content
31 Tem

Farkındalık…

Belki de her şeye en baştan başlamalıyız. Belki de dünyaya yeniden gelmeliyiz. Bu uçsuz bucaksız gelgitlerle dolu yaşantımızda, kendimize bile gereken zamanı ayıramazken bir de uğraşmak zorunda olduğuz her şey için belki de en faydalısı olacak bu. Kim bilir belki de her şeye yeniden başlamak bir erteleme, yine aynı noktaya geleceğimizi bile bile yapılmış bir geri dönüş.

  Her insan gibi sizin de bir yaşantınız var, kendinize göre belirlediğiniz, kurallar koyduğunuz, belki de hayatın koyduğu kurallara uymak durumunda olduğunuz bir yaşam, ama sahipsiniz işte, nasıl olursa olsun. Peki ya memnun musunuz, yaşamınızdan, dostlarınızdan, çevrenizden, geçmişinizden, ailenizden, kısaca hayatın size sunduğu her şeyden, yada hak ettiğinizden her şeyden? Belki çok zengin bir insansınızdır, her istediğinizi alacak, her istediğinizi yapacak, canınız istediğinizde olmasını istediğiniz ne varsa sahip olmaya yetecek kadar zengin. Bu mu ! Gerçekten böyle bir insan mısınız ? Yoksa fakir misiniz, yoksul ve aç. Her istediğinizi alamayacak, her istediğinizi yapamayacak, canınız istediğinizde olmasını istediğiniz ne varsa sahip olamayacak kadar fakir. Belki de busunuzdur.  İnsan hayatı işte bu iki kavram arasına sıkışmış bir biçimde asırlardır süre gelen bir monoton geçmişi yada geleceği yada bu iki kavram arasında ne varsa yaşam kabul etmiş ve hayatı bu iki somutluğa adarcasına çalışmış çabalamış, sonunda ise hedeflediği noktaya bile ulaşamamışken ayrılmış, dünyasından, yada yaşamdan.

 Monotonluk hayatın kendisidir belki, bir okul gibi gittiğimiz derslerde verdiğimiz sınavlar gibi. Her gün yaşadığımız 24 saatimiz, okula gittiğimiz bir gün, hayatın bizden beklediği kararlar okulda verdiğimiz sınavlarımız, aldığımız yanlış kararlar karnemizdeki zayıflar, yaptığımız doğrular okulda verilen bir başarı belgesi, okul bittiğinde aldığımız diplomamız, amel defterimiz, diploma notumuz, hayat notumuz… ve diğer bir çok benzetmeler yapılabilir, belki de sayısızca, ama konumuz bu değil elbette. Bunlar sadece gerçeklere atılmış belki soyut bir giriş belki de hayatın ta kendisini yansıtan doğruların tümü, ama ne olursa olsun hiçbir zaman bir aldatma değil, bilakis hayat yolculuğumuzun kısa bir özeti. Hayat dedik ya, herkesin sahip olduğu, ama kimilerinin o kadar da önemsemediği, kimilerininse tek varlığı, sahip olduğu yada ona sunulanların bilincindeki tek şeyi, tek malı. Kısacası hayat, tek gayemiz, tek düşüncemiz, apansızın geldiğimiz yaşamdaki beklentilerimizin olgunlaştırdığı, bizi gelir gelmez kurallarıyla karşıladığı, ama bizim için tasarlanmış ve yalnız bize özel bir nesne yada kavram yada ismini kendisinde gizlediği bir soyutluk. Ne olursa olsun, o biziz, yada kendisini içimizde gizlediğimiz yada gizlemeye çalıştığımız biz. Bu sözcükler hayatı yorumlamaya yada eleştirmeye yönelik kaygılar taşımasa da belki bunu birkaç şeyle açıklamak için yazılmış bir giriş yazısı, bir küçük not. Asıl amaçlarının ne olduğuna gelince; bunu, ilerleyen zamanlarda öğrenebileceğiz ancak.

Böylelikle de hayatı biraz farklı kelimelerle ama herkesin bildiği yönüyle ortaya koymuş olduk. İnsanoğlu dünyaya geldiği ilk günden bu yana sürekli olarak yenilediği bilincini, daha doğrusu öğrendikçe hızla artan düşünce sığasını yeniledi, geliştirdi ve böylece hayatta onu değiştirdi ve yeniledi. Bu hızlı gelişme ilk zamanlarda her ne kadar hızlı olsada, belirli oranlarda azalan bu gelişme ve değişme günümüze geldiğinde ilerlemek konusunda bencilliğe düştü belki de. Şimdiki ilerlemeler ne yazık ki  hepimize uğramıyor. Ama kimileri ise kendisini geliştirmiş yada doğuştan kendisinde bulduğu üstünlüğünü değerlendirerek bunun üzerine yoğunlaşmış ve nihayetinde dünyada özel olan sınıfın içerinde yer edinmiş kendisine. Ama bu yüzen suçlayamayız kendisini tabi. Nitekim hepimizde varolan bir ışığın ortaya çıkmamasına, daha doğrusu ortaya çıkaramadığımıza yanmaktan daha iyisini yapmak varken bu fırsatı yakalayan insanların hayatına imrenerek bakarız. Bu şekilde düşünenlerin sayısı her ne kadar fazla olsada hepimiz elbetle böyle düşünmüyoruz, en azından bunun bilincinde olduğumuz bir başka gerçek. Bu şekilde düşünenlere gelince; hiçte haksız sayılmazlar elbette. Kimsenin nerede, nasıl yaşadığını, hayatın bize sunduğu fırsatlara karşın ona ne verdiğini nerden bilebiliriz ki.  Kısacası o kişilerin yaşamından haberdarsız olduğumuz bir gerçek. Belki de değerlendirmeye değer bir fırsat bile bulamadı, yada farkına bile varamadı, geldi geçti onun için bu şans.

Biliyorsunuz ki her ülke, vatandaşlarına öyle yada böyle sahip çıkmak ister elbet, ama kaçı buna muktedirdir ki. Bu yüzden hayatın kendisine fırsat sunmadığını ortaya atan her insan, hayatın adil olmadığından bahseder durur. Diğerleri ise, yani şanslı insanlar ki, onlara sorsan bu şans sadece kendi çabalarının sonucudur (bu sadece böyle düşünen için böyledir, elbette hepsini kapsamaz), onlar böyle düşünmezler. Onlar için adil olan hayatta, her zaman başarı sağlayabileceğin bir çıkış yolu vardır. Tüm olumsuzluklara rağmen her zaman seni bekleyen ve senin için orada bekleyen, seni bekleyen bir umut, bir ışık, yani bir fırsat. Peki sen neyi bekliyorsun? Ona adil olmadığını söylemekten daha fazlasını yapmak varken, sende seni bekleyen bu ışığı yakalamalısın belki de. Hayata göstermen gereken ne varsa… Unutma ki sen o iddia ettiğin şanslı insanlardan daha başarılı olabilir ve dünyada özel yeri olan bu insanların hayatına katılabilir ve onlardan faklı olmadığını onlara, her şeyden önemlisi kendine ispatlayabilir ve hayatta başarılı olamayacağın hiç bir şeyin olmadığının farkına varabilirsin. Aslında önemli olan tek şey bu değildir elbette, önemli olan tek şey kendine toplumda yer edinmek varken aşağılanmış hissettiğin karakterini çıkarıp atmak ve yanlış olan bu düşüncelerinden kendini soyutlayarak geleceğe, yalnız kendine özel olan geleceğine güven dolu, kendini bilen, her şeyin bilincinde ve onlardan farksız girmektir. Bu uğurda karşılaşacağınız bir çok engel olabilecektir, ki olacaktır, bu engelleri göz önünde bulundurmaktan ziyade, bırakında engelleri zamanı geldiğinde yaşayın. Hazırlıksız olmak belki de en iyisidir. Çünkü bu yolda kendinizden başka hiçbir silahınız olmayacaktır, hazırlık olmayacaktır. Ama siz kendinize olan güveniniz sayesinde aşacaksınız bütün engelleri, hayatın size takacağı çelmeleri,  çevrenizin ve belki de ailenizin istemediği ama sizin özlemle beklediğiniz her şeyi.

“Ne olmak istiyorsunuz “ işte asıl soru bu. İçinizin bir köşesine gizlenmiş bu sorunun cevabını eğer verebiliyorsanız siz zaten kendinizin ve istediklerinizin bilincine varmışsınızdır bile.  Bu ilk adımdır belki de, belki de siz çoktan bu değişim yoluna girmişsinizdir. Sakın karamsarlığa düşerek davranmayınız ki, biliyorsunuz hayat bazen o kadar acımasız oluyor ki her şeyi başlamadan bitiriverir. Ama bu sizi korkutmasın, çünkü zaten hayat senin hayatın, o sana değil sen ona sahipsin, bu felsefeyle yaklaşırsanız yaşamınıza, zaten hayatınızın size engel olması söz konusu bile olmaz, yeter ki istediklerinizi, heyecanlarınızı, arzularınızı içinizde yaşatın ve diri tutun.

Yapamam ben, hayatta hiçbir zaman doğru kararı alamadım, yaptığım hiçbir şeyden memnun olmadım, düşlediğim hayatım artık bana çok uzak, ne değişecek ki ! … İşte size bu yola girmemek için birkaç bahane. Bahane diyorum çünkü emin olunki hayatta bu sözlerin hiç birini etmemiş insan yoktur. Peki o halde senin düşlediklerine sahip olanlar nasıl başarabilmişler. Eğer yaşamınızdan memnunsanız bunun değerini bilin, çünkü çoğumuz sizlere imrenerek bakıyor, size, sahip olduklarınıza, maddi yada manevi neyiniz varsa. Sizi istiyorlar, sizin gibi olabilmeyi, yani sizin farkında olmadığınız ama sahip olduğunuz şeyleri. Farkında olmadığınız kelimesine gelince, umarım siz farkındasınızdır. Çünkü bazı insanlar var ki, sahip oldukları güzelliklerin farkında bile değiller, hala umutsuzca hayatını sorgulamaya devam eder, istekleri bitmez, onlarında sahip olmayı istedikleri o kadar çok şeyleri vardır ki, sizin istekleriniz onların istedikleri yanında küçük bir kum tanesi gibidir. Peki kötümüdür bu, hayattan bir şeyleri sürekli istemek, sürekli yeni şeylere sahip olmayı dilemek… Elbette kötü değildir, ama, sahip olduklarınızı bir kenara atarak, hiçbir şeyiniz yokmuş gibi davranarak, her şeyi baştan istemeyi sürdürmemek kaydıyla.

Bir şey istiyorsanız önce durup geriye bakmalısınız, buna sahip miyim diye, yada gerçekten istediğinizin bu olduğuna, yada buna gerçekten ihtiyacınızın olup olmadığına. İnsanlar her zaman yeniye alışmıştır, bir elbisesi yada evindeki bir eşyası eskidiğinde onu yenilemek ilk amacı oluverir. Elbette buna hakkınız var, bence yaptığınız çok normal bir şeyde, ama bunu birde kendimize yansıtsak, eskiyen düşüncelerimizi yenileriyle değiştirebilsek, dar ve duru düşüncelerimizden kurtulup geniş ve özgür düşünebilsek, tabi aşırıya kaçmadan, belki de o zaman insanoğlunun o ilk zamanlarda yakaladığı hızlı gelişmeyi azda olsa arttırarak devam ettirebiliriz.

Günümüz, sahip olduğumuz her şeyle, bilimiyle, teknolojisiyle, bulduğu ve yenilediği her şeyiyle kıyaslanamayacak derecede belki, ama kimse geleceği görmediği için bugünü yaşamaktan, bugün kendisine sunulanlarla yetinmekten fazlasını yapamıyor. Hoş, zaten kimse yapmasını da bekleyemezde. Biz öncelikle kendimizi düşünmekle yükümlüyüz bir yerde, önce bunu layıkıyla yerine getirmeden zaten bizden çok şey beklemek yanlış olur tabi. Biz önce bizde varolanları keşfetmeliyiz, içimizi kemiren dertlerimizden, sorunlarımızdan, belki de istemediğimiz, bizi mutsuz eden her şeyden uzaklaşmalıyız, belki de bütün bunları atmalıyız içimizden. Belki o zaman düşlediğimiz ve hayallerimize giren her şeye başlamak için bir adım atabiliriz. Böylelikle belki hayatın adilsizliğinden de bahsetmeyi keseriz de, sahip olduklarımızın farkına varırız.

 Evet, hayat adil değil, çünkü şuanda istediklerimize kavuşmuş değiliz. Ne zaman cebimize para girerse, ne zaman istediklerimize ulaşırsak ancak o zaman hayatın adilsizliğinden uzaklaşırız, değil mi! İşte o zaman hayatın adil olduğu gerçeğinin farkına varırız, ve böylece suçu hayatın omuzlarından kaldırır ve onu aklamış oluruz. Aslında burada hayatın avukatlığını yaparak onun hiçbir suçunun olmadığından bahsetmek değil elbette niyetim, sadece ortadaki suçun, ki böyle bir şey varsa, bunun sadece doğumumuzda ve çocukluğumuzda bizi etkileyebileceği gerçeği. Çünkü nerede, ne şekilde, kimin çocuğu olacağımızı ve nicesi bize bağlı olmayan bazı  kurallarla burada tanıştık, dünyada. Yani hayat size göre bir adilsizlik yapmışsa bu sadece bu noktadadır. Bundan sonraki gerçekse, her yeni başlangıçta olduğu gibi işin başa düşeceğidir.

 Öyle yada böyle geldiğimiz dünyada isteklerimiz ve amaçlarımız doğrultusunda çabalamak ve belki de başaramadığımız noktalardaki suçu hayata yüklemektir bizim yaşam gerçeğimiz. Eğer kendimizi hayat muhasebesine hiç çekmediysek ve içimizden buradaki varlığımızın nedenini hiç sorgulamadıysak, neyi, nasıl, neden yaptığımızı da ve hatta ne yapacağımızı da bilmeyen, hani derler ya “sudan çıkmış balık” gibi yaşamaya çalışırız sadece, ve emin olunki bunu başarmakta o kadar kolay olmaz kimi zaman.  Her zaman hayata neden geldiğimizi unutmadan, adil ve dürüst olarak yaşamalıyız belki, çünkü kendimiz önce adil olmadan hayatın bize adil davranmasını beklemek saçma olabilir, ki öyledir de bence.

 İnsan başaramamayı bir kenara atarak, hedef belirlerse ve bu doğrultuda hayata ve kendisine adil davranarak çalışır ve çabalarsa muhakkak ki istediği ve düşlediği arzularına, geleceğine ve de bununla birlikte çevresindeki; ailesi, akrabaları ve diğer dostları için, daha doğrusu kendisi için önemli olan o özel kimliğine kavuşur. Bu noktada hedef her şeydir, hiçbir zaman vazgeçilmemesi ve unutulmaması gerek en önemli şeydir bu, ama takdir edilmeli ki bizim için önemli olan bu özellik belirlenirken de dikkatli olunmalı, bu noktada istediklerimizin ve maharetlerimizin neler olduğunun da üzerinde itina ile durmalı ve bunları gözardı etmekten kesinlikle kaçınmalı, hatta hedeflerimizi bu özelliklerimizi temel alarak belirlemeliyiz. Fakat mutlaka hedeflerimizi, bizdeki bu maharetler üzerine kuracağız diye bir kaide söz konusu değildir, ana prensip bizim gerçekten istediğimiz şeyin ne olduğudur. Kimse anne karnında her şeyi öğrenerek gelmiyor, yada şuanda yaşamından ve mesleğinden memnun herkes maharetleri üzerine çalışmıyor. Bir beceriye yada işe meyilli olmamak belki bazı eksiklikleri getirebilir ama bu sizin bu işi yada mesleği seçemezsiniz anlamına gelmez. Nitekim bu eksiklikleri çalışarak da giderebilir ve belki de o meslekte maharetleri olan insanlardan daha fazla ileriye gidebilirsiniz, yeter ki bu işi yapmayı onlardan daha fazla istediğinizi kendinize ve onlara gösterin. Ama bunu yaparken de hiçbir zaman büyük bir hırsa bürünmemeliyiz, şüphesiz hırs her ne kadar iyi bir görünümde de olsa bazen varolduklarınızı elinizden alır gider. Dikkat.

 Şimdi ise yapılması gereken en önemli işlerden birisine; kendi içimize gizlediğimiz belki bugüne kadar hiç farkına bile varamadığımız eğilimlerimize, maharetlerimize. Kimileri güzel bir resim yaparak bazıları da güzel yazılar yazarak içersindeki bu gizli özelliklerine doğru ulaşabilmeyi başarmışlardır. Bir nevi maharetlerinin üzerine doğru gitmişlerdir bu insanlar, sonunu düşünmeden, bu uğraşlarının kendilerini olacak getirilerini, kim bilir belki götürülerini bir yana bırakmışlar ve istedikleri şeyle, kendilerini mutu hissettikleri şeyle uğraşmayı tercih etmişlerdir. Sonunda bu uğraş kendilerini mutlu etmiş midir, orası da sorgulanması gereken başka bir gerçek. Belki böyle yaparsanız iş hayatınızda özellikle maddi yönden gereken başarıyı yakalayamayabilirsiniz, çünkü bazen bu maharetlere para verecek insan bulmak zor olabiliyor. Bu bir risk midir sizce, bence denemeye değer bir şey, çünkü denemeden başarılı yada başarısız olacağınızı bilemezsiniz, ama şurası muhakkak doğrudur ki istediğiniz bir şeyle uğraşmak size para kazandırmasa da sizi mutluluk verecektir, her ne kadar işin maddi yönü bu mutluluğu üzerini kapatmaya çalışacaksa da. Ama kim maharetli olduğu bir işi yapamaz ki, değil mi. Denemek hayatımızdan birkaç yılı götürebilir belki, ama zaten hayatınızda boşa geçmiş birkaç yıl  olmuştur, bu ilk olmayacağı kesindir. O zaman deneyin, göreceksiniz ki, başaracaksınız, yeter ki bunu isteyin, bu sizin hayatınız, yanlış bir şey yaparak geleceğinizi mutsuz ve üzgün geçirmeyin, istediğiniz, ve sadece mutlu olacağınıza inandığınız işi yapın, kendiniz için…

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

3 Kere Cevaplanmış to “Farkındalık…”

  1. 1
    gamze Says:

    teşekkürler kaleminize ve beynin ize sağlık..

  2. 2
    Ayça Says:

    Başlamadan bitenler...bizim sahip olupta farketmediklerimiz ve başkalarının buna gıpta ile bakması...vs vs vs
    gene doyurucu, farkındalıklarla dolu, farklı bir yazı olmuş...elinize ve yüreğinize sağlık!!!

  3. 3
    Muhammet YÜRÜK Says:

    Değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank