Evanjelik Rüya ve Türkiye
Dini siyasallaştıran teokratik bir ideoloji olarak Evanjelizm günümüz ABD’sinin milli dinidir. Her ne kadar ABD bir özgürlükler ülkesi gibi görünse de 1970’lerden beri Evanjelizm, yükselen siyasi ideoloji olarak ABD’nin resmi dini haline gelmiştir. Evanjelizm, Baba-Oğul Bush ile de ABD yönetiminde tam etkinlik kurarak, ABD Dış Politikasını tamamen kontrolü altına almıştır.
Yahudiliğin Truva Atı
“Yahudiliğin Hıristiyanlık içindeki Truva Atı” olarak da kabul edilen Evanjelizm çeşitli kaynaklarda; Kıyametin gelişini hızlandırmak için kıyamet öncesinde iyi ile kötü arasında gerçekleşeceği ileri sürülen savaşa (ARMAGEDDON) inanan, bu uğurda Yahudilerin desteklenmesi gerektiğini ve bu savaş ile kötülüğün ortadan kalkarak inananların kurtulacağına inanan Hıristiyan mezhebi şeklinde tanımlanmaktadır. Mezhebin bu anlayışına göre Yahudilerin desteklenmesi ve kıyamet öncesi Armageddon denen büyük savaşın yaşanması kıyametin bir koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uzun lafa gerek yok, karşımızda kendini kıyamet öncesi gerçekleşmesi zorunlu bir savaşa hazırlayan bir ABD yönetimi var. Onun hemen koltuğunda ise bu yönetimin kıyamet senaryosunun bir parçası olan BOP’un eşbaşkanlığını yapan ancak böylesi bir savaşın da öteki tarafı olarak görülen Müslüman (son zamanlarda İslamcı) Türkiye var.
Medeniyetler Çatışması ve Lider Türkiye
Ülkemiz, 1947’de İngiltere’nin güneşinin batmasından bu yana ABD’nin çöplüğü sayılır. Aslında Ortadoğu’nun önemli bir kısmı aynı durumdadır. Sadece bir dönem için Sovyet etkisi söz konusu olmuştur ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra bölge mağripten maşrığa kadar Amerikan etkisi altına girmiştir.
Günümüzde “Medeniyetler Çatışması” tezi kapsamında dinler arası bir çatışmanın zeminini hazırlamaya çalışan ABD’yi bu şekilde harekete sevk eden en önemli faktör hiç kuşkusuz ki Evanjelizmdir. Lakin ABD’yi buna sevk eden sebebin düşünsel temeli bu inanış olsa da görünür araçlar daha geniş bir yelpazeye sahiptir.
ABD’nin dış politikasına etki eden görünürdeki en önemli faktör her ülke için hayati bir gereklilik olan enerji kaynaklarıdır. Son elli yıllık dönemde ABD’nin dış politikasını fiziki ihtiyaçlar yönlendirmiştir. Ancak son çeyrek yüzyılda bunda bir kırılma gözlenmekte, Evanjelizmin gerekli gördüğü savaşın en önemli aktörü olan İsrail eksenli bir dış politika ortaya konmaktadır.
İsrail eksenli politikanın ise iki temeli vardır. Bunlardan birincisi İsrail’in hayati gereklilikleri diğeri ise öngörülen savaşın psikolojik alt yapısını oluşturacak olan dinsel ayrışma ve kamplaşmadır.
Dinsel kamplaşma politikası, “Dinler Arası Diyalog” adıyla yönetilebilir İslam anlayışının yaratılma çabası ve radikalleşmiş İslam cephesi yaratma çabaları ile yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu kapsamda ABD-İsrail-Hindistan eksenli bir blok yaratılırken onun karşısına İran özelinde radikalleştirilmiş İslam Dünyası çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu politik bölünme içerisinde Türkiye bir yandan İran’dan koparılmak isteniyormuş gibi gösterilirken diğer yandan uzun vadede İran radikalizmi ile birlikte hareket etmesi yüksek olasılık olan Ortadoğu’nun lideri Türkiye çıkarılmak istenmektedir. Yani Türkiye zımnen Ortadoğu’daki geri kalmış İslam coğrafyasının liderliğine evrilmek istenmekte, uzun vadede İsrail’in aradığı düşman yaratılmaya çalışılmaktadır.
Arz-ı Mevud
İsrail’in hayati gereklilikleri ile ilgili olan politikaların merkezinde ise Yahudilerin kadim “Arz-ı Mevud” rüyası vardır. Bu politikalar kapsamında Çekiç Güç’ten bu yana ikiyüzlü Amerikan politikaları ile Türkiye’nin güneyinde ikinci bir İsrail (Bağımsız Kürt Devleti) yaratılmaya çalışılmaktadır.
Burada dikkat çeken husus ise yeni çıbanın başı olarak tahta oturtulan Barzani Ailesi’nin Kürt Yahudi’si olmasıdır. Pek çok bilim adamının iddiasına göre Barzani Ailesi ve o bölgedeki Kürtler, aslında Kürtleşmiş olan Yahudilerdir. İsrail’in bölgedeki Kürtleri yıllardır silahlandırması, eğitmesi ve bu bölgeden 200 bin civarında kişiyi İsrail’e taşıyıp yer yurt sahibi yapması bu tezi güçlendirmektedir.
Arz-ı Mevud hayalinin bilindiği gibi Ortadoğu haritasının önemli bir kısmını tamamen değiştirecek yönleri vardır. Bir kere Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye topraklarının önemli bir kısmı Kutsal Vaadedilmiş Topraklar adıyla Yahudi Vatanı olarak tanımlanmaktadır.
İsrail devleti kurulduğu günden bu yana geride kan ve gözyaşı bırakarak toprakları işgal etmekte, söz konusu haritaya uygun bir şekilde genişlemektedir. Maalesef ki bu haritanın en can alıcı parçası bizim ülkemizdedir. Bu, haritanın büyük bir kısmı değildir ama haritanın geri kalanının can suyudur.
Adı üstünde; Su…
Fırat ve Dicle Nehirleri, Türkiye’deki kısmı hariç tamamı çöl olan Arz-ı Mevud’un en büyük su kaynağıdır ve daha şimdiden İsrailliler için vazgeçilmezdir. İsraillilerin gerek Fırat ve Dicle gerekse Türkiye’nin daha başka suları ile ilgili büyük projeler geliştirdikleri pek çoğumuzun malumudur.
Daha önce de ileri sürdüğüm gibi Ortadoğu’daki terör eksenli pek çok gelişmeyi petrolden ziyade su kaynakları ekseninde değerlendirmek gereklidir.
Ülkemizdeki terör olaylarının başlama yılları ile küresel su yönetimini amaçlayan örgütlerin kuruluş tarihleri aynıdır. Amacı Türkiye’nin gözünü korkutmak olan “Su Savaşları Başlıyor” çığırtkanlığının nerdeyse hepsinin arkasında bu kuruluşlar ve Yahudilerce de desteklenen Kürtler ve Araplar vardır. İlginç bir ittifakla karşı karşıya olsak da organizasyonun çekirdeğinde Arz-ı Mevud’un olduğunu bilmeyen yoktur.
Hatta BM Genel Sekreterliği yapmış olan Mısırlı Kıpti Butros Gali’nin Nil Nehri’nin neredeyse tamamını Mısır’ın malı sayan görüşleri sırf Türkiye’nin Fırat ve Dicle üzerindeki kontrolüne zarar vereceği için hem ABD tarafından hem de bu su örgütleri tarafından desteklenmiştir. Türkiye ile içli dışlı olduğu iddia edilen ABD de İsrail de BM’deki açık patronajlarına rağmen Türkiye’ye bu konuda destek vermemişler, 1997’de sadece Çin, Burundi ve Türkiye’nin “hayır” oyu verdiği yasa tasarısının onaylanmasına göz yummuşlardır[1].
Sonuç olarak batıdaki Evanjelizm, pek kimse fark etmemiş olmasına karşın tamamen Türkiye’nin güneyindeki iki ana hayat damarı üzerine bina edilmiş bir rüyanın adıdır…
[1] Su kaynaklarımız üzerindeki savaş senaryoları ile ilgili etraflı bir inceleme ve tartışma için http://www.stratejikboyut.com/haber/turkiyenin-su-politikalari-ve-onundeki-engeller--29308.html adresindeki yazıya bakılabilir.
Halil Bey;
Kasım 6th, 2010 at 11:04Bu güzel makalelerle ne iyi ettiniz de yazmaya devam ettiniz.
Sizi yeniden burada görmek çok güzel.
Hoş geldiniz.
Sağolun Ahmet Bey.
Kasım 8th, 2010 at 00:35