Fark etmez: İnsanın Kendisine Lakaytlığı …
Bir insan için iki şey arasında eğer bir fark yoksa o insana çok üzülüyorum. Anlıyorum ki o insanın yaşama sevinci kalmamış! Ne olursa olsun, onun için kendi dünyasında bir fark yaratmıyor. ..
“Bugün bize gel.” diyorsun, cevap: “Fark etmez.
“Çaya şeker ister misin?”
-Fark etmez.
“Televizyonu kapatalım mı?”
-Fark etmez.
“Benimle evlenir misin?”
-Fark etmez.
“Boşanalım mı?”
-Fark etmez.
“Çocuk ister misin?”
-Fark etmez.
“Tatile gidelim mi?“
-Fark etmez.
“Ne ısmarlasak acaba?”
-Fark etmez…
Ne sıkıcıdır böyle bir insanla yaşamak…
Kendisini tamamıyla karşı tarafın iradesine teslim etmiş, hayat sorumluluğunu üzerinden atmış.
Seçmenin, seçim yapmanın telaşından kendisini sıyırmış bir insan… Bir nevi bitkisel hayata girmiş. Ölmeden daha bütün duygularını aldırmışçasına yaşamaya çalışan insan…
Bir insan neden böyle olur ?. Bu bir tercih midir, yoksa bir kaçış mı ?. Böyle bir insan içten gülebilir ya da içten acı çekebilir mi? Bir başka yazının tartışma konusu.
Ama bildiğim bir şey var, o da fark etmez düzleminde yaşayan bir insanın hayatın ancak kıyısında oyalanabileceği. Yeni bir şey öğrenemeyip, kendisini asla inşa edemeyeceği…
Eğer bir zekâ problemi söz konusu olmadığı halde “fark etmezle yaşamak” tercih edilmişse, “kimsenin fark etmediği” bir hayat yaşanıp ölmüş olunacak sonrasında…
Eğer karşıdaki insan kırılmasın diye, nezaketen bir fark etmez numarasına giriliyorsa ikinci kez yazık olmuştur. Bu sefer söz konusu olan yalandır! Aslında “fark ettiği” halde, “fark etmiyormuş gibi” davranmaya zorlanan insan, karşı tarafın da memnun olmasına izin vermiyordur.
Net konuşamadığı için, samimi konuşma becerisini elde edemediği için “canının yanmaması pahasına” diye olayın dışında kalmaya çalışıyorsa “Fark etmez.” diyordur.
Oysa hayatın içinde olmak, zaman zaman canımızın yanmasını da kabul etmeyi gerektirir. Canımızın yanmasını yada kırılmayı istemeyiz, ama bu canımızın yanabilirliğini kabul etmemek anlamına gelmez.
İyi ve kötü, tatlı ve acı taraflarıyla hayatı kabullenmeyi beceremediğimizde daha güvenli olarak gördüğümüz “fark etmez” alanına geçiyoruz.
Asıl risk ise burada başlıyor… Canımızın yanmasından kaçıp, ölmeyi seçiyoruz aslında.
Çünkü insan olmak demek, seçmek, seçimler yapmak; bazen yanılmak, bazen isabet ettirmek demek. Yanıldığında pişman olup üzülmek, gerektiğinde özür dilemek...
İsabet ettiğinde sevinmek, memnun olmak demek… “Fark etmez” diyerek arafta kalıyoruz aslında. Hata yapmamış oluyoruz, ama bir şey de kazanmamış oluyoruz sonrasında.
“Fark edilen” ve “fark oluşturan” bir hayat için “Fark etmez.” demeden yaşayabilmek lazım! Çünkü kıyasıya fark eder..