Etyen Mahçupyan ve Hocalı Katliamı
Etyen Mahçupyan 26 Şubat tarihli Zaman gazetesinde ki köşesindeki “Hocalı Katliamı” başlıklı yazısında Hocalı katliamını Azeri sivillerin
arasına karışmış Azeri askerlerine karşı içlerin de Dağlık Karabağlı askerlerin olduğu Ermeni askerlerinin yaptığını ifade ederek; aslında normal yolları izlemesi gereken Azeri sivillerini Azeri askerleri yanlış yönlendiğini ifade etmekte.
Ama ne olursa olsun kimlikleri bilinen halka karşı tasarlayarak katliam yapılmasının soy kırım olarak adlandırılması gerektiğini ve Birleşmiş Milletlerin de bu doğrultuda karar aldığını belirtiyor.
Ayrıca şu anda ki Ermenistan devlet başkanı Sarkisyan’ın Sumgait ve Bakü’de 1990’lı yıllarda Ermenilere karşı yapılmış katliamın intikamı için Bakülü Ermeni göçmenlerinin işlediğini itiraf ettiğini yazıyor. Sarkisyan için de özrü kabahatinden büyük diyor. Yazının devam eden kısımların da milliyetçiliğin matah bir şey olmadığını ve şiddetin şiddeti doğuracağını ifade ediyor. Bu arada Azerilerin yaptığının da soykırım olduğunu en azından katliam olduğunun bilinmesi gerektiğini belirtiyor. Azerilerin bu “katliam” a girişme nedenin de, Ermenistan’ın 1990 yılının 9 Ocak günü Dağlık Karabağ bütçesinin Ermenistan bütçesi içerinde görüldüğünü ve Dağlık Karabağ Ermenilerinin seçimlerde oy kullanma haklarının kabul edilmesini gösteriyor.
Yazısının sonun da her olayın bir perde arkası olduğunu ve bunların da göz önüne alınması gerektiğini söylüyor. Ama, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ konusundaki kışkırtıcı ve ilhak hareketini gizliyor/göz ardı ediyor.
Etyen Mahçupyan her ne kadar milliyetçiliğe lanet okusa da ve orta noktadan bakmaya çalışsa da kantarın topuzunu kendi milliyetinden yana kaçırıyor.
Etyen Mahçupyan’ın “bahaneleri” hırsızın “aç kaldığım için hırsızlık yaptım” mazeretine benziyor. Mahçupyanın bu yazısını okurken biraz da “etme bulma dünyası ” demeye getirdiği hissine kapılıyorsunuz.
Geriye doğru dönüp, 1900’lü yılların başına gidersek;
Milliyetçi akımların gemi azıya aldığı, emperyal devletlerin milliyetçiliği büyük ama köhnemiş devletleri parçalamanın aracı olarak kullandığı bir devirdir 1900’lü yıllar.
Nitekim Osmanlı Devleti de bundan nasibini almış, bünyesinde ki etnik gruplar isyan etmişlerdir. Nitekim1820’ler deki Mora İsyanından sonra Osmanlı Balkanlarda topraklarını kaybetmiş, 1900’lü yılların başından itibaren de Anadolu da Ermeni ve Rumlar isyan bayrağını çekmişlerdir.
Batıdaki Rumlar gerek Yunanistan’a göçleri, gerekse Yunan Ordusunun Anadolu’yu işgal etmesinden sonra güç kullanımına gitmemiştir. Doğu da Ermeniler Rus Ordularına dayanarak Ermeni çeteleri vasıtası ile Müslüman şehir ve köylerine karşı katliamlara giriştiler. Bunda Ermeni Taşnak Partisinin benimsediği terör yönteminin büyük etkisi olmuştur.
Yani Ermeniler tıpkı Yahudiler gibi terörü yöntem olarak kullanmışlar/benimsemişlerdir. Nitekim gerek Anadolu Türklerine gerekse Azeri Türklerine karşı daima kışkırtıcı, şiddete dayalı politikalar yürütmüşlerdir. Var olmanın, ayakta kalmanın yolunun şiddetten geçtiğine inanmışlardır. Dahası bu yolla ilk kuruldukları günden itibaren bu güne kadar devamlı genişlemişler ve topraklarını iki katına çıkarmışlardır.
Dolayısıyla barış yanlısı olmayan ve devamlı maraza çıkaran bir devlet ve yönetimine karşı her zaman sabırla davranmak mümkün olmamaktadır.
Acaba Ermenistan 1990 yılının 9 Ocağın da Dağlık Karabağ’ı ilhak girişimin de bulunmasa idi, Azeriler bu “dolduruşa” gelecekler-miydi? Ya da bugün Ermeniler,“ilhak girişimi bir hatadır ve Kafkaslarda biz barış içerisin de yaşamak istiyoruz. Geçmişi unutalım ve yeni bir başlangıç yapalım” deme yürekliliği gösterebilirler mi? Veya anayasalarına-birilerine güvenerek ve onların maşası olma pahasına- koydukları Ağrı Dağı ile ilgili maddeyi kaldırma yürekliliğini gösterebilirler mi?
İşte o zaman gerçekten Ermeniler barışsever bir millet olmuşlar demektir. Baka bir ifade ile terörü yöntem olarak kabul edip büyük devletlerin koltuğunun altında marabalaşmaktan kurtulmuşlar demektir…
Yazımızın sonun da bir not/soru düşelim; Bugüne kadar hınç ve hırs üzerine bina edilmiş devletler aslında olmayan, ama birilerinin taşeronluğu için kurulmuş organizelerdir. Ermenistan’ın bir buçuk milyon kalmış nüfusuyla henüz daha devlet olma bilincin de değil diyebilir-miyiz?