin bir odasında temiz bir yatak ve temiz bir çarşaf hazırlamak ve evde sıcak su bulundurmak. Böylece zahmeti rahmete dönüştürmek.
Olur mu? Yeminle söylüyorum olur. Ey yetkililer, biraz dinleyin ne olur...
Gelen insanlara misafir muamelesi yapacağız, soframızı ve bahçemizi paylaşacağız o kadar. Misafirimiz tamamen bizim programımıza uyacak, biz de ona kültürümüzü, örf ve ananelelerimizi hissettireceğiz, inanılmaz bir fırsat.
İşin finans kısmına gelince; biz misafirimize ödeme yapmayacağız, misafirimizde bize ödeme yapmayacak, dostluk bağları kurulacak, misafirimiz inanılmaz bir tatil yapacak, dönünce günlerce fındığı ve bizleri anlatacak.
Hatta misafirimize kendi elleriyle topladığı fındıktan hediye edeceğiz, ayrıca, patikler, eşarplar, dokumalar vb. daha bir sürü jestlerimiz olacak.
Misafirlerimiz; derelerimizi, tepelerimizi, ormanlarımızı gezecek, mantar toplayacak, kendi elleriyle pişirecek, yaban çileği ve çalı çileği toplayacak, bol bol fotoğraf çekecek, yağmurda yürüyecek, bazen bir günde dört mevsim yaşayacak, tarladan patates fasülye toplayacak, yemek yapmaya yardımcı olacak, kümesten yumurta alacak pişirecek, közde mısır patates pişirecek...
Ekolojik tarım turizmi Anadoluya Hazreti Allahın büyük bir lütfu, kabul etmiyorum demek olur mu?