“Ettehiyyatü Suresi”
Kızmayın öyle, “ettehiyyatü duası” için, sûre diyecek kadar cahil değilim. Bunu yazan kişi kendisini “… terapisi”nin kurucusu ve “ruhsal danışman” olarak takdim eden Uğur Koşar.
O, “muhafazakâr” medyamızın ekranlarını sürekli açık tutmadığı ve eserleri yüz binlerce satmamış birisi olsa, önemseyip adına köşemde yer vermezdim. Gelin görün ki, İslamî açıdan bir değeri olmayan, aksine iyi niyet taşımadığı açıkça görülen kitaplarının gerçek yüzünü hatırlatmak bir vecibe.
Hangi düşünce grubuna ait kitapçıya gitseniz, kitapları başköşe edildiğini görürsünüz. Bunu satanlar bir kez olsun içini açıp bakmışlar mıdır? Sanmam.
“Bir Müslüman para uğruna dilediği kitabı satabilir mi” sorusunun cevabını vermek, İslam hukukçularına düşer. Biz kitapların isimlerindeki problemler bir yana, muhtevadaki tuhaflıklara dikkat çekmekle yetinelim.
Kendini “çağın bilgesi” lanse ederek kitaplarını pazarlayan bu zatın ifsatları hakkında daha önce de bir yazı kaleme almıştım.
O yazıda “Kendini Bilen Rabbi’ni Bilir” adlı eserinde “Tanrı” kelimesi ile “Allah” ismi celilinin aynı şeyler olduğunu,
Bütün dinlerin Allah’ın olduğunu, bu yüzden Hıristiyan, Yahudi veya Müslüman olmanın önemli olmadığını,
Namaz kılmak ile meditasyon denilen uyduruk etkinliğin aynı şeylermiş gibi gösterildiğini,
Müslüman anne babadan doğmamış kimselerin Müslüman olamayacağını, dahası Müslüman olmasına gerek olmadığını yazdığını, göstermiştim.
Makalemizden sonra bu kitabın yeni baskılarında bazı bölümleri attılar. Geçtiğimiz ay, Erzurum Belediyesi’nin Kitap Günleri etkinliğine gittiğimde, Erzurum soğuğunda ısınma hareketleri yaparken “Allah de Ötesini Bırak” isimli kitabının ikincisi ilişti gözüme. Ayaküstü karıştırıp resimlerini çektim.
Daha ilk açtığım 84’üncü sayfada “Ettehiyyatü sûresi” deniliyor. Sure ile dua arasındaki farkı bilemediğinden olsa gerek, namazın tahiyyatında okunan duayı, sûre zannetmiş olmalı.
“Sehven yazılmış diyebilirsiniz” ama isterseniz acele etmeyin. “Daha neler” derken, bakın nelerle karşılaştım.
Koşar, “Allah de Ötesini Bırak-2” adlı kitabında, kendisini fıkıh, tefsir, hadis ilmi açısından geliştirdiğini, zihni ilimler ile sufiliği kendince harmanladığını, insanların kendi öz varlıklarıyla buluşması, böylece “kalıcı huzur”a kavuşmalarına yardımcı olduğunu, dahası insanları yeni bir şeyle tanıştırdığını ve unuttuğumuz şeylerle tekrar buluşmanıza vesile olduğunu iddia ediyor yüksek perdeden.
Bakın ünlü yazar “kalıcı huzuru nasıl sağlıyormuş?
Allah’-ü Teâlâ, Felâk ve Nâs surelerinde bizi, vesvese veren iblis ve şeytanlaşmış cin ve insanlardan oluşan hannasın şerrinden Allah’a sığınmaya davet ederken, Uğur Koşar, “Şimdi bırak, şeytan gelsin vesvese versin ki, senin ibadetin daha değerli olsun… Şimdi özellikle bekliyorum şeytan efendi… (s.85)” diyerek şeytanı davet etmelerini telkin ediyor “saf” okurlarına!
Lakin siz siz olun zerzavat satıcıları gibi iblisi çağırmayın! Çağırmak şöyle dursun, sizden uzak olması için Felâk ve Nâs surelerini dilinizden düşürmeyin.
Yazar hiçbir kaynak göstermeden, Allah adına bir şey uydurup şöyle diyor: Cebrail ahiret senesiyle 4 bin yıl süren 2 rekât namaz kılmış. Sonra hâşâ Allah’a dönmüş ve diyesiymiş ki; “Ya Rabbi, kâinat yaratıldığından beri acaba böyle namaz kılan bir kulun var mı?”
Hâşâ Allah-ü Teâlâ’da şöyle cevap veresiymiş; “Ahir zamanda kaç rekât kıldığını bilmeden namaz kılan bir ümmet gelecek. Onların birkaç dakikada kıldığı 2 rekât namaz, senin 4 bin senede kıldığından daha makbul olacak…” (s.85)” Kaç rekât kıldığını bilmeden kılınan şey namaz olur mu hiç? Demek ki yazara göre bundan iyisi Şam’da kayısı…
Mü’minin miracı olan namazı güya anlatırken şöyle hadsiz tasvirler yapıyor: “Allah’ın makamındasın. Sen orada köşede bekliyorsun. Sağ tarafta Allah’-ü Teâlâ ve sol tarafta Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) var. İlk karşılaşmaları Allah ile Nebisinin… Allah-ü Teâlâ o çok sevdiği Resulünü karşısında görünce sevgi ile karşılıyor ve diyor ki, “Ey peygamber! Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun.”… (s.86)”
Nice bir sürü zırva… Bu kitapları, İslamî bilgisi sadece hurafelerden ibaret olanlar alıp okusa bile uyarmak gerekirdi. Ama ne yazık ki, İslam-ı tanımaya çalışanlar da okuyor. NLP yani kişisel gelişim denilerek yahut da son zamanların moda yöntemi olan “terapi” masalıyla etkilenen insanlar sömürülüyor ve devlet ile vicdan sahipleri bu sömürülere karşı sessizler.
Bu dinin koruyucusu Müslümanlar değil, Allah’tır! Ama ifsat edilmesinden sadece müfsitler değil, Müslümanlar da sorumlu. Tevhidin parçalanmasına tahammül etmek zül’ün zül’üdür
Kaynak: Yeni Söz (devam ve arşiv için tıklayınız)