Facialar ve Toplumsal Sorunlarımız
Millet olarak derinden sarsıldığımız Soma’daki kömür faciası üzerine ‘şundandı bundandı şu oldu bu olmadı’ seslendirmelerin ötesinde asıl konuşulması hatta sorgulanıp çözümlenmesi gereken ‘dünyanın yapmayı başardıklarını biz neden hala yapamıyoruz?’ sorusu ve bunun cevabı olmalıydı. Devlet ve toplum olarak eksikliğimizden kaynaklanan bu olay, her zaman olduğu gibi en çok siyasi boyutlara çekildi.
Bizim dışımızda,geçmişte yaşanan benzer facialarda dünya, gereken tedbiri zamanında almış ve olumsuzlukları ya durdurmuş ya da en aza indirmiştir. En fazla olumsuzlukların yaşandığı Çin bile bu tedbirlerde bizden öne geçmiştir.
Dünyanın aldığı benzer tedbirleri bizde yakın zamanda kanun gereği uygulamaya koyduk. Yeterli kanuni uygulamaların olmadığı kırk elli yıl öncesine göre yaşanan olumsuzluklar bu kanuni düzenlemelere rağmen pek değişmedi; değişmediği de görülüyor. Bu teknolojik çağda hala gerikalmışlık faciaları yaşamamızı bazı ülkeler alay konusu yaptılar.
Diğer ülkelerde en az yada hiç görülmeyen bizimde bir türlü çözemediğimiz sorun neden kaynaklanıyor? Başka ülkelerde tıkır tıkır işleyen kanuni düzenlemeler, belirlenen proje ve programlar bizde neden uygulanıp işlemiyor?
Bu konuda öncelikle bizden çok sonra kulvara girdikleri halde batılılaşmada(bilim, teknoloji ve sanayileşme) bizi geçen Japonya ve Çin gerçeğini; bu amaçla onların ve bizim Avrupa ve Amerika’ya gönderdiğimiz öğrencilerin tutum tavır ve durumlarını hatırlatmak istiyorum. Japon ve Çin öğrencileri gönderiliş amaçlarını gerçekleştirmede intihara gitme eğilimindeyken bizim öğrencilerimizde ‘tekfur kızı kompleksi’ ortaya çıkıvermişti.
Sorun en çok toplum yapımızda hatta toplumsal genlerimizde yatıyor. “Bal tutan parmağını yalar”, “devletin malı deniz yemeyen keriz”, “mahkemede dayın olmalı” deyimleri toplumsal eksiklerimizin yine toplum tarafından gerçekçi ifadesidir.
Yöneticilerin, asırlardır kendilerini üstün ve ‘elini sıcak sudan soğuk suya koymama’ kolaylığında yaşamı hak ettiklerine inanma, halkı da bu hayatı onlara sağlamada kul köle olarak görme anlayışları elbette birkaç nesilde ortadan kalkmayacak kadar genlerimize işlemiştir.
‘Mahkemede dayın olmalı’yada‘bir kese altının’ ki haklı iken haksız duruma düşmeyesin, hakkını arayabilesin. Bürokrasiye sirayet etmiş bu anlayışlar elbette kolay ve kısa sürede kaldırılamaz veya kalkmaz.
Bu anlayışa sahip veya uzantıları mevcut toplumda elbet demokrasi, tam olarak söz konusu olamaz. Hem fert hemde her düzeyde yönetici demokrasi ve demokratik uygulamaları kaldıramaz.
Hastalığımızın çözümü büyük ölçüde eğitimde yatmaktadır. Antidemokratik anlayışa sahip eğitimciler, siyasetçiler ve bürokratlarla elbet fazla bir yol katedilemez. Bu konumdaki kişiler görüş düşünce ve söylemlerinde de samimi olmalıdırlar. ‘Köprüden geçene kadar ayıya dayı deme’ anlayışı ortadan kalkmalı.
Köprülerdeki ayıları dayı demek yerine köprülerden atabilme cesaret ve becerisini gösterebilirsek tüm dünyanın yolları millet olarak bize açılacaktır.
Aksi durumda nesilden nesile‘bal tutun parmağını yalar’, ‘devletin malı deniz yemeyen keriz’, ‘mahkemede dayın olmalı’, ‘köprüden geçene kadar ayıya dayı demeli’ deyimleri dilden dile söylenip gidecektir. Elbet musibetler facialarda devam edecek ve ‘bir musibet bin nasihatten iyidir’ sözüyle avunup duracağız.
Bu vesileyle Soma'da vefat eden madencilerimize Allah'tan rahmet ve mağfiret, yaralılara acil şifa, ailelerine sabır ve milletimize başsağlığı dilerim. Allah, milletimizi başka musibetlerden korusun.