Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz!
Tahrip ediyorum,öldürüyorum, güçlüyüm ohalde ben varım ve benden korkun demenin tercümesidir yaşadığımız olaylar. Her zaman terörizm kendini bu şekilde var etmiştir. Amacı ise “diğeri” olarak ayırdığını yıldırmak ve kalbine korku salmaktır.Ama başarılı olamayacaklar! Çünkü davaları haklılığa dayanmıyor! Sadece güç ve güçlü olana yakın olmaktan alıyorlar tüm yaptıklarının dayanağını.
“Ben, ne dersem o olur… Ben, ne yaparsam yaptığım doğrudur… Kendimi ve halkımı korumak ‘bahanesiyle’ “diğeri”nin varlığını harcayabilirim… Ben ve benim halkım her türlü güzelliği hak ediyor... Diğerine ne olursa olsun, bana ne?” mantığı birilerini eşkıya yapıyor.
Yukarıdaki cümleleri öncelikle içimizi acıtan, diğer yandan da hepimizi teyakkuza geçiren İsrail’in tutumu için okuyalım. Ama sonrasında kendimiz ve diğerleriyle kurduğumuz tüm ilişkiler için okuyalım bir kez daha.
Bazen kendi haksızlığımızı gücümüze dayandırarak diğerine mütecavizâne hamlelere dönüştürüyorsak, bugün İsrail’e duyduğumuz öfkeyi kendi nefislerimize de duymalıyız diye düşünüyorum.
İyi ve kötü, her daim iki yol olarak karşımızda duruyor ve biz şartlar ne olursa olsun “iyi”nin yanında durabilmeyi niyet etmediğimiz sürece ayağımız kayabilir. Haklıyken haksız duruma düşebiliriz. Oysa gerçekten haklı olanın duasına mutlaka icabet edildiğini biliyoruz. Nerede durduğumuzu unutmadan, bütün insanlığa her zaman haklı olanın yanında durduğumuzun mesajını vermeliyiz.
Bu durumda duygularımızı iyi okuyarak ve iyi yorumlayarak, en küçük daireden en büyüğüne kadar tüm şiddet türlerinin karşısında olduğumuzun; şiddetin ne seyredicisi, ne uygulayıcısı, ne onaylayıcısı olmayacağımızı yeniden hatırlamanın tam zamanıdır.
Hepimizin içinde zalim bir yan olduğunu ve bunun dışlaşmış halini hiçbirimizin sevmediğini, dışlaşmış halinden nefret ettiğimizi gördükçe çabamızın ve duamızın da o oranda artmasının ne kadar gerekli olduğunu unutmadan duanın her haline açalım kalbimizi.
Bu olayın da hafızalarımızdan tüketim alışkanlığımızla hemencecik çıkıp gitmesine izin vermeden önce anlamamız gerekeni anlamak şimdi en büyük duamdır. Önce kendi bireysel yapılanmalarımızda, ailelerimizde ve ülkemizde ve sonrasında en geniş anlamıyla tüm insanlar olarak nerede durduğumuza yeniden bakalım.
Merhamet ve şefkat kahramanları dillerde ve gönüllerde hayırla anılırken, Eşkıya, dünyaya hükümdar sadece tahripleriyle ve lanetle anılıyor. Çok uğraşmışlar dünyaya hükümdar olmaya ama kısa bir dönem ve sadece toprakla sınırlı olmak dışında olamamışlar.
Sizce olmuşlar mı? Olabilirler mi? Eşkıya, dünyaya hükümdar olabilir mi? Hiç sanmam! Olsaydı bir izi kalırdı… Çok daha büyük eşkıyalar geldi geçti dünyadan, hiç birinin varlık anlamında izi bile yok! Ama diğerleri yaptıklarıyla hep ayaktalar, hafızalardalar. Mesela Osmanlı’nın izleri yaklaşık bir asırdır onca tahrip etmeye rağmen hala silinmemiştir!
Şimdi sıra bizde.Eşkıyanın karşısında gücünü “Hak”tan/haktan/halktan alarak duran mı olacağız? Eşkiya olan mı?..
Güçlü olanın haklı olduğunu düşünen ve güçlünün yanında yer alanlar her daim olmuştur. Ama hakikat, gücün haklı olanda olduğu yönünde gelişir her zaman. Güçlü olan psikolojik bir illüzyon içindedir.Dünya döndükçe kendi hakimiyetinin devam edeceğini zanneder.Moğolları hatırlarsınız, dünyayı yakıp yıkmışlardır zamanında. Çok can alıp, çok zulme neden olmuşlardır. Ama şimdi neredeler? Her vicdan sahibi insan Moğolları sadece birer “eşkıya” olarak hatırlar. Geçtikleri yerde sadece “ah” bırakmışlardır.Bugün yaşadığımız durum da böyle. Zaman, İsrail’in ve onun şahsında gücüne dayanarak kendi haklılığını savunan her vicdanı sönmüş insanın yaptıklarını kayda geçecektir. Zulümle abad olanın sonu her zaman hüsran olmuştur. Bir süreliğine kendileri, kaderin yazdığı şekliyle ve hikmetin izin verdiği ölçüde dünya sahnesindeki rollerini oynayacaklardır. Kötülerin varlığı içimizdeki iyileri arttıracaktır.Bu hep böyle olmuştur.Zayıf ve güçsüz olanın özelliği tahrip etmektir. Kendi varlığını ifade etmenin tek yolunu varlığı tahrip etmekte görenler kendilerine yazık etmişlerdir. Narsistik benlikler ve bunun şu andaki örneği olanlar, kendi küçüklüklerini göz ardı etmek için yaptıkları tahribin büyüklüğüyle tanımlanmaya çalışırlar.