content

09 Ağu

Ey Müslümanlar ! Akıl Etmez mi Siniz ??? (Yasin,36/62)

(Bu yazı asırlar önce tatile gönderdiğimiz akıllarımıza dairdir.)

7 hazirandan sonra çıkan tablodan kimse memnun değil.

Olayları ve kişileri yazmayı ve konuşmayı sevmem,tarzım değil.

Dinde hassas muhakemeyi akliyede zayıf adamlar olduk hep.

Allah’ın insana özel verdiği aklı çok az kullandık.

Hayatı namazda olduğu üzre hep birilerine uyarak yaşadık.

Aklımızı onlara hediye ettik,emanet ettik.

Onlarda hep istismar ettiler.

dg-226O halde kendi elleriyle oluşturdukları ortamı beğenmeyen biz Müslümanlar ve akıl ilişkisine dair bir şeyler yazalım:

İnsanın dünyaya kainatın yaratıcı tarafından halife ve muhatap olarak gönderilme sebebi ve hikmeti: “ iyi insan , kamil insan , mükemmel insan” olmaktır.

İnsan Yüce Yaratıcı tarafından  Hz. Adem’e bütün isimlerin öğretilmesi sayesindedir ki bütün aleme üstün kılınmıştır.Dolayısıyla insan denilince akla gelen ilk muhatap akıldır.

İnsan bütün yaratılanların en üstünü , en şereflisi olarak yaratılmıştır.Ve onun mahiyetinde melekleri geride bırakabilecek bir  cevher,kabiliyet yerleştirilmiştir.Yüce Allah insana kendinden bir ruh üflemiştir. Çünkü kemal ve cemal sahibi olan “alemlerin rabbi” kemal ve cemalini kulunun üzerinde görmek ve herkese göstermek istedi.

Kamil insan Yüce Allah’ın isimlerini ,kemal ve cemalini, kendisinde gösterebilen, yani onlara ayine olabilen insandır.Yani insanın görevi bir ömür boyu sabırla yaratıcısının kendisine hediye ettiği cevherleri ortaya koyabilmek , onları yansıtabilmek , o emanetleri hakkıyla ömrünün sonuna kadar taşıyabilmektir.

Her insan eşsiz, benzersiz, nadide, adeta elmas, yakut, zümrüt taşlarla bezenmiş bir tablo gibi yaratılmıştır. O tablonun üzerine çok ince zar şeklinde bir örtü örtülmüş. İşte insan bir ömür boyu sabırla itinayla kendisi olarak,kendini bilerek ,kendine yoğunlaşarak bu tabloyu ortaya koyacaktır.”İlim ilim bilmektir,ilim kendin bilmektir.Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır” hakikati insanın bir ömür boyunca dışarılarda aradığı hazinenin insanın kendi derinliklerinde olduğunu anlatır.Kemal Sayar’da “Yaşamak yavaş yavaş doğmaktır” diyerek bu hakikati çok güzel ifade etmiştir.

Kemal ve cemale ayineliği en mükemmel şekilde yapmış Yüce Allah’ın “Evet kulum sen vazifeni hakkıyla yaptın ,mükemmel bir ayine oldun” dediği bir model Peygamberimiz a.s. de vardır.Peygamberimiz üstadımız,rehberimiz, mürşidimiz  her bir konuda önderimizdir.O tam manasıyla bir insanı kamildir. Biz de onun hayatını ,bize emanet bıraktığı Kuran ve sünnetini kendimizde tatbik ederek  insanı kamil olma yolunda ilerleyeceğiz. O büyük güneşin etrafında 124 bin enbiya ve 124 milyon evliya ve asfiya kendi büyüklüklerine göre yer almışlar. Biz de yönümüzü rabbimize çevirip resulünün yaptığı şekilde gelen nurları kendimizde göstermek için çalışacağız.Yani ayinemizi daima temiz tutacağız. O ayine başka şeylerin kirletmesine karartmasına izin vermeyeceğiz.

“Mümin” inanmış demektir. Mümin insan yaratıcısına tam anlamıyla iman etmiş, inanmış,onu bütün varlığıyla istekleriyle ve istemedikleriyle kabul etmiş insandır.Ve inanmış insan yazılı kaynaklardaki (kuran ve sünnet) kurallara inanan ve uygulayan olduğu kadar kainatta tabiat kanunları olarak adlandırılan yaratıcının uyguladığı kurallara da bizzat iman eden ve uygulayan insandır. Çünkü Kuran ve sünnetteki esaslar ve kanunlarla , tabiattaki fıtri kanunlar arasında tam bir paralellik vardır. Onlar birbirinden farklı düşünülemez. Küçük bir kainat olan insan ile büyük bir insan olan kainat arasındaki paralelliği, bütünlüğü, ilişkileri, uyumu bilmeyen, bulmayan, bulamayan insan mutluluğu da hakiki saadeti de bulamaz.

Bu konuda tüm akıl sahipleri ittifak halindedir , insanoğlu tüm kainatı en ince ayrıntısına kadar öğrenmesine rağmen kendisini unutmuştur.Kendi içerisinde dürülmüş bir şekilde yerleştirilmiş olan Kainatı ihmal etmiştir.Bu ihmal ona çok pahalıya mal olmuş ve hala da  olmaktadır.Bakınız Batının önemli fikir adamlarından Alexis Carrel bu konuda nasıl önemli tespitlerde bulunuyor:”Kısacası; modern toplum , bilim ve teknolojinin doğurduğu bu toplum ,ulusun ve bireyin yaşamasını imkansızlaştıran şartları oluşturuyor: Medeniyet öyle bir hastalıktır ki hemen hemen her gün öldürür”.

Avrupa ve ABD de olayların gerçek manası henüz toplum tarafından bilinmiyorsa da , düşünme isteği ve zamanı olanlar için gittikçe daha açık bir şekilde anlaşılmaktadır.Bütün Batı uygarlığı tehlikededir ve bu tehlike hem nesli , hem ulusları , hem de bireyi tehdit etmektedir.Her birimiz bir Avrupa savaşının sebep olacağı karışıklıktan zarar göreceğiz.Şimdiden herkes hayatın ve kurumların düzensizliğinden , ahlak duygusunun toplumsal eksikliğinden , gelecek kaygısından ,suçluların ve canilerin yükledikleri sorunlardan bunalıyor.Kriz , bizzat modernizmin  yapısından kaynaklanıyor.Bu bir insanlık bunalımıdır.İnsan , kendi zihninden ve üretiminden meydana gelmiş olan dünyaya intibak edemiyor.Bu dünyayı hayat kanunlarına göre yeniden kurmaktan başka bir alternatif yok.Çevresini organik ve zihni faaliyetlerinin doğasına uydurmak ,kişisel ve sosyal alışkanlıklarını değiştirip yenilemek zorundadır.Aksi halde modern toplum da yakın bir gelecekte eski Yunan ve Roma İmparatorluğu gibi yok olup gidecektir.Bu yenileşmenin temelini ancak kendi ruh ve kişiliğimizi bilmekte buluruz.

Bütün medeniyetlerin doğal kaderi büyümek , çöküşü yaşamak ve sonra tarihe karışıp gitmektir.Medeniyetimiz belki geçmişteki büyük uygarlıkların kaderinden kurtulacaktır , çünkü onun emrinde bilimin sonsuz ve sınırsız kaynakları var.Fakat ilim ancak zeka yetilerini harekete getirir.Ve keza insanları asla dinamizme sürüklemez.Yalnızca korku,heyecan,fedakarlık , nefret veya aşk , hayatı zekanın buluşlarına verebilir. Mesela , Alman ve İtalyan gençliği , ideal için fedakarlık duygusuyla harekete geçirilmiştir.Belki demokratik ülkelerde insanları , yeniden yapılandırma ve oluşturma ihtirası ile yetiştireceklerdir.Belki de Avrupa’da ve ABD de bu insanlar genç , fakir , dağınık meçhul olarak vardır.Fakat heyecan ve iman , hakiki bilgiyle birleşmedikçe yetersiz kalmaya mahkumdur. Rus ihtilalcileri , Karl Marks’ın dar kapsamlı ideolojisi yerine , insan doğası hakkında gerçekçi bir anlayışa sahip olsalardı , yeni bir medeniyet kurabilirlerdi.Medeniyetimizin yenileşmesi , büyük bir proje oluşumundan başka , insanı bütünü ile tanımayı da gerektiriyor.

İnsan , tekrar yücelmesi için kendini yeni baştan inşa etmek zorundadır.Ve bu yenileşmeyi ızdırap çekmeden yapamaz.Çünkü o hem mermerdir , hem de heykeltıraş.Hakiki biçimini , yeniden kazanmak için , büyük çekiç darbelerini kendi maddesine indirerek kıvılcımlar çıkaracaktır.[1]

Bu kendini bulma , kendini keşfetme , kendi olma gerçeğini birçok İslam aliminde görüyoruz. İmamı Gazali’de , Hz. Mevlana da ,Hz. Bediüzzaman Said Nursi’de .Ömürlerinin önemli kısmını zahiri ilimlerle meşgul olarak geçirdikten sonra bir vesileyle kendilerine dönmüşler ve bir rehberin yardımıyla “büyük patlama,büyük doğum, bing bang, kendini keşf” diyebileceğimiz büyük dönüşümü gerçekleştirmişlerdir.İmamı Gazali Hz. Peygamberle,Hz. Mevlana , Hz. Şems’le , Bediüzzaman Said Nursi Gavsı Azam Abdulkadir Geylani’nin yardımları ile bu inkılabı yaşamışlardır.

Her mümin kendi içindeki hakikatin üzerinde kapalı kapağı eritene , delene kadar çalışmak ve o abı hayata ulaşmak zorundadır.O abı hayat onu besleyecek, ilerletecek ve insanı kamil makamına ulaştıracaktır.O zaman rabbi ondan razı , o rabbinden razı insanı kamillere layık makamlara hem dünyada hem de ahirette ulaşacaktır.

İşte insana Kamil İnsan olma yolunda yardımcı olacak en önemli unsur ‘’akıl’’dır.

Akıl , kalp ve vicdan.

İnsanı insan yapan en önemli değerlerin başında geliyorlar.

Akıl;Nuranî bir cevher olan akıl;

1.insanın en kıymettar cihazıdır.

2. Bu akıl, İlahî, kudsi defineleri, hem kâinatın binler hazinelerini açan pırlanta gibi bir anahtardır.

3. Yani, insan bu akılla Allah'a muhatap olur, O'nun isim ve sıfatlarını tanır. Keza, yine bu akılla insan kâinatın sırlarını keşfeder, ondaki kanunların farkına varır, istifadeye çalışır. Ayrıca akıl, insanı ebedi saadete hazırlayan Rabbanî bir mürşittir

Kuran-ı Kerim’de 75 ayette bizzat 1000 ne yakın ayette işareten bahsedilen akıl konusuna bakış açımız özellikle bu asırda üzerinde ayrıntılı bir biçimde durmayı hak ediyor.

Peygambere gelen ilk emir ‘oku’ ilk planda akla hitap ediyordu.

Vahyin ilk muhatap olarak akla hitap etmesi ikisi arasındaki öncelik tartışmasını sona erdirmedi.

Müslümanlar tarih boyu akıl mı ? Vahiy mi ? sorusuyla sürekli meşgul oldular.

Oysa Yüce Allah ilk gönderdiği vahiyle akla hitap etmesiyle bu ikisinin bir kuşun kanatları gibi birlikte hareket etmelerinin zorunluluğunu ifade ediyordu.

Peygamberimizin ‘Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten evladır’ sözü aklın ne kadar önemli olduğuna vurgu yapıyordu.

“Önce doğruyu bilmek gerekir. Doğru bilinirse yanlış da bilinir. Ama önce yanlış bilinirse doğruya ulaşılamaz.” Farabi

Bu gerçeği akıl-nakil , medrese , mektep , zaviye , tekke konularında projeler yapan Bediüzzaman Said Nursi çok veciz bir şekilde ifade etmişti.

‘Aklın nuru fünunu medeniyedir.

Vicdanın ziyası ulumu diniyedir.

Bu ikisinin imtizacından (birleşmesinden) HAKİKAT ortaya çıkar.

Talebenin himmeti pervaz eder.

Ayrıldıklarında; birinden (akıl ön plana alınır kalp ihmal edilirse) inkar,

Diğerinden (kalp ön plana alınır akıl ihmal edilirse) taassup ortaya çıkar.’

Şu gerçeği de unutmayalım.

Aklıyla övünen insan,hücresinin genişliğiyle övünen mahkûma benzer.Albert Einstein

Nass-akıl dengesi sıratı müstakimimizi belirler.

Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi ?

M. Akif ERSOY

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank