Evet mi Hayır mı?..
Komünizme inanan milyonlarca insan şimdi ne düşünüyor, hangi duygular içerisinde? Baştaki yöneticiler onlarca yıl halka, binlerce kez sosyalizm ideolojisinin dünyanın en mükemmel rejimlerinden biri olduğunu anlatmışlardır. Ondan ötesi, sosyalizm uğruna ne canlar yandı, yakıldı, ocaklar söndü, evlatlar yetim kaldı.
Sovyetler Birliği yıkıldığında şunları düşündüm;
Sonra kalktılar “yahu biz yanlış yapmışız” deyip, halktan en küçük bir özür dahi dilemeden sosyalizm “tü kaka” imiş dediler.
Ve Sovyet halkı, bunca yıllık aldatılmışlığın acısı içerisinde sevinsin mi, üzülsün mü? Yitirdiği onlarca ana, baba, evlatlara mı ağıtlar yaksınlar, çektikleri çileye, yaptıkları fedakârlıklara mı yansınlar. Onların yerinde olmak istemezdim doğrusu.
Düşünün ki;
Yıkılan(Osmanlı) imparatorluğun acısı henüz yüreklerinizde küllenmemişken ve yeniden özgür olmanın sevincini yeterince tadamamışken, birileri çıkıyor seni “medeni yapacağız, uygarlaştıracağız” diyor. Sana bir sürü “sözde” devrimler dayatıyor. Seni yeniden şekillendirmeye, yüzyıllardır damla-damla oluşturduğun kültürünü bir kalemde silip atmaya kalkışıyor.
1950’lerde “hah işte beni anlayan birileri çıktı” diyorsun, var gücünle ona kuvvet veriyorsun. Bakıyorsun ki on yıl geçmiş, geçmemiş o benden bildiklerini darağacına çekiyorlar.
Gerekçe, vatan hainliği, yolsuzluk…
Elin kolun bağlı, suyun gözünü tutmuşlar, para, pul, silah onlarda, sende sadece el kadar oy var dört yılda bir kullandığın, o da “laf ola beri gele”. Partiler öyle bir tasarımlanmış ki, liderler sultası, hak vaki olmadıkça değiştirebilirsen aşk olsun. Her işi bilen ordu, her on yılda bir sivil iktidarı tokatlayıp iktidara geldiğinde siyasi partiler kanununa daha demokratik düzenlemeler getiremezler mi idi? Enayiler mi? Partileri kurumsallaştırmak isterler mi? İsterler ki, “bir kişi tüm partiyi idare etsin ki, gerektiğinde altındaki koltuğu çektiğimiz de domino taşları gibi tüm parti tarumar olsun”.
1980 yılına gelindiğinde yine sivilleri tokatladılar. Gerekçe “kardeşi kardeşe düşürmek, gerekçe vatanı böldürmek, gerekçe yolsuzluk”, yani 1960’daki gerekçe ne ise 1980’de de aynı bahaneler. Nü ressamı general televizyonlarda utanmadan “bir sağdan bir de soldan astık, hakkaniyeti sağladık” diyor. Ve biz bu sözleri tam otuz yıl yutkunduk, onursuzca.
28 Şubatta da aynı gerekçeler, “vatan elden gidiyor, iltica geliyor”.Yani 1960’lı, 1980’li yılların aynı gerekçeleri…
Sonra öğreniyoruz ki, malı götüren götürene, hamutu ile yutan yutana, Aczi mendiler, Müslimler, Fadimeler çabası…hem sırtımızdaki çulu çal, hem de alay et…Bu millet cahil ya, fukara ya, İstanbul dukalığının marabası ya!....
Öyle bir kumpas kurmuşlar ki; Ordu kendini denetlettirmiyor, kendi kendinin hem savcısı hem hâkimi, üstelik memleketin tek vasisi,üstelik en vatanperveri, ondan pür-ü pakı yok!..
Ya Yargıtay ve Sayıştay’a ne demeli;
HSYK’nu içlerinden gösterdikleri adayla Cumhurbaşkanı seçiyor, sonra seçilen kurul üyeleri de Yargıtay ve Sayıştay üyelerini seçiyor. Yani “körler, sağırlar, birbirlerini ağırlar”
Anayasa Mahkemesine ne demeli!..
Emekli olana kadar oradalar, sanki bir şeylerin bekçiliğini yapıyorlar.
Evet, hepsi bir şeylerin bekçiliğini yapıyorlar… Kültürüne yabancılaşmış, Ankara’nın doğusuna ömründe bir defa bile gitmemiş, ama oralardan milyarlarca lira kazanmış İstanbul dukalığının bekçiliğini.
CHP elitine çok görmüyorum, onlar zaten yukarıda saydıklarımla “kanka”, Benim tuhafıma giden; bir şekilde CHP’ye gönül vermiş, ama toplum katmanının alt sıralarında yer alan, yaşam biçimi ve inançları yönüyle muhafazakâr bile sayılan CHP kitleleri acaba mevcut sistemin yerli yerinde kalması ile ne kazanacaklar?
İnsan yerine konmamalar, bir avuç elitin tepeden bakmaları, üç beş yılda bir askerin densizliği. Bütün bunlar onlara ne verecek, ne gibi avantajlar sağlıyor, sağlayacak, anlaşılır gibi değil.
Onlar da mağdurlar, onlar da ezilmişliğin ıstırabı içerisindeler, onlar da devlet denilen heyulanın arkasına sığınıp suyun gözünü tutanların marabasılar.
Siyaset gözümüzü bağlamış bir kere;
Tıpkı takım tutar gibi, tıpkı mezhepçilik gibi, tıpkı cehaletin kör inadı gibi… değer mi?
Yıllardır yüzde yirmilerin üzerine çıkamıyorlar, peki sebebini hiç düşündüler mi?
Gerekçeleri hazır, bu halk cahil, bu halk gerçekleri bilmiyor, gericiler tarafından kandırılıyorlar!..
Tam bir Stalinist ağız, cahil dediğin bu halk artık Türkiye’nin yüzde altmış üretimini yapıyor, vergi yüzdesinin de bir o kadarını veriyor.
Yine bilmiyorlar ki;
Onların “elit” dediği, “akıllı” dediği, “vatanperver” dediği kesim Ankara’da bürokratik saltanatını sürüyor, bir elleri yağda, bir elleri biz “marabaların” cebinde. Memleketin kaymağını onlar yemiyor mu?
Ankara bürokratının kötü kokuları sınırlarımızı aştı, hala aymıyoruz, hala seçkinci siyasetin vesayeti altında çırpınıyoruz.
Gelin bu yanlışları, aymazlıkları ve gerçek bürokratik vatana ihanet düzenini temellerinden hep beraber sarsalım. Sağcısı, solcusu, Türk’ü, Kürdü, Çerkez’i, Laz’ı, Gürcüsü, Alevi’si, Sünni’si ile bu vatan hepimizin, ortak düşmanımız olan devlet oligarşisini hep beraber kökünden sarsalım, yok edelim.
Türkiye Cumhuriyeti, devletin cumhuriyeti, bizde devletin vatandaşı olmayalım. Bu cumhuriyet, bizlerin cumhuriyeti, bu devlette biz vatandaşların devleti olsun.
Bu paket yeterli mi? Elbette yetmez, elbette yolun taa başındayız, ama önemli olan kapıyı aralamak değil mi? Kapıyı gelin hep beraber aralayalım.
Bu açılımı başlatmak, yürütmek ve sonlandırmaktan daha zordur. Bu açılımı kim başlatırsa başlatsın ne önemi var? Önemli olan birilerinin bu işi başlatması değil mi?
Bu işte inat eden partili arkadaşlar; Yerel yönetimlerinizin ikbali, genel merkezin iki dudağı arasında değil mi? Peki neden?.... Ve onları seçmekten başka ne işe yarıyorsunuz?
Bir soru daha,
Buna karşılık, genel merkez yerel yönetimlere ayda kaç lira gider yardımı gönderiyor? Partinin giderlerini bile çoluk çocuğunuzun rızıkları ile karşılatıyorlar, utanmadan… Bu soruların içinde evet de var, hayır da…tabi bu verdiğin cevaba bağlı… ama dürüstçe ve kendinden kaçmadan………….