Fedakârlık ya da Ego’yu Şişirmek!
Fedakârlık, toplumla birlikte kazanma ülküsüdür.
Oysa ego’yu şişirmek, toplum zararına kazanma hastalığıdır.Emperyalizmle işbirliği yapanlarla, ona karşı mücadele edenlerin meselesi, bir bakıma, bireysel kurtuluş arayanlarla, toplumsal kurtuluş arayanların savaşıdır.
Büyük felaketlerde, bireysel kurtuluş yoktur.
Tıpkı içinde yaşadığımız kuşatmanın içinden kurtulmada, bireysel kurtuluşun olmadığı gibi...
Bireyselliğin en yüksek olduğu Amerika’da, bir kasırga geldi.
Kasırganın verdiği zarardan bireysel olarak zarar görmeyen yok.
Çünkü toplumsal savunmanın araçları Amerika’da yok. Oysa bu kasırga her yıl Kuba’yı da vurmaktadır. Orda halk devletine güvenir. Yani halkına güvenir.
Şimdi koskoca metropollerin halkı, çıkmış sokağa, nerede devlet, nerede Kızıl Haç diye miting yapıyor.
İster ego’nun şişirilmesi olsun, ister fedakârlığın yükseltilmesi olsun, her ikisi de, içinde bulunduğu kültür ve ekonomik ilişkilerden neva bulur.
Tüketimin körüklendiği ekonomilerde, ego şişer. Çünkü kişi tükettiği ölçüde kendinin statü kazandığını varsayar.
Kurtuluş Savaşındaki fedakârlıkla, bu günkü şişen egoları karşılaştırmak mümkündür.
Toplumsal mücadelenin Atatürk mevzilerinde yoğunlaşması, fedakârlık düzeyinin yükselmesi; halk ile birlikte kazanılanların kaybedilmemesi mücadelesidir.
Bir fedakârlık, bir özveri karakteri taşır.
Ego’nun tavan yaptığı yer ise, kişinin, ülkesini kendi çıkarları için sattığı an’dır.
Birlikte kurtuluş için yapılan işbirliğiyle, toplum zararına yapılan işbirliğini birbirinden ayırmak gerek.
Ego’su şişkin olanlar, aklının tamamını toplum aleyhine elde edeceği kazanca odaklamıştır.
Kültürünü, aklını, çevresini hep bu kazanca göre yönlendirir.
Halkın çıkarlarını savunanlar ile karşı karşıya geldiğinde, çoktan kendi siyasetini de belirlemiş durumdadır.
Ego’su şişkin aklını öyle bir işletir ki, Suriye’de Amerikan çıkarları için savaşmanın, hem kendisi için doğru olduğuna inanır, hem de çevresini inandırmaya çalışır.
Ulus fikri, ulus çıkarı büyük bir toplum fikridir.
Ego’su şişmiş kişi, toplumsal olan her şeyden nefret eder. Hep bireysel çözümler arar.
Bir de, fedakar olma hali ile bireysel olma hali arasında sıkışmış olanlar vardır.
Bunlara kafası karışık kişiler diyebiliriz.
Bunların kafası siyaseten de karışıktır.
Bir bakarsın ulusalcıların yanındadır. Bir bakarasın BOP eş başkanlının yanındadır.
Bu tiplerin, kendi çıkarına uyanık ama yetiştiği kültür bakımından kendisini ulusalcı sanan bir yanı vardır. (Buna örnek sosyal demokratları gösterebiliriz)
Yani ilişkilerde bireyci, toplumsal kazançlardan yararlanma da önde, fedakârlıkta arkada…
Ego’yu içinde bulunulan ilişkilerin şişirdiğini biliyoruz.
Eş Başkanın, gerek yurt içi işbirlikçiler vasıtasıyla, gerekse, yurt dışından şişirilmesi, emperyalizmin kullandığı kişilere uyguladığı psikolojik dopingdir.
Eş Başkanlık, Amerikan talimatlarının dışında bir iş yapmaya kalkarsa, bu psikolojik doping şantaja dönüşebilir.
Bu durum egosu şişmiş iki öznenin karşı karşıya gelmesi anıdır.
Gücü olan diğerinin ego’sunu kendi çıkarına kullanır.
Fedakârlığın yükseldiği bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz.