Faiz, Dolar Yükseldikçe Risk Büyüyor
Hayatımızda ne kadar çok sırat köprüsü var, geç geç bitmiyor.
Bizimkilere alıştık, şimdilerde özellikle AB’ndeki zorlu süreci izliyoruz.
Avro bölgesinden her geçen gün biraz daha düşündürücü haberler geliyor. Yunanistan’ın ardından İtalya ve İspanya da ücretleri iki yıllığına dondurma kararı aldı.
En büyük risk ise üye devletler arasında var olan büyük borç farkının hala saklanıyor olmasında görülüyor.
Üstelik zor durumda olan devletler, tek başlarına döviz kurlarının devalüasyonu ya da faiz oranları gibi enstrümanları bağımsız olarak kullanamıyorlar.
AB’nde genel olarak daha ciddi kemer sıkma politikalarının gelmesi bekleniyor.
Türkiye’de ise üretim verileri ve yatırım harcamalarının toparlanmasına dair bazı işaretler söz konusu ve bu işaretler piyasalar açıldı olarak algılanıyor. Bu işaretlere bakılarak GSYİH’nin bu yıl yüzde 5.4 büyüyeceği tahmin ediliyor.
Ancak, Merkez Bankası’nın yılın ikinci yarısında faizleri sabit tutması ilk yarısındaki gibi kolay olmayacak. İkinci çeyrekteki 50 baz puanlık bir artış yıl sonunda politika oranını yüzde 8.50’ye getirecek. Üstelik haziran gibi erken bir tarihte yapılabilecek muhtemel Anayasa referandumu ile 2011 genel seçimlerinden kaynaklanan siyasi belirsizliğin sonucunda, para birimi üzerinde çok geçmeden yukarı yönde baskı oluşabileceğini şimdiden öngörmek mümkün.
* * *
Her iki konuyu birleştirince; Türk ihracatçısı ve özellikle dış ticaretinin yüzde 65’ini AB’ye yapan Ege sanayicisi için bu göstergeler daha da önem taşımaya başlıyor.
Ne yazık ki; Ege’de üst üste bazı köklü firmaların dahi yeniden zor günler yaşamaya başladığını, maaş ödemelerinde gecikmelerin yaşandığını duyar olduk.
Ekonomide güzel günler umudu tatlı bir krema olarak sunulsa da, firmalarda kısa çalışma yöntemlerinin yeniden uygulanmasını isteyenler var.
‘Ülkede esen değişim rüzgarıyla biraz heyecanlandık çok görme’ diyecekleri duyar gibi oluyorum ama sonra sonuçlarını acı hissedeceğimiz gerçekler bunlar.
Bu noktada risk yönetimini çok yönlü düşünmek önemli. Açıkçası bu konuyu yazmak, Garanti Bankasıı’nın düzenlediği söyleşide gazetemizin deneyimli ve çok okunan yazarlarından Güngör Uras ve Dr. Cüneyt Sezgin’i dinleyince aklıma geldi.
Ve onların önemli uyarılarını açık açık yazalım...
Çıkarsadıklarım şunlar:
- Riski yalnız piyasa riski olarak düşünmeyin, likidite, kredi, operasyonel (işletmede herhangi bir noktada doğacak risk), itibar ve yasal risk yönetimi olarak düşünün
- Kur swabını mutlaka yapın. Borç ve alacaklarınız aynı finansal enstrümandan olmalı
- Bir firma için en kötü konu, patronun risk yönetiminden habedar olmaması
- Eldeki varlıkların kolay nakte dönüşmesini sağlayın.
- Uzun vadeli finansman tablosu hazırlayın
- Tahsilat koşullarını dikkate alıp fiyatlara yansıtın
- Her alıcıyı aynı değerlendirmeyin. Alıcının ödeme gücü esas faktördür.
- Bugünlerde işletme kaynaklarını işletme dışı işlerde kullanmayın
- Getirisini kesinleştirmeden yeni bir işe girmeyin
- Tüm şirket yetki ve bilgilerini tek kişide toplamayın
- Olumsuzluklara karşı senaryolar oluşturun.
- ECB’nin faiz indirim kararıyla euronun değer kaybedeceği olasılığını unutmayın
Özellikle maliyetleri Türk lirası, satışı euro üzerinden yapan Egeli sanayicilerin, “İşler açılıyor, sanayi kıpırdıyor” nidaları arasında dikkatlerini dağıtmamalarında yarar var.
Lucien Arkas’tan genç şarapçılara jest
En güzel yatırım toprağa olan yatırımdır. Organik tarım ve bağcılık bunların arasında önde gidiyor. Galiba yalnızca ben düşünmüyorum Ege’deki yeni gelişim trendi de bu yönde. Özellikle genç işadamları, asırlardır şarapçılığın merkezi olan ve bu özelliğini yitiren Ege’yi yeniden sektörün başkenti haline getirecek yatırımlara girişiyorlar.
Bu yatırımlardan biri de dört yakın arkadaşın kurduğu “Urla Şarapçılık” oldu. Can Ortabaş, Bülent Akgerman, Deniz Barçın ve Yavuz Karacasulu Urla’da müthiş bir iş başardılar ve yedi yıllık mücadele sonucu 300 dönümlük bağları ile şarap fabrikasını kurdular. Birçok unutulmaya yüz tutmuş üzüm çeşidini yeniden canlandırdılar.
Fabrika önümüzdeki aydan itibaren 200 bin şişe kapasitesiyle üretime başlayacak. Ancak dört işadamının bu yatırımı yaparken öncelikli amaçlarından biri de Urla Bölgesi’nin tanınmasına katkıda bulunmaktı. Bu nedenle markalarına Urla adını vermeyi çok istediler, baştan beri bunu planladılar. Önlerine önemli bir sorun çıktı.