Eşlerin Evliliğe Dair Beklentileri
Beklentiler en büyük hayal kırıklıklarımızın kaynağını oluştururlar. Buna rağmen farkında olduğumuz ve her fırsatta hayalini kurarak en ince ayrıntısına kadar düşündüğümüz, konuştuğumuz ve diğerleriyle paylaştığımız beklentiler vardır.
Ayrıca kendimizin bile bilmediği, kendimizden de gizlediğimiz bir dizi daha beklentimiz vardır ki ne olduklarını ancak bulamadığımızda anlarız...
Diyebiliriz ki davranışlarımızın iki etkileyicisinden birisi, geçmiş yaşantılarımız ve aile sistemimizde aldığımız yaralardır. İkincisi ise geleceğe dair tasarladığımız beklentilerimizdir. Bütün davranışlarımız bu bilinçli ve bilinç dışı beklentilerimizle şekillenir.
Evlik en fazla beklentiye girdiğimiz yaşam olaylarından birisidir. Eşten beklenenlerin bir listesi yapılsa kendimizden beklediklerimizin iki üç katını eşimizden beklediğimizi fark ederiz.
Her bir insanda bu beklentilerin sıralaması, önem derecesi farklı farklı olmakla birlikte, evliliğin kendilerine bu beklentileri sağlayacağına dair bir öngörü ile insanlar evliliğe “Evet!” demekteler.
Öncelikle insan kendisine değer veren, kendisine bağlılık hisseden bir eş ister. Bu eşle birlikte kendisini geliştireceğine inanır. Şefkat görecektir… Sevilecektir... Ve değerli olacaktır… Bu beklentiler bir yere kadar karşılanmazsa, mutsuzluk iki taraf içinde kaçınılmazdır.
Dünyaya ve dünyada yaşanan ve yaşanması muhtemel olaylara karşı devamlı bir destek beklentisi var. Bu beklenti eşe ihtiyaç duyulduğunda eşin yanında olacağına dair bir sözün verilmesini de içerir. Eğer eş ihtiyacı olduğunda yanında kimseyi bulamazsa hayal kırıklığı başlar. Örneğin doğum sonrası kadın hastanede yatarken, erkeğin arkadaşlarıyla bebeğin doğumunu kutlamak için eğlenceye gitmesi bir ömür kanayacak bir yaraya dönüşebilir.
Bir diğer beklenti insandaki yalnızlık duygusunun giderilmesine yönelik eşin hayata eşlik etmesinin beklenmesidir. Sosyal ortamda eşlik etmek, iyi günde olduğu kadar kötü günde eşlik etmek ve diğerinin hissettiği yalnızlık duygusuna, bir insan olarak, insan olmanın koşullarında elden gelenin yapılmasıdır.
Bazı beklentiler biraz daha sıkıntılıdır. Çünkü kişiye istese de vermeyeceği bir şeyin yükünü yükler. Örneğin bazen bu yük, evliliğin sonsuza kadar mutluluk vereceğine dair geliştirilmiş bir inançtır. Bu evliliğin taşıyamayacağı bir yük olmasına rağmen, bireyler bu yükü kolaylıkla eşlerine yüklerler.
Bazıları içinse evlilik bir kaçıştır. Aile hapishanesinden, baba otoritesinden kendi cennetine kaçış... Ama hiçbir zaman böyle olmaz. Bu beklentiyle evlenenler, yağmurdan kaçarken doluya yakalandıklarını kısa zaman sonra fark ederler. Evden kaçıp evliliğe sığınmak, evlilikten kaçıp yalnızlığa sığınma fantezisini besler çoğunlukla.
Bazılarının beklentisi aile olmak, çoluk çocuğa karışmaktır. Yedi çocuk hayaliyle evlenilir. Eğer bu hayal ve beklenti evlilik öncesi eşle paylaşılamamışsa, diğer taraf kendini bir süre sonra taşıyıcı bir konteynır olarak algılamaya başlar. “Ne yani, evlilik bu muydu?” diye sızlanma başlar.
Evlilik her ne kadar üreme beklentisini içinde taşıyor olsa da tarafların bundan ne anladıkları kısmı fazlasıyla yorucu tartışmaların zeminine oturur.
“Evlilik hayata bir amaç katar.” beklentisi de sık karşılaşılan bir durumdur. Kişinin amaçları arasında var olan ve sırası geldiği için evlenme isteğiyle yanıp tutuşan, sonra da bu beklentinin karşılanamadığı bir ilişkiyi yürütmekte zorlanan insanlar da var.
“Eş olmak ya da iyi bir eşe sahip olmak, onaylanmış cinselliği kolaylaştırır.” da ayrı bir beklentidir. Beklenilen bir cinsel doyumun yaşanamaması ve buna izin olmayışı ya da çiftlerin beklentilerinin örtüşmemesi ayrı bir çatışma konusudur.
Sonuç olarak her insan evliliğe farklı beklentilerle başlar ve bu beklentilerini karşısındakine anlatmaya çalışır. Bu anlatma durumu ve anlama çabası karşılıklı bir uyum içinde olabilirse, problem yaşansa da çözüm bulunabilir.
Fakat beklentileri doğru anlatamama, karşıdaki insanın beklentileri görmek istememesi, görse de ertelemesi tabloyu kötüleştirir.
Önemli olan, almaya istekli olduğumuz kadar, karşımızdakinin de almaya hakkı olduğunu kabul etmektir. Beklentilerimizin karşılanmasına duyarlı olduğumuz kadar, eşin beklentilerini karşılamaya da imkan ölçüsünde ve kendimize rağmen duyarlı olmalıyız, değil mi? O zaman yaşanan hayal kırıklıkları, optimal düzeyde insanın daha da gelişmesine hizmet edebilir.
Yoksa beklentiler cehenneminde karşı tarafa duyması için kendi isteklerimizi haykırırken, kulaklarımızı sağırlaştırmamız lazım ki bu da mümkün değil.