Filistin, Feryat Oldu; Vurdu Bizi Katılaşan Kalbimizden
İşgal altındaki Filistin topraklarında biri İsrailli diğeri Filistinli iki çocuk karşılaşmışlar. İsrailli çocuk, büyük bir kin ve önyargı ile “Babam bana dedi ki!” demiş: “Siz Araplar şeytansınız, teröristsiniz ve hayvansınız.” Buna karşılık gözyaşlarını tutamayan Filistinli çocuk ona şu karşılığı vermiş: “Benim babam bana hiçbir şey söylemedi. Çünkü onu sizinkiler öldürmüş!”
Kudüs'ün Yahudi mahallelerinde hâlihazırda 180 bin dolayında İsrailli yaşıyor. Kudüs'ün geleneksel Arap mahallelerinde yaşayan Yahudilerin sayısı ise 2 bin civarında. Bununla birlikte, İsrail’in Doğu Kudüs’te 1,600 yeni konut inşa etme planı hız kesmesine rağmen devam ediyor. Yani zulüm çığ gibi büyüdükçe büyüyor. Karla değil kanla…
Filistin öyle bir ülke ki zulüm, nefes alıp-vermek gibi ‘doğal’… Ölüm, işkence, haksızlık da keza öyle… Bir çocuğun gülüşü, birbirini seven iki gencin düğünü, bir annenin evladı için kaygılanmadığı tek bir gün, hatta tek bir an, sıra dışı olan. “Her nefis ölümü tadacaktır” ayeti buradaki gibi ürpertmiyor oradaki insanları. Her nefis ölümü an be an tadıyor... Akan kanın hesabı sorulmuyor artık. Sürmenaj oldu insaflar; İsrail zulmüne kayıtsız insanlık...
Haber ajansları dahi ilgilenmez oldu. İnsan havsalasının almadığı her vaka orada olağan... Filistin halkı işgalin otuz beşinci yılında, hiç olmadığı kadar öksüz, hiç olmadığı kadar yetim. Zulüm hiç olmadığı kadar dilsiz… Zulmün sesini duymaz oldu kulaklar. Katliamı görmez oldu gözler. Haksızlığa duyarsız oldu yürekler. Filistin yok sayıldı. Yalnız bırakıldı ve terk edildi. Akşam yemeğini düşünür oldu Müslüman bacılarımız; geçim derdine düştü ehl-i iman mücahit kardeşlerimiz. Para biriktirir olduk. Peki, cennetten hisse kaygımızı biz ne vakit yitirdik!
Bir tuğlanın parçaları gibi olabilmeyi beceremedik evet, ama Filistinli çocuğun elindeki taş kadar da mı olamadık. Ellerimiz neden selamsız, dillerimiz kelamsız… Sofralarımızın bereketi ne ara kaçtı? Haram lokmalar geçer oldu kursaklarımızdan. Genetiği bozulmuş ameller kapladı imanımızı. Günah tümöründen kurtulamadık. Habis çıktı iman biopsimiz. İlaç niyetine ettiğimiz ‘Allah’ım beni affet!’ nidalarımızı, korformist tarafımız kendine benzetti. Şükredeni değil, azdıranı dost tuttuk. Görmeyen gözleriyle bizden tebliğ dilenenlere ayıracak vakit bulamadık. Ay sonu ödemelerimizin, düğünlerde giyeceğimiz kıyafetlerin derdine düştük. Ateş düştüğü yeri yakar oldu. O ateşin kıyamette bizi yakmayacağından, ne vakit emin olduk?
Rabb’im bizleri de bu kanlı ellerin sahipleri ile helak etmiyorsa nedeni duyarlı kardeşlerimizdir: Rızkından artırıp hayra, Filistinli kardeşlerine verenlerdir. Yardım yüklü gemileri doldurdukça infaklarımız, biz varlığı ve yokluğu, acıyı ve hüznü, başarı ve mağlubiyeti beraberce sırtlıyoruz demektir. İHH ve diğer kuruluşlarımız ayakta oldukça ve biz onları ayakta tuttukça, Siyonist Firavunlar karşısında başımız öne eğilmeyecektir. Ekmeğimizi bölüp konvoylarla gönderdikçe, sınır kapılarında bekleyip günlerce direndikçe, iyi ve kötü günde birlik ve beraberliği muhafaza ettikçe, Kudüs direnecek, direniş sürecek, İslam bayrağı her daim dalgalanmaya devam edecektir. Karada ve denizden bir direniş koşuyor imdada. Nuh’un gemisi gibi, Hamza’nın ordusu gibi… Çöllerde aynı havayı soluyor, inatla ve sabırla bekliyor elçilerimiz. Veren eller, götüren eller kararlı. Bu davada yenilmek olsa da yılmak olmayacak.
Şimdi ellerimizi semaya kaldırıp yakarırken Yaradan’a, yoktan var edene, lütfu ile şereflendirip, rızkı istediği gibi verene… Filistin’e sabır dileyelim. Yüreklerine cephane... Gözleri kurşun olup yaksın; sözleri vursun katılaşan kalbimizden. Kendimiz içinde salih amel dileyelim. Birbirine sabrı ve hakkı tavsiye edebilmek için, birikim isteyelim. Amelimize cennet ırmaklarından su katılsın da, su katılmamış duyarsızlığımızın farkına varalım. Harcımızı karalım artık. Filistin’in yarasını sarabilmek için. Toklumuzun şükrünü bilelim, aç uyuyanın acısını duyabilmek için. Seherlerde uyanıp yaşlı gözlerle yakaralım, dönen dünya başımızı döndürmesin, şu fahşa ve münker girdabı bizi de içine çekemesin. İtikâfa çekelim bilincimizi: Neden burada olduğunu hatırlasın; yalan dünyada yalan olmayalım. Çevremiz bizden etkilensin, şöyle afili, karizmatik, göreni kendine hayran eden dünyalar güzeli bir imanımız olsun. Her yıl en az beş kişi bizim örnekliğimizle İslam olsun, mümin olsun. İman kalbinde yer etsin. Beşer onar sapır sapır dökülmesin güruhumuz. Çirkin, dünyevi hastalıklara bulaşmasın; direncimizi sağlam tutalım. Bir gedik bulup giremesin nefse hoş gelen her ne varsa. Haram lokma yemeyelim, haram söz söylemeyelim, harama el uzatmasın tertemiz ellerimiz. Bu nedenle tekrar ve tekrar yalnızca O’ndan yardım dileyelim. ‘Yetiş ya Rahman, yetiş ya Rahim, yetiş Ya Kahhar, yetiş Ya Kerim’ diyelim. Meleklerini yanımıza katsın, nuruyla tamamlasın bizleri. Affına sığınalım unutkanlığımız için. Bir daha unutmamayı temenni edelim. Son olarak dünya Müslümanları için el iman ve el insaf dileyelim.
Filistinli annelerin yerine koyalım kendimizi, o anneler ki bağrına taş basarak, taş atmaya yollar, çocuk katillerinin üzerine evlatlarını. Ya Rabb, bir vakitler ebabil kuşlarını salmıştın Kâbe’yi korumaları için kâfirin üzerine. Şimdi Kudüs’ü korumak için çırpınan kardeşlerimizin üstüne yağıyor dökme kurşunlar. Günleri aramızda çeviren, şer gördüklerimizdeki hayrı bilen ancak Sensin, Sen! Biz acziyetimizin farkında olarak haykırıyoruz sana…
Yetiş ya Rabb, Yetiş ya Rabb, yetiş…!