Eski Sol, Eski Hatalar ve Oral Çalışlar.
T24 internet Gazetesi bir süre önce, 12 Eylül 1980 darbesinin ilk günlerinde AYDINLIK Gazetesi genel yayın yönetmeni ORAL ÇALIŞLAR’ın gazetesi adına darbeci generallere gönderdiği mektubu 33 yıl sonra haber yaptı. Haber, T24 gibi Türkiye’nin önemli aydın ve demokratlarının yazdığı bir gazetede yayınlanınca –sosyal medyada, yakın çevremde- paylaşılıp, “yorumlanmaya” başlandı.
(Hemen belirtelim, böyle bir mektubun solculuk adına savunulacak, mazeret bulunacak hiçbir tarafı yok.)
Şimdi, “ne var bunda, Oral Çalışlar gibi, tanınmış bir gazetecinin kendi örgütü adına darbecilere yazdığı mektubu yayınlamak gazetecilik görevi değil mi” denilebilir. Bir an için “öyle olsun” diyelim. Ama bu şahıs bu konuda özeleştirisini yapmış, bu örgütle tüm bağlarını yıllar önce koparmış, darbe ve darbecilerle tüm köprüleri çoktan atmış biriyse, tam burada, insanın kafası karışıyor, konu üzerine biraz daha konuşmak istiyor. Bunu haber yapan arkadaşların Çalışlar’la “kişisel bir sorunları olamayacağına göre”, “bakın geçmişte sol adına nasıl hatalar yapıldı” demek istediklerini, günümüzde darbeci “solculardan” sakınmak gerektiğini düşünmek istiyorum. Yok, öyle değil de, adı geçen kişinin –bir zamanlar- ne kadar “kötü solcu” olduğunu anlatmak istiyorlarsa, eksik davranıyorlar, her şeyi söylemiyorlar.
Bu “kötü solcular” üzerine, özellikle 1980’li yıllarda o dönemin sol ve politik ortamını yaşamamış genç arkadaşlara birkaç şey de ben söylemek isterim.
O yıllarda –Çin ve Sovyetler Birliğini (SB) içine alan- dünyanın üçte biri, adına “sosyalizm” denen bürokratik diktatörlüklerle yönetilmekteydi. Ayrıca –henüz parçalanmamış- Yugoslavya, Arnavutluk ve Küba gibi başka ülkeler de bunların bir parçasıydı. Bizim coğrafyamızdaki tüm örgütler, bu ülkelerden birinin politik çizgisini savunarak var olmaya çalışırlardı. Kimi Sovyetler Birliği, kimi Çin, kimi Arnavutluk, kimisi de Küba –Castro- yanlısıydı. Arada hiçbir devleti desteklemediğini söyleyen gruplar da vardı, ama bunlar da –o ülkelerin o anki politikalarını savunmasalar da- Stalin, Mao ve Castro’nun düşüncelerini savunurlardı. Bu ülkelerin bir birleriyle ya da dünyadaki diğer ülkelerle sürdürdükleri ilişkiler, bizim politikalarımızı da belirlerdi. Örneğin, SB Afganistan’ı işgal ettiğinde, Çin ve Arnavutluk yanlıları bunu protesto eder, SB yanlıları, “yaşasın halkların” dayanışması diyerek karşılardı. Çin ve Arnavutluk arasında sorunlar çıkıp iki ülke ilişkisini kestiğinde, bizim ülkemizdeki örgütler de bölünür, “düşman” olurlardı. Örgütlerin bir birlerine hiç tahammülü yoktu, sık sık kavga ederler, hatta bir birlerini öldürürlerdi. Daha ilerisi, kendi içlerinde anlaşamayıp ayrı örgütler haline geldiklerinde, iki “karşı devrimci hizip” olurlar, bir birlerini öldürmeleri daha da olağanlaşırdı. Aradan otuz yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, onlar –maalesef- bu konularda ciddi bir özeleştiri yapıp, yeni kuşaklara, eski hatalarını anlatmadılar. Oysa bu, benzer hatalara düşmemek, yeni kuşaklarda, darbe karşıtlığını, demokratik, özgürlükçü ve hoşgörülü bir toplum anlayışını kökleştirmek için önemli bir noktaydı. Bunu yapmamanın politik ve ahlaki vebali açıktır.
Politikayı, geniş yığınların özgürlük özlemleri için yapanlar, kişileri ya da örgütleri günün demokrasi mücadelesinin önünü açmak için tartışırlar. Kişiler, ancak olay ve olguların açıklanmasında belirleyici önem taşıdıklarında girerler tartışmanın içine.
Konu böyleyken, ben –sadece- Oral Çalışlar’ın solculuğunun “tartışılmasını” ahlaki bulmadım. Eğer derdiniz başka değilse, tüm “kötü solcuları” birlikte tartışalım. Sanırım, çok az solcu bunun dışında kalacak.